SLİKON VADİSİ
Teknoloji çağındayız desekte, hepimiz geçmişe özlem duyuyoruz içten içe. Kim istemiyor ki şehrin hengamesinden ayrılıp, doğal bir ortamda kafa dinlemek ya da kuş cıvıltıları arasında yaşlanmak hangimizin hayali değil ki...
Gurur duyuyoruz milenyum çocuğu !! olmaktan. Bilgisayarın, internetin elimizin altında olmasını her yerde süslü cümlelerle anlatıyoruz. Ama hepimiz özlüyoruz mahremiyetimizi, eskidi artık dediğimiz alışkanlıklarımızı… Telefonun bu kadar yaygın olmadan önceki zamanlarımızı ne de güzel ballandıra ballandıra anlatıyoruz artık. Biliyoruz hepimiz tuhaf bir çıkmaza sürüklendiğini hayatımızın.
Farkında değiliz ya da farkında olmamıza bile izin vermiyor teknoloji dediğimiz çılgınlık. O kadar içimize işlenmiş ki elimizde telefonlarımız, internete rahatlıkla bağlanmış olmanın verdiği ferahlık bizi bizden alıveriyor çoğu zaman.
Telefonlarımız çekmediği zaman çılgına dönüyoruz adeta. Klavyeyi kullanamamak, on parmak yazamamak ayıp adlediliyor günümüzde.
Ama nedense ‘Eskiden telefon mu vardı?’’ demek cümlesi hepimizin dilinde. Demek ki diyorum özlüyoruz geçmiş günleri. Belki de bu cümleler tam bir vicdan muhasebesinin özetidir.
İtiraf edelim hadi delice özlem duymayı bile özlüyoruz sevdiklerimize. Telefonun saatlerce düşmesini beklemek, konuşmak iki lafın belini kırabilmek için. Ya da ailemizle zaman geçirmeyi internetin bu kadar yaygın olmadığı zamanlardaki uzun uzun konuşmalarımızı özlüyoruz. Elbette konuşuyoruzdur hepimiz ama fırsat buldukça. Ya da bu fırsatları kaçırdıkça sadece ah etmek ile yetiniyoruz geçen zamana.
Kokusunu içimize çekip okuduğumuz gazetelerin özlemini de duymaktayız. Ne kadar uzun zaman olmuştur bir kitapçıda zaman geçirmeyeli. Kolaylıklar gelse de zevk almayı öğrensekte bu faaliyetlerden, zamanla en sevdiğimiz alışkanlıklarımızı bile kaybediyoruz işte…
Ne kadar teknoloji çılgınlığına dirensem de hala yazılarımı kalemimle, tertemiz bembeyaz kağıdıma yazmaya özen gösteriyorum. Ama itiraf etmeliyim ki bazen ben de yeniliyorum. Kitaplarımın kokusunu artık daha derin bir nefesle içime çekiyorum.Açıkçası bir gün bu kokuya hasret kalmaktan, özlem duymaktan korkuyorum.
Evlatlarım olacak benim de diyorum( nasib ederse Yaradan). Ama aynı sevinçle bir de hüzün kaplıyor yüreğimi. Nasıl bir ortamda yetişecekler acaba diye endişeleniyorum seneler varken gelmelerine. Aynı evde, aynı çatı altında evlatlarımı özlemekten korkuyorum.
Karşı değilim elbet çağımızın kolaylaşmasına. Artık zamandan tasarruf edebileceğimize ben de seviniyorum. Ama ağlı olduğumuz, bizi biz yapan değerlerden vazgeçerek, onlardan uzaklaşarak değil…
Ben memnunum karşımdakini görmeden konuşmaktan, saatlerce hiçbir amaca hizmet etmeden bilgisayarda oyun oynamamaktan, telefonun tuşlarını çevirirken hiç yakınmıyorum, kalemimi seviyorum, yazımın puntosunu kendim ayarlayabiliyorum.
Eğer beni ailemden, gözünün içine baktığım insanlardan uzaklaştıracaksa bu ilerleyiş dursun istiyorum. Her ne kadar sesim duyulmayacak olsa da şu slikon vadisinde. Ha bir eksik ha bir fazla yaşıyoruz ya.
Tek duam ilerleme dozunda olsun… Özlem duymadan sevdiklerimize, değerlerimiz kaybetmeden ve keşke demeyerek yaşamımızda…
( F. Özge çaylak )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.