- 778 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZ VEDA
kadın, onu başka bir kadınla göreceğini hissettiği halde adımını atmıştı kapıdan içeri. ne olacağını çok iyi bildiği halde içeriye girmekten hiç çekinmemişti. adımını usulca atarak etrafı boş gözlerle izlemeye koyuldu. adımlarını sıklaştırmıştı, acelesi var gibi mekanın diğer kapısına yürüyordu. yaptığı şeye izlemek de denemezdi artık. kadının gözlerinde mekan, sis altında kalmış bir ovadan farksızdı. masaların üzerinde ne varsa siste renkleri birbirine girmiş çiçekleri andırıyordu. bir köşede birkaç dost oturmuş dertleşiyor, bir diğerinde tavlanın zarlarını sallayan genç bir adam kahkahalar atarak gülüyordu. sigara dumanı ve yüksek sesli müzik mekanın görüntüsünü iyice karıştırmaktaydı.
kadının gözleri bir an kalabalık içerisinde sevdiği adama ilişti. ona benziyordu, oradaydı; tam karşıda, peki gerçekten o muydu? uzun uzun bakmaya gerek kalmadan onlarca metreden onu tanıyacak kadar aşinaydı o surata. uzun uzun bakmıştı çünkü çehresine. belki toplasa aylar edecekti bu bakışları. o gürültülü masanın en ucunda oturan sarı saçlı, deniz gözlü çocuğu eskitmişti kadın baka baka bir fotoğrafına. evet o kadar aşinaydı ki o yüze yüzlerce metre uzaktan o olduğunu anlayabilirdi kadın. kaç gece gözyaşları içerisinde ondan yadigar tek fotoğrafıyla uyuyakalmıştı. kaç kere onu, belli etmeden saatlerce izlemişti yine bu mekanda?gülümsediğinde yanağında beliren gamze için kaç defa içinin yağları erimişti? keşke bu saçının rengini uçsuz bucaksız anadolu bozkırlarından alan yağız delikanlı bilseydi de onun için çarpan şu yüreği, sonrasında yine o masada o kadınla olsaydı; kadın ölse de gam yemezdi.
hayır öyle olmamıştı. kadın gördüğü ilk günden bu yana cayır cayır yanıyordu ; ancak ne dumanı ne de ateşi görmüştü adam. adam hiçbir şeyin farkında değildi. belki de farkındaydı bunu allah’tan başka kim bilebilirdi ? kadın kafenin çıkış kapısına ulaştığında gözleriyle o masayı bir kez daha süzdü. kısa bir bakış fırlattı. adamla göz göze gelmiş gibi hissetti kendini. onun masmavi gözlerinde boğuluyor gibiydi. dudakları titremeye başladı kadının. utancını gizlemeye uğraştı dudaklarını ısırarak. ve insanlar görmesin diye başını önüne eğerek hızlı adımlarla dışarı attı kendini. kısa bir müddet koştuktan sonra bir ahlat ağacının altına ulaştı. insanlardan uzaktaydı. hıçkırıklarını dizginlemenin alemi yoktu artık. adamı gördüğü ilk güne lanetler edip, bütün acısını soğuktan pespembe kesilmiş yanaklarına akıttı...
... rüzgar saçlarını bir o yana bir bu yana dağıtırken karanlıkta gözyaşlarının damla damla yanaklarından süzüldüğünü fark ediyordu zavallı kadın. sağ koluyla iki gözünün yaşını da sildi. derin derin soludu. çenesini eline dayayıp uçsuz bucaksız karanlığı izlemeye koyuldu. "bir gün böyle olacaktı" dedi içinden. bir gün böyle olacağı belliydi. ya yıllardır içinde biriktirdiği özlem? şimdi ne yapacaktı onu? nasıl dayanacaktı bu acıya? hasreti acıya çeviren bu olay yaşamının seyrini değiştirecekti. onun masmavi gözlerini gördüğü gün geldi yine aklına, gülümsedi. büyük bir tezatı yaşıyordu. evet, gülümsüyordu. onu ilk gördüğündeki gibi gülümsüyordu.
güzel bir bahar sabahı karşılaşmışlardı. karşılaşmak da denemezdi aslında buna. koca bir amfide, kadın tıpkı bugün gibi masmavi gözlerinin içine düşmüştü adamın. aynı sıraya oturmuşlardı. sanat tarihi sınavıydı. günlerdir hazırlanıyordu bu sınava. bu dersi vermekten başka çaresi yoktu. üniversitenin en büyük amfisi böyle sınavlar için oldukça sıkıcı olurdu. bugün de öyle olacakmış gibi geliyordu ama bu kez öyle olmadı. genç kadın yüreğinin atışını kulaklarında hissediyordu. henüz kağıtlar dağıtılmamıştı. öğretmen de ortalarda görünmüyordu. bir uğultu ile kaplıydı koca salon. kimdi yanında oturan bu çocuk? daha önce neden görmemişti onu. belli ki bu dersi alttan alıyordu. kadın bir kere daha baktı kaçamak bakışlarla. kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu. adam, kadının kendisine baktığını hissetmemişti. önündeki notlarla ilgileniyordu. kadın son bir kez daha bakmaya yeltenecekti ki iki gencin bakışları bir anda kesişiverdi. belki saliselerle ölçülebilecek bir andı; ancak kadın yıllar boyu süren bir huzur uykusuna dalmış gibi hissetti kendisini. zaman sanki durmuş bu iki genç insanın bakışları havada asılı kalmıştı. salonu dolduran o uğultu şimdi yoktu. sanki herkes susmuş bu iki insanın birbirine bakmasını izliyordu. upuzun bir sessizlik içerisinde kesişen bakışlar genç adamın belli belirsiz tebessümü ile farklı noktalara dağıldılar. kadın öldüğünü düşündü. öldüğünü ve cennet denen yerin kapısına dayandığını. başını önüne eğdi kadın tıpkı adam gibi ve hınzırca gülümsedi.
o sınavda neler soruldu, neler için yanıt istemişti hoca hiç bilmiyordu kadın. vermesi gereken ders onun bir yılına mal olacaktı. ancak o yıllarına mal olacağını bilse de yanında oturan çocuğu düşünüyordu. fark etmiş miydi acaba kendisini ? bugün o kadar özensizce çıkmıştı ki dışarı. kendi kendisine küfürler ediyordu içinden. keşke bu bluzu giymeseydim, keşke saçlarımı böyle toplamasaydım... acaba heyecanlandığımı fark etmiş midir? sınavda bir ara başını kağıttan kaldırdı kadın. bir yudum su içecekti. başını sağa çevirmeye utanıyordu. göz ucuyla baktı o yana. sınavın bitmesine henüz 30 dakika vardı. o anda adam doğruldu yerinden. ve kağıdıyla birlikte kıza doğru yürümeye başladı. kız afallamıştı. bir elinde su şişesi, bir elinde kalem bakakalmıştı. evet ona doğru geliyordu sarışın mavi gözlü adam. yüzünde kızıla yakın kirli bir sakal vardı. kirpiklerinin rengi sakallarınınki gibiydi, uzun ve kıvrıktı. kaşları alnına özenle yerleşmişlerdi. burnu ince ve uzuncaydı. gülümsediğinde fark ettiği sağ yanağındaki gamze adam yaklaştıkça daha da belirginleşiyordu. adam özür dileyerek geçmek için izin istedi. o anda ne yapacağını şaşırdı kadın." sana başarılar" dedi genç adam. ve yine o minik tebessüm.
ahlat ağacının altındaki bankta ıslanan yanaklarını mendiliyle silmeye çalışan genç kadın, amfide çocuk yanından geçerken ciğerlerine doldurduğu o kokuyu anımsadı. nasıl da başı dönmüştü. o kokuyu her duyduğunda, gözleri adını bile bilmediği o adamı arıyordu. sınavdan çıkıp deniz kıyısından ufku uzun uzun izlediğini, ilk kez tattığı bu duygunun aslında ne kadar eşsiz olduğunu düşündüğünü anımsadı. şimdi acı acı gülümsüyordu. o güzel anların ardı hayatının en çekilmez dakikalarıyla doluydu...
... dilekolay o kritik sınavdan sonra 2 sene geçmişti. çocuğun arkeoloji’de okuduğunu öğrenmiş, farklı bölümlerde olsalar da sık sık karşılaşmışlardı. kadın hiçbir gün içini gıcıklayan bu duyguları sarışın mavi gözlü adama açamadı. başlarda yanaklarını pespembe eden o güzel his sonraları günden güne kadını kemiren bir maraz halini aldı. şimdi gözyaşlarını akıttığı bu ahlat ağacının altında aşık olduğu adamı bir başkasıyla görmenin derin acısını yaşarken içinde tek bir ukteydi sevgisini söyleyememek.
onca zaman içinde büyüttüğü o masum bebeği, her karşılaşmalarında içinde kopan fırtınaları, adamın o ucsuz bucaksız deniz gözlerinin önüne sermeyi ne çok isterdi. ama olmamıştı. o bir kadındı. hislerini ifade etmek onun için haramdı. bir kadın nasıl olur da erkeğine sevdiğini söyleyebilirdi. bu ona göre değildi.
kadın gördüklerine inanmak istemese de yıllarca içinde göz nuru döküp oluşturduğu o görkemli tablo, yalancı bir fırça darbesiyle mahvolmuştu. kendisini enayi gibi hissetti kadın. böyle bir sonu bekliyordu ki bile bile ladesti yaptığı. sonucuna aldırmadan beklemişti kadın. fark edileceği günü iple çekmişti.
kadın ahlat ağacının altından hışımla kalktı, alelacele üstünü başını düzeltti. kararlı adımlarla talihine sövdüğü mekana yöneldi. yanaklarında yeni kurumuş gözyaşlarının tuzu duruyordu. ilerliyordu. bir kenarda sohbet eden arkadaşları ağırkanlı diye tanıdıkları bu kadını böyle telaş içinde koşuyor görmenin şaşkınlığını yaşıyorlardı. kadının, adamı bir kızla gördüğü kafe, üniversitenin ders görülen binasının en alt katındaydı. binanın diğer yanından kendi sınıfına çıktı. masasının altına kaldırdığı pembe kapaklı defterini açtı, defterin sayfaları arasından bir yaprak kopardı. başlangıcı ne idiyse, sonu da öyle olmalıydı. o anda gözyaşlarına hakim olamıyordu...
***********************
- evet genç adam ! istersen artık tahtayla ilgilenmeye başlayabilirsin. anlattığım konudan daha mühim olan nedir ki? Eren, birkaç gündür kendinde değilsin farkında mısın? elinde bir kağıt parçası dalıp gidiyorsun uzaklara...
-özür dilerim hocam, biri defterimin arasına bir kağıt parçası koymuş. birkaç gün evvel gördüm, onun şaşkınlığını yaşıyorum.
-hımm, ne yazıyor peki kağıtta?
sen desem seni bilir misiniz?
sen diye bir desen çizebilir misiniz?
bir mesken bulamadım kalbime
büyük aşklar vardır bilir misiniz?
elveda...
SON
YORUMLAR
Derin mevzu.
Bu aşk illetine tutulanın vay haline ki ne vayy.
Sanki o kadın bendim.bendim ağlayan.bendim yüreği kor ateşler gibi kavrulan.
Güzeldi ne desem boş ne söylesem kafi gelmeyecek.
Ve o kadın belki şu anda kimbilir hangi düşünceler ve ruh halinde belki daha beter oldu .
Ama güzel olan tek şey varki herkesin tatmayı düşlediği bir aşk yaşıyor.
Vuslatı elbet bir gün gerçekleşecek olan.
Saygımla .
Murat Gil
ben de en güzel aşkı o kadının yaşadığına eminim