Gece Gözlü Kadınlar (1)
........... Ayağımdaki sızı dayanılmaz hale gelince tuttum hastanenin yolunu. Ama hangi servise gitsem doktorlar, ayağıma şöyle bir bakıyor: ’’Bizlik bir durum yok, bir de şu servis baksın’’ diye başından gönderiyor. Ne yapacağımı bilmez halde servis servis dolaşıyorum.
............Koridora hastaların oturması için banklar konulmuş, hastalar randevu alarak geliyor ve adları doktorun kapısının üzerinde bulunan ışıklı tabelada yandığı zaman içeriye girip muayene oluyorlar. Yani sistem ilk başta Avrupa’daki benzerlerini aratmıyor.
...........Böyle olduğu halde ne zaman hastaneye gitsem doktorun kapısında
bir yığılmanın olduğunu; itişmenin, çekişmenin hiç eksik olmadığını görüyorum.
............-Sen yeni geldin, niye girmeye çalışıyorsun?
.............-Dün geldim, imza işim var.
...........-.Olsun sıranı bekle.
............-Sen kim oluyorsun, bana karışamazsın lan.
............-Lan diye hitap etme, terbiyeni topla.
............-Toplamazsam ne olur? Gibi konuşmaları burada her zaman duyabilirsiniz. Önceleri bu konuşmaları ilgiyle izlerken, artık kanıksadığım için umursamıyorum. Bir an için buradan gitme, kaçıp kurtulma isteği ağır geliyor. ’’Hiç olmazsa gazete okuyayım,’’ diye, şöyle bir gazeteye göz atıyorum.
.................’’İki kişi 10.000 tl. ye Cennetten arsa sattılar. Olay Jandarmaya şikayet üzerine intikal etti. Soruşturma sürüyor.’’ Güleyim mi, ağlayayım mı bilmiyorum. Adam önce Cennet’ten arsa almak için karısının kolundaki bilezikleri satıyor, kandırıldığını anlayınca da şikayet ediyor.
................Yazarın biri:’’ Eskişehir Savaşı’nda 55 bin kişinin savaştan kaçtığını, kadınların cepheye silahları zorlamayla götürdüklerini yazıyor. Birden içime daha büyük bir acı yerleşiyor. Ülkenin dört bir yanı işgal edilmiş, tek kurtuluş yolu direnmek. Doğru dürüst insan kaynağı kalmamış. Ne yapılacaktı peki. Rica minnetle dil mi dökülecekti. Başka bir konu yokmuş gibi yazar bozuntusu, Atatürk dönemini karalamak için her yolu deniyor. Her gün bu dönemdeki yapılan uygulamaları anlatarak kafa karıştırmaya çalışıyor. Araştırma ve transfer adıyla aldığı paralar aklıma geliyor. O, çanak yalayıcısına hak veriyorum. Böyle yapmasa ona bunca parayı niye versinler ki. Elbette satılık kalemini efendilerinin hizmetine sunacak. Bundan başka ne bekleyebilirsin ki. Asıl tersini düşünmek aymazlık olur.
...........O hızla gazeteyi ikiye yırtıp çöpe atıyorum. Elimde sadece gazetenin bulmaca eki kalıyor.Sudokuyu açıp çözmeye uğraşıyorum. Zaman ilerledikçe koridorun önündeki yığılmalar artmaya başlıyor, metrekareye neredeyse 4 insan düşüyor. Ben banka oturduğum için kalabalığa aldırmıyorum, bir yandan sudokuyu çözmeye çalışıyor, bir yandan da sıramın gelmesini bekliyorum.
.............Gayri ihtiyari 9, diyorum. Yanımdaki hasta şaşkın soruyor.
............-Ne dokuzu?
.............-Hiç diyorum, sudokusu dokuzu.
..............Bir şey anlamıyor. ’’Manyak mı bu? ’’ diye yüzüme bakıyor. Ben ona aldırmadan sudokuyu çözmeyi sürdürüyorum.
................Kafamı kaldırıyorum, birbirinden zayıf iki kadın görüyorum. Aman Allahım. Bir insan hiç bu kadar zayıf olabilir mi? Kadınlar birer iskelet sanki. 35’er kilo var yok arası.Biri sürekli ağlıyor, yaprak gibi titriyor. Diğeri fısıltıyla ona bir şeyler söylüyor. Ağlayan kadın, ayakta zor duruyor, diğerinin desteği olmasa, neredeyse düştü düşecek.
.............. Kadına: -Bacım buyrun, buraya oturun, diye yer veriyorum. Kadın diğerinin desteğiyle oturuyor, adeta banka yığılıp kalıyor., başını ellerinin arasına alıyor önce, sonra kendinden geçiyor.
Diğeri belli belirsiz fısıltıyla bana teşekkür ediyor.
...............-Affedersiniz, noldu? Sakıncası yoksa anlatır mısınız, diyorum. Önce anlatmak istemiyor, kısa bir süre beni endişeyle izliyor. Sonra belki sıkıntısını paylaşmak, belki de zaman geçirmek için kadını işaret ederek; ’’Yeğenimin eşi,’’ diyor.
.................-Peki nasıl bu hale geldi?
.................-Hiç diyor, uızun hikaye, yeğenim köyde başkasını seviyormuş. Ama o sevdiğini başka biriyle evlendirmişler. Çılgına dönmüş yeğenim. Kendini dağa, bayıra vermiş, akşama kadar, dağ tepe dolaşır olmuş. Ablam bakmış olmuyor. ’’ Bir kadını ancak başka bir kadın unutturabilir, ’’diye evlendirmişler onu. İlk başta çok az düzelmiş. Ama geçen yıl, yeğenimin ilk sevdiği kadının kocası ölünce yeğenimi tekrar bir ateş sardı. Eski deli durumu yine başına geldi.
..........Karısına: - Benden sana fayda yok, ben başkasını seviyorum, demiş. Her şeyi anlatmış. İşte bu güzeller güzeli kadın ondan sonra yemeden içmeden kesildi. Gün gün erimeye başladı. Sürekli kan kaybediyor, adeta gözümüzün önünde eriyor. Bir şey yapamıyoruz. Acile getirdik, kan ve serum verdiler. Şimdi ilaç alıp tekrar köye gideceğiz.
............Kadına tekrar bakıyorum. Gerçekten yüzü bebek gibi güzeldi. Gözleri yemyeşildi.O zayıflığına karşın insanı çeken bir albenisi vardı. ’’Ülkemin ’’ gece gözlü kadınları aklıma geliyor. Kim bilir çoğunun ne derdi var?
Çoğu zorla, istemeden evlendiriliyor, kimi alınıp satılıyor, kimi her gün dayak yiyor. Çoğu büyük bir açmazın içine düşmüş sürüklenip gidiyor.
.........Kadına, - Peki onu anladım, sen niye böyle zayıfsın? diyorum.
.........Anlatmıyor, benim de kendine göre bir hikayem var elbette, şimdi anlatıp da kafanızı ütülemeyeyim.
...........-Estağfurullah, diyorum. Siz bilirsiniz. Elbette anlatmamanız çok doğal.
İlk kez karşılaştığınız birine bunları bile anlatmayabilirdiniz, bana güvendiğiniz için sağ olun.
...........-Siz de beni dinlediğiniz için sağ olun, diyor. Şiir yazıyorum ben. Çantasından bir kitap çıkarıyor, bana uzatıyor. İlk şiir kitabım, ikincisi de yolda, o da çıktı çıkacak.
..........Ağzım açık, şaşkın halde kalakalıyorum. Ben, ’’ Gece Gözlü Kadınlar (1) ’’ diye onlara acırken, onlar dünyayı yeniden yaratıyorlardı.
.............Bir o yazar bozuntusunu düşünüyorum, bir de ’’Gece gözlü kadınları.’’ Biri topluma nefret aşılıyor, biri sevgi saçıyor.
.............Gönlüm ’’Gece Gözlü Kadınlara’ su gibi akıyor.
..............Doktoru beklemeden hastaneden akıyorum.