- 1694 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
İnce bellide çay... (Deneme)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ben hastalıklımıyım ki kimse yanaşmıyor bana?
Yıllar önce ben de okula gittim arkadaşlarımla oynadım. Kitaplar okudum. Ya şimdi? Yıllar önce ağabeylerimin bana yaptığı haksızlıklara tepkimi göstermek için kimseyle konuşmadım Dilim, gözüm sağlamken lâl ve âma bir hayatı seçtim kendime. Benim gibileri görürsünüz etrafınızda. Saçları kirden betona dönmüş, sakalları bir birine girmiş elbise desen kir içinde, pis kokulu insanlarız. Alnımızdaki her bir çizgi yaşanmış birer acının işaretidir. Kimseye bir zararımız yoktur bizim aslında. Zamanında bir olay küstürmüştür hayata, insanlara. Bizlerin ne kadar kültürlü olabileceğimizi düşünemezsiniz bile. İlk bakışta pislik içinde dilenci olarak görülürüz. Arada iyi niyetli biri çıkar hamama götürür temizler sonra sakallarımızı kestirir. Ama bunlar yapılırken bile teşekkürümüz bakışlarımızdaki hüzündür.
Size bir anımı anlatacağım. Şaşırdınız değil mi? Konuşmayan ben, insanlara küs olan ben anımı anlatacağım. İsmim mi? Boş verin ismin ne önemi var. Bana ne demek istiyorsanız ben oyum.
Ramazan ayı idi. Ramazanlar da belediyeler kimsesizleri toplar, onları sıcak bir ortama yerleştirir, muayene ettirip temizletir ve akşamları yemek verirler. Ama bu insani yaşamı bizlere sadece Ramazanda hak kılarlar.
Akşam yemeği için sofraya oturduğumda masanın bir köşesindeki delikanlı gözüme çarptı. Hiç bize benzemiyordu. Neden gelmişti milletin iğrenerek baktığı bizim gibilerin yanına. Hem de iğrenmek yerine aynı masada çorbaya kaşık çalıyordu.
Yemekleri dağıtan garson gazeteci bey buyur çorbanı dediğinde daha da meraklanmıştım. Gazeteci mi? Yemekler yenmiş kaldığımız yerin salonuna geçilmişti. Delikanlı yine kendine kuytu bir yer seçmiş notlar almaktaydı. Yüzünde sıcak bir tebessüm vardı. Sanki benden utanmanıza gerek yok, eğer utanılması gerekiyorsa o utanç bana ait der gibiydi. Sizleri bu hale getiren bizlerde kabahatin büyüğü der gibiydi. Dayanamadım yanına gittim. Yıllardır konuşmayan ben içimden gelen konuş konuş seslerine daha fazla engel olamıyordum.
Yanında ki koltuğa otururken yüzündeki o tebessüm bana sanki buyur diyordu. O da mı yoksa konuşmuyordu da gözleri ile temas kurmaya çalışıyordu benle. Birden ilerdeki görevliye seslendi. Arkadaşımla bana birer çay getire bilir misiniz? Arkadaşıma mı dedi. Benden başka kimse yoktu ki yanında. Görevli şaşkın şaşkın tabi gazeteci bey tabi hemen dedi. Ama çay getirmeye giderken bile kendi kendine söyleniyordu. Arkadaşıymış. Bir çayları eksikti diye. Bazen sağır olmakta yarar var sanırım. Her şeyi duymaya kalkarsak hayatı zindan ederiz kendimize. Benimki de laf şimdi sanki hayatımın zindan farkı var da.
Çaylarımız geldi. Bizlere plastik bardakla verilen çaylar gazeteci gencin arkadaşıma da dediği için öksüz doyuran dediğimiz biraz iri cam bardaktaydı bu kez. Hem de üç şekerli.
Çaylarımızı yudumlarken dayanamıyordum artık içimden gelen baskılara. Ve yıllar sonra ilk merhabamı dedim. Delikanlı şaşırmamış gibi yaparak merhaba diye cevap verdi. Konuşmaya yeni başlayan bebekler misali susmak bilmiyordum. Saatler hızla akıyordu.
Sahur vaktine kadar sohbet etmiştik. Şaşırmıştı dünya klasiklerinden sinemaya, klasik müzik den ülkeler tarihine kadar bilgim olmasına. Beni dinlemiş ve dinlerken çoğu zaman gözyaşlarına hakim olamamıştı. Beraber benim hikayeme ağlıyorduk. Bu nasıl bir duygu böyle. İki yabancı tek bir hayata ağlamakta, sanki özür dilerim bunları yaşadığın için demekte. Kendini hayatımın bir parçası olarak gören şu ana kadar olmamıştı hiç.
Ramazan bitip gerçek yerlerimize sokaklarıma dönmüştüm. Taştan yastığıma, kartondan döşeğime dönmüştüm. Üşüdüm mü bakkal çöplüklerinden aldığım peynir tenekelerine ne bulsak atar onla ısınırdım.
Delikanlıyla üç dört güne sokak aralarında denk gelir merhabalaşır, bir isteğimin olup olmadığını sorardı. Ne isteye bilirdim ki. İsteyemeyeceğim bir şey vermişti bana dostluğunu. O dostluk ki beklentisiz çıkarsız. Üstümde ki pis kıyafetlerin, hatta pis kokumun bile bir anlamı yoktu görüşmelerimizde. Bir köşeye oturur kaldırımda zeytin biraz da peynir bir somunu bölüşür beraber yerdik. Hatta bazen takılırdım kendisine. Dün akşam nerdeydin ziyafeti kaçırdın yine diye. Bazen çöpten margarin atıklarını bulurum. İçinde bir parça yağ kalır tam sıyırmazlar ve atarlar çoğu zaman. İşte benim ziyafetim derim o zaman. Fırıncıda iki üç günlük bayat ekmekten verdimi çocuklar gibi sevinirim o gün. Akşam hemen peynir tenekesinde güzel bir ateş, iki demir çubuğun üstüne ekmekleri yerleştirir kızartırım. Margarinim de var nasılsa kızarmış ekmek ve yağ. Dostuma kaçırdın derim yine. Gelse kızarmış ekmeğimden verirdim sıcak sıcak misler gibi kokan. Ama ya çay ikram edemezsem. Su ısıtırdım içine de bir iki tane nane attım mı naneli çay niyetine içerdik. Her ekmek kızartışımda aklıma gelir, ‘’arkadaşıma ve bana çay’’ diyen dostum. Hem de cam bardakta.
Uzun yıllar oldu görmeyeli. Buralardan gitmiş başka bir meslek seçmiş kendine diye duydum.
Nasıl bir dostluk tohumuydu? Bir konuşanla bir susan atmıştı. Biri temiz biri kirli bedene. Her iki beden de en temiz yere yüreklere. Bazen delikanlı karşımdaymışçasına
Konuşmaktayım kendi kendime. Bu halimi görenler: Deliye bak kendi kendine konuşuyor diye işaret etmekte. Ben en azından kendi kendimle konuşuyorum. Ya siz akıllılar hiç kendi kendinize konuşa bildiniz mi? Eğer kendi kendinizle konuşmayı başarsanız utanırsınız Kendi kendinizle sohbeti bitiremezsiniz belki. Şimdi bu gerçekleri söyledim ya homurdanmaları duyuyorum. Hani sen yıllarca konuşmuyordun. Ne oluyor da susmak bilmiyorsun şimdi diye.
Susma zamanım geldi anlaşılan. Bu susmak sadece insan taklidi yapanlara. İçinde insan sevgisi yaşayanlara değil. Kulluk korkusu yaşayanlara değil. Sevgi tohumlarını yüreklerinde yeşerten, göz pınarlarıyla besleyen insan gibi insanlara değil bu susmak.
Biliyorum ki bu susmam insanın insana haykırışıdır aslında.Susarak içinizde ki insanı, sokak da ki evimde ince belli cam bardakta çay içmeye bekliyorum iğrenmezseniz eğer..Benim kapım herkese açık.Kapı da yok ya aslında. Siz eğer yüreğinizde ki kapıları açabilirseniz bizlere .
Gürhan Olcaytürkan
YORUMLAR
Gürhan Olcaytürkan
Bütün mesele yüreğimizde ki kapıları açabilmek...Ümitsiz değilim, insanı ancak yüreğinde ki sevgi tohumları var eder...Kim yok olmak ister ki?
Güne gelmesi şöyle dursun; yüreklere kıpırdama olnağı tanıyıp, suskunlukların bozulmasına vesile olmanızdan ötürü tebrik ediyorum...
Gürhan Olcaytürkan
İçerikte okur kendisinden birşeyler bulabilir; beğenebilir.
Ne var ki söz konusu site üyelerine örnek bir yazı sunarken o yazının her yönüyle değerlendirilmesi gerekir.
Herşeyden önce YAZININ BAŞLIĞI YANLIŞ,
Yazıda mla hataları var.
Yazar, sehven ya da bilmeyerek hata yapsa, ama site yönetimi yazının üyelere birşeyler vereceği kanaatına varsa bile
SİTE YÖNETİMİNİN BU HATALARI DÜZELTMESİNİ YAZARDAN İSTEMESİ ve ondan sonra GÜNÜN YAZISI olarak okura sunması gerek.
İçerik olarak güzel bir yazı.
Ne var ki;
DEDİĞİM GİBİ.
Gürhan Olcaytürkan
SN; G. OLCAY
yazınıza deneme demişsiniz oysa tamamı denenmiş bir hayatın tanımlaması begenerek okudum hüzün verdi gündelik hayatta ne kadar çok karşılaşırız bu insanlarla ve gerçekten her birinin hikayesi çok anlamlıdır ,bana ist fatih semtinde olan boyle birini anımsattınız gerçi uzun zamandır görmüyorum kimbilir nerde 2 üniversite bitirmiş görünüşü içler acısı işi delile vurmuş sokaklarda yatan kalkan bırı, hep merak etmişimdir bu insanların hayatını ve insan nedensiz sokaklarda olmaz galiba .
işin bir de belediye kısmından bahsetmişken bir açıklama yapmak istedim acizane işim geregi ,bu insanları evet topluyorlar yerleştiriyorlar bakım evlerine bazıları kalıyor ama malesef bazıları kaçıyor tutamıyorsunuz onları bakım evlerinde bunu iyi bilen içinde olan biri oldugum için söylüyorum İST kayışdağı darulaceze ve okmeydanı darulaceze bunları kabul ediyor lakin aranan en öncelikli şart kimsesiz olması birinci ve ikinci dereceden akrabaları varsa kurum yardımcı olarak mahkeme acıyor bakılmayacagı ispatlanınca kurumda ömrünün son demine kadar bakılıyor evet biraz prodüsür uzun yasal prodüsürler bıraz uzun ve gereksiz gönül isterki her birini sokaklardan toplayıp ince belli cam bardaklarda çay içirebilmek ,kaleminiz daim olsun güzel bır yazı ve çokça ibretlik
saygımla.
jasmina...
Gürhan Olcaytürkan
Gün içinde yazılan yazıları okuma fırsatım olmadı... İyi ki yazınız güne gelmiş, yoksa böyle güzel bir yazıyı okuma imkânım olmayacaktı belki de...
Daha küçükken ve gençken anlattığınız tiplerden çekinir, korkardım da. Ama yaşım ilerleyip, kemale gelmeye başlayınca; İnsanların durup dururken o hale gelmeyeceklerini ve hangi sebeplerle o durumda olduklarını merak ederim... Gidip sormak isterim ama yine de çekinirim...
Çok güzeldi, içimi hüzün kapladı... Başka bir dünyayı tanıttınız bize...
Sevgi ve saygı ile...
Gürhan Olcaytürkan
"Biliyorum ki bu susmam insanın insana haykırışıdır aslında."
Cok cok güzel anlatilmis dersler veren bir ani idi.
Kutluyorum yüregi ve güne gelen hayat dersini.
saygilarimla
Gürhan Olcaytürkan
Çok güzeldi. Zevkle okudum.
Bizlerin hiç görmediği, bazen de görmemezlikten geldiği bu tip insanların büyük bir değer olduklarını/olabileceklerini çok güzel anlatmışsınız.
Durmak ve düşünmek gerek: Acaba her şey göründüğü gibi midir, gördüğümüz gibi midir, yoksa görmek istediğimiz gibi midir?
Saygılarımla.
Gürhan Olcaytürkan
Gürhan Olcaytürkan
Tebrik ederim güne gelen yazınızı. Gerçekten çok anlamlı ve güzel. Emeğinize sağlık. Saygılarımla..