KEnDİ ile başbaşa.
Penceremdeki sarmaşık, camı yüzüne kapatıp, perdeleri çektiğim halde küsmüyor bana…
Ne zaman açsam perdeleri… Camı…
Görüyorum ki biraz daha gürleşmiş… Biraz daha yeşillenmiş…
Hayatın resmini çizmiş pencereme…
Ne bir tavır, ne bir küsme, ne bir gönül koyma… Canlı canlı gülümsüyor yine…
Geçen akşam pencereyi kapatırken gördüm ki dallardan bir tanesi iyice içeriye uzanmış.
Kapatıversem arada kalacak, kırılacak… Ona rağmen; “Bana mısın !” demiyor…
Nasıl olduysa insanlığım tutuverdi… Teşekkür ettim kendisine…
Bana sunduğu güzellikler için… Ve dalını elimle dışarı doğru uzatıp camı kapatırken utandım bu yaptığımdan da özür diledim kendisinden… Eminim ki beni anladı…
Bir haftadır evde yalnızım… Hanımı çocukları köye gönderdik…
Bu sükunette daha bir dikkatli bakıyorum etrafa sanırım…
Şunu fark ettim ki; Eğer insan dış çevresine dikkatli bakmıyorsa iç alemine de çok dikkatli baktığı söylenemez.
Kedime dahi yalnızlığın hüznü çökmüş te haberim yok…
Hiç yapmazdı… Biraz önce yatsı namazı için camiye giderken koşarak peşimden geliyor…
Git diyorum… Gelme diyorum… Geriden geriden yine geliyor… Ben duruyorum duruyor…
Yürüyünce koşuyor ardımdan…
Ezan okunuyor bir yandan… Nerdeyse geç kalacağım… Sokakta kediyle bir ileri bir geri yapıyoruz. Yaramaz bir çocuk gibi takıldı peşime bırakmıyor. Gelen geçen insanlar dönüp bana bakıyor… Kediyle neyin pazarlığını yaptığımı anlamaya çalışıyorlar…
Neyse bir hızla köşeyi döndüm ve hemen bir arabanın arkasına saklandım…
Bir süre baktı… Sonra süklüm püklüm geri döndü sanırım. Göremedim ama…Ben de hızla camiye gittim… Evde kimse yok ki dönüp eve gitti diyeyim… Aklım kedide kaldı…Ya yola falan çıkarsa beni aramak için…
Allah korusun bir araba falan çarpsa… Nasıl bir vicdan azabı çöker içime…
Diğer yandan benim küçük kızın emaneti… Sık sık telefon ediyor kedisini sormak için.
Yemeğini veriyor muymuşum… Bırakıp bir yere gidiyor muymuşum.
Bir şey olsa kediye yandık… Benim kız duman eder beni asla affetmez… Gerçi ben de kendimi affetmem ya…Neyse hayırlı şeyler düşünelim hayır olsun…
Hani ayrılırken deriz ya; “Allah’ a emanet ol”
Aslında hepimiz Allah’ ta birer emanetiz de asıl söylenen bu sanırım;
“Allah’ ta bir emanet olduğunu fark et ve unutma” demek olsa gerek…
Bilinmez ki O emanetini ne zaman alır… Nasıl bir vesileyle alır…
Ama ne olursun Allahım şu aralar yapma bunu… Benim bir ihmalimi vesile etme böyle bir olaya…
Biliyorum her can senin… Her varlık senden bir emanet… Yani o kedicik te SEN-den bir emanet… Ama o bunu bilmiyor… O şu anda beni biliyor… Kızım da beni biliyor… Seni bilse de görünür de ben olduğum için bana emanet ediyor işte kediciğini…
İstiyorum ki bana böyle ağır bir sorumluluk yüklemesin. Her an kötü bir şey olacak diye kaygılanmasın ve beni de kaygılandırmasın. İçimden diyorum ki;
Kızım dese ki bana; “Babacığım sen elinden geleni yap ta… Bir şey olursa da elbette Allah’ ın takdiri… Onun önüne geçemeyiz ki… “
Dese… Kendi de rahat etse bana da rahat ve huzur verse…
Sonra da diyorum ki… Senin ki de iş mi… Sanki sen bu denli teslim olabildin de Allah’ a…
Kendi yapamadığını küçük kızından bekliyorsun…
Anlıyorum ki aslında kedicik konusundaki kaygılarım; Allah’ a karşı olan durumumun kızım vesilesiyle bana gösterilmesinden başka bir şey değil…
Neyse işte… Kafamın içinde bu türlü düşüncelerle nasıl kıldıysam namazı…
Aklım hep geride kalanla meşgul… Allaha emanet dedik çıktık ama… Güvenemedik yeterince emanet ettiğimiz KİM-seye herhalde… Hızla çıktım camiden… Geldim eve doğru… Köşeyi döner dönmez gördüm ki park etmiş bir arabanın tepesine çıkmış… Oysa hep altında beklerdi… Sanki ufukları gözler gibi beni bekliyor…
Karanlıkta nasıl da görüyor tanıyorsa… Hemen sevinçle koşuverdi…
Ayaklarımı yalıyor… Bacaklarıma zıplıyor… Naz ediyor arada tırmalar gibi…
Sanki; “Sen beni bırakır da nasıl gidersin !” der gibi…
Hayvanların aklı yok diyoruz ama; Vefası var… Sadakati var… Sevgisi var…
Hani; “Her insanda bunlar olaydı da varaydı akıl olmayıvereydi” diyesim geliyor bazen…
Allah’ ımın gücüne gitmesin de… Çünkü biliyorum ki AKIL O’ nun en büyük emaneti…
Dağların taşların, göklerin yerlerin yüklenmekten kaçındığı emanet var ya…
اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
İnna aradnel emanete ales semavati vel erdi vel cibali fe ebeyne ey yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel insan, innehu kane zalumen cehula.
Evet, biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik, onlar onu yüklenmeğe yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi, o cidden çok zalim, çok câhil bulunuyor Ahzâb Suresi 72.Ayet.
İnsan yüklendi o emaneti… İnsan cidden çok zalim çok cahil bulunuyor…
Hem aklı yüklenip hem de CAHİL olmak ne demek ki…!!!!
Aklım almıyor doğrusu… Ama Allah cc. Öyle buyuruyor… Kesinlikle öyledir demek ki.
Aklım bunu almadığı, anlamadığı içindir cehaletim belki…
Aklım alsa nasıl olur acaba… O zaman nasıl anlarım nasıl bir pencereden bakarım…
Allah cc. İnsanı HALİFE kılmadı mı Âleme… Gökte ve yerde ne varsa insana boyun eğdirmedi mi…
اَلَمْ تَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِى اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنيرٍ
E lem terav ennellahe sehhara lekum ma fis semavati ve ma fil erdi ve esbeğa aleykum niamehu zahiratev ve batineh, ve minen nasi mey yucadilu fillahi bi ğayri ilmiv ve la hudev ve la kitabim munîr.
Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır. Lokman Suresi 20.Ayet.
Şöyle bir bakıyorum da diyorum ki…
Gökte ve yerde ne varsa emaneti yüklenmektense… Yüklenen insana boyun eğmiş…
Hal böyle olunca insan sanki çok üstün bir varlık konumuna yükselmiş olduğunu düşünüyor… Ama bakıyorsunuz ki Allah cc. İnsanın çok cahil ve zalim olduğunu beyan ediyor…
Ve üstelik bir çok ayette insana boyun eğen o gökte ve yerdeki tüm varlığın Allah cc. ‘ u tesbih etmekte olduğunu bildiriyor Allah cc.
İnsan ise onlar kadar yapamıyor bunu… Yani aklı olmayan Allah’ ı biliyor da aklı olan bilmiyor… Sanki ters gibi…
E ters gibiyse işte belli o zaman… Demek ki akıl gerçekten cahil…
Çünkü ya ters olmamalı ya da ters ise doğrusunu bilmeli demeli…
Ne yapsak ki…
Neyse bugünlük bu kadar yeter…
Çünkü yapılacak bir sürü iş var beni bekleyen…
Yani işte gel de cahilce düşündüğünü kabul etme…
Ben bazen hanıma çocuklara derim ki; Ya bir rahat bırakmıyorsunuz ki… Şurda bir şey yazıyoruz herhalde…
Hani onlar olmasa başımda rahatça düşünür yazarım sanıyordum.
Ama şimdi anlıyorum ki onlar varken kendime daha çok zaman ayırabiliyormuşum.
Şimdi ise tek başımayım ama hiç vakit kalmıyor kendime…Otur kalk otur kalk hiç bitmiyor. Her iş bana bakıyor…
Bırakın kendime daha çok zaman ayırmayı… Nerdeyse kendimi unuttum… Kedinin yemeğini ver… Çiçekleri sula… Yemek hazırla… Bulaşıkları yıka.. Evde dağıttıklarını topla…
Daha çamaşır falan onlara girmedim ha… Bir de onlara girsem var ya.
İşte bak bildiğimin tam tersi çıktı… Yaşayınca anladım…
Ama bilmediğim bir şeyi de öğrendim ki insan aslında en çok kendini unutunca verimli oluyor…
Hani inşirah suresinde buyuruyor ya Allah cc.
فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ
Feiza ferağte fensab.
O halde boşaldın mı yine kalk yorul. İnşirah suresi 7. ayet
Elbette ki Allah cc. En doğrusunu bilir… İşte böyle bir işten bir işe koştururken insan kendini unutuyor da… Akıl biraz susunca gönül neler neler anlatıyor…
Yazsam daha yazardım neler vardı amma…İşte başka bir işle yorulmam lazım…
Ama bak Allahım kediye bir şey olmasın tamam mı… Anlaştık mı…
Yani beni bu sorumluluğun altına sokma… Yani bir sen anlarsın beni diye diyorum…
Sen beni anlıyorsun da ben seni anlamıyorum değil mi… Elbette sen HAKKlısın…
Halen benim aklım olanda sanki kendi katkısı var gibi kendine sorumluluk çıkarmakta…
Bir de utanmadan bunu Allah’a karşı söyleyebiliyorsun yani… Var ya…
Kalk hadi kalk… Git işlerle uğraş… Sen düşündükçe bırak doğruyu bulmayı… Cehaletin iyice açığa çıkıyor… Kediciğe bir şey olmasınmış… Neye sahiplendin ki…
Sen Allah’ tan daha mı iyi biliyorsun neyin ne zaman olacağına karar vermek istiyorsun…
Her şey düşündüğün gibi oldu ya… Hiç yanılmadın he?
Oysa bak Hz. Ali ks.;” Allah’ ı istediklerimin olmamasıyla bildim” buyuruyor…
Oysa senin haline bir bak… Kalk hadi… Bi tane patlatacağım şimdi ensene…
HÂLimce... KEnDİ ile başbaşa...17.07.2010 - 00:40
YORUMLAR
defalarca okunulası.. hayatın içinden,, duygu yüklü bir yazı.. teşekkür ederim,, razıyım..
_
sanki kendi hayatımmış gibi hayallenerek okudum.. her birimizin hayatında ne kadar benzerlikler var halbuki ama nedendir yinede yabacıyız birbirimize..
_
bilindiği gibi hayat; yaşadıkca öğreniliyor ve (kendi'mizi tanıdıkca) farkın farkına vardıkca her şeyin değeri artıyor.. ama hayat ancak kendi yaşadıklarınla yorumlanabiliyor.. kaldı ki kendini tanımak için ömür yetmeyebiliyor..
mülkün sahibi olan allah; kendi mülkünün emanetciside,, koruyucusuda.. O; bizlere kendini tanıttığından yüce.. bizler; Onun bize kendi'nden (esmalarından) takdir ettiği kadar biziz,, hayattayız..
derin düşünürsek,, resme bütün olarak bakarsak anlayacağız ki; yaşamın sürekliliği için her şey olması gerektiği gibi,, çünkü her şey (olaylar ve tavırlar dahi) birbirini hem tanımlamakta, hem tamamlamakta.. her şey hayır ve güzel,, bize güzel görünmesede hakkımızda güzel..
_
gönül güzelliğinin ve yazılarını daimi olmasını diliyor,, seni sana emanet ediyorum.. sevgilerimle..
gülüm_se tarafından 2/5/2011 3:11:25 PM zamanında düzenlenmiştir.