bir soru bir cevap / ÇÖZEMİYORUM?
SORU / ÇÖZEMİYORUM?
Hakikat yolunda ilerlerken aklıma takılan ve bir türlü cevabını bulamadığım bir müşkül meseleyi sizinle paylaşmak istiyorum. Mesele özetle şu.
Ülkemizde yetişmiş ve yetişmekte olan manevi misyon sahibi önemli şahsiyetler var. Bilgi ve irfan dağarcığımızı genişletmek için hepsinden istifade ihtiyacı hissederiz. Kimisi İlahi aşkı terennüm ederken kimi de şefkat hissinin keskinliğini dillendirir. Kiminde ilim kiminde ise irfan açığa çıkar. Eserlerinden istifade etmekte olduğumuz bütün bu öze eren seçkin büyüklerimizin hepsi başımızın tacı.
Onlar her şeyden önce başta da belirttiğimiz gibi misyon sahibi insanlar. Özlerindeki hakikati dillendiriyorlar ve bizlere bu noktada tercümanlık ediyorlar. Hepsi de bir şadırvanın musluklarından farklı yoğunlukta akan su misali. Hepsine eyvallah. Ama bir noktada beynim duruyor adeta. Düşünemiyor ve bir türlü anlam veremediğim bir açmaza düşüyorum. Bu müşkül durum da şu:
Bu Allah dostlarından biri, vatanımız için çok önemli ve değerli ve de ülkesiyle bütünleşmiş bir büyük şahsiyeti, bazı hadis rivayetlerinden yola çıkarak ahir zamanın bir kötü alameti(deccal) olarak nitelerken diğer zat ise aynı şahsiyeti bir mehdi ve kurtarıcı olarak niteleyebiliyor. İşte bunu bir türlü anlayamıyorum ve doğrusu anlam da veremiyorum. Üstelik bu iki mana ehli de Kurândaki ayetlerin Batıni tevillerini yaparken ebcet(cifir, şifre) ilmini kullanıyor. Kurândaki gizli ve önemli bilgileri deşifre ederek bizlere eserleri vasıtasıyla aktarmışlar. Her ikisi de Allah Rasulünün bir varisi konumunda diyebiliriz makam itibariyle. Birinin eserlerinden feyiz noktasında istifade ederken diğer zatın eserinden ise Kurândaki Bâtıni bilgileri özümseme noktasında yararlanıyorum. Aslında isimler size yabancı değil. Fakat meselenin mahremiyeti nedeniyle isimlerini vermemeyi uygun gördüm.
Peki, neden bu derece yüksek manevi makamları olan bu muhteremlerden birinin ak dediğine diğeri kara diyebiliyor. Meleği şeytan, şeytanı ise melek olarak vasıflandırma gibi bir şey bu tabiri caizse. İşte bunu anlamakta bir hayli zorlanıyorum. Sizce meseleye açıklık getirmek için zıtları mı cem etmek lazım ne yapmak lazım bilemiyorum.. Bu müşkülü çözerseniz siz çözersiniz. Sevgilerimle...
Cevap:
Selam Allah’a inananların üzerine olsun.
Yeryüzü semaların getirdiği ile yetinir. İnsanoğlu ilhamların ya da vahiylerin çocuğudur. Allah her manada ve her esmada sonsuzlukları ihtiva eder. Her düşünce ya ilmin ya da vahyin(referansıyle) ispatıyla değer bulur. Bir yerlere bağlanmayan düşünceler muallakta kalır.
Akıl belli verileri değerlendirerek belli inançları referans alarak hüküm verir. Bu inançlar yanlışsa veya veriler yetersizse hüküm başka hükümler karsısında akıl için abes kabul edilir.
Akıl diye güvenip sarıldığımız sermaye(akl-ı maaş) bazı durumlarda bir işe yaramaz. O nedenle gönlü devreye girmemiş kişilerdeki aklı kastederek hz. Mevlana ;’akıl çamura saplanmış eşektir’der.
Kur’anı Kerim’in yedi tayf halinde derinliğe sahip olduğu gerçeği malumunuzdur. Herkes kendi bilgi ve inanç seviyesine göre bir anlam çıkarır.
Eskiden disiplinli bilgilenirdik. Şimdi ise bu disiplin kayboldu. Ön bilgi edinilmeden son bilgiyle karşılaşmak mümkün hale geldi.
Resul-ü Kibriya sav. Hadisi şeriflerinde, kendisine miraçta bildirilen üç ilimden ikisini açıkladığını birini gizlemesi için kendisinden söz alındığını bildiriyor. O ilim ki Allah’tan cc. doğrudan irtibat kuran ( ledünni ilim) ve şeriat oluşturan ilimdir. Onunla melekler (âlemler ) promgramlanır dersek bir nebze açmış oluruz. Bu ilim her çağda bazı kulların (vekâleten)kullanımdadır. Allah ilmi (ilm-ullah) esasen her nefiste rablerinin izin verdiği kadar kullanıldığından (birtakım ) yanlışlar (hataen) yapılması kaçınılmazdır. Bu yanlış görecelidir, Kuran-ı Kerime kıyasladır, göredir. Allahu teala Kuran-ı Kerim ile bile kayıt altına alınamaz… Dilediği zaman dilediği hükmü, hikmeti yaratır, bazı kullarına inzal eder, ama umumu bu hükümler bağlamaz. O nedenle de ifşa edilmez. Fakat hüküm bilfiil hayatın içindedir, yaşanır.
Bakıyoruz kur’anın bazı hükümleri uygulanamaz hale gelmiş. yani şeriat-ı rasulullah yara almış. Böyle bir ortamda bazı âlimlerin birbirlerini, ortak bir bilgi birikimiyle mücehhez olmadıklarından, anlayamamalarını doğal saymak gerekir.
Bize göre hidayet çağı başlamıştır. Zamanla, belli bir ortak anlayış, çoğunluğu etkisi altına alacaktır. Bunu sağlayan ilm-i ledün sahibi, göklerin düzenini şeriat-ı muhammed’e göre yeniden sağlayacaktır. Onun, rasulullah’ın dilinden adı, mehdidir. Evlad-ı rasuldür. Allahın ezeli takdirinde bu çağın çocuğudur.
Her bilgiyi hazmetmek her şeyi bilgi ile kuşatmak değil bizim rasulullahın bile haddi olmamış. Her şeyi bugün anlayacağım derseniz kendinizi Allahta yok bulursunuz. Hayret yaşama sevincinizi alır. Dünya çekilmez olur. Faydasız, yani onunla amel edemeyeceğimiz ilimden Allaha sığınmalıyız. Sünnetullah ve sünneti resulullah bunu gerektirir.
Kapasitesi yetersiz bilgisayara yeni yeni bilgiler yükleseniz ne yazar.
Bazı şeyleri zamana yaymalısınız. Nur görmeye başladığınızda kalp devreye girecek (akl-ı külle ulaştığınız için ) anlayışınız daha da artacaktır. Bununla beraber yine de hayretiniz her iki âlemde de devam edecektir.
Klavye kullanmayı yeni öğrendim. Bu nedenle fazlası, fazla geliyor. Umarım faydam dokunur. Anlatan da anlayacak olanda Allah’tandır. Hidayet ancak nasip kadardır.
Sağ ve salim olunuz.
19 eylül 2007 Alanya.