Aşk cennetin dilinden bize kalan yegane hatıradır. -- bulor
Ahmet Sandal
Ahmet Sandal
@ahmetsandal

12 EYLÜL 2010

14 Temmuz 2010 Çarşamba
Yorum

12 EYLÜL 2010

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

417

Okunma

12 EYLÜL 2010

12 EYLÜL 2010

12 EYLÜL 2010
Şöyle bir düşündüm. Anayasa değişikliği ile ilgili referandumun 12 Eylül 2010 tarihinde oylanacak olması çok ilginç bir durum. Anayasa değişikliği ile ilgili referandumun 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 30. Yılında yapılacak olması, çok çok ilginçtir. Bir tarafta “askerin iradesinin tecelli ettiği” 12 Eylül 1980, diğer tarafta “halkın iradesinin tecelli edeceği 12 Eylül 2010”. Bu bir tesadüf olamaz. (Zaten hayatta tesadüf de yoktur. Derler ya, “hayatta tesadüfe tesadüf edilmemiştir” diye.) Öyleyse, bu referandumun o tarihe denk gelmesi olsa olsa, “kaderin bir cilvesidir”.
Dikkat ederseniz, 12 Eylül 1980 darbesinin neden yapıldığını tartışmıyorum. Haklı ya da haksız olup olmadığını da tartışmıyorum. Bunu, bu Millet, aradan geçen 30 sene zarfında, zaten, tartışabildiği kadar tartıştı.
Ben, bu yazıda buna değil de, şuna dikkat çekmek istedim. 12 Eylül, halkımızın zihninde, genellikle “asker, ordu, darbe, yönetime el koyma” gibi hususları çağrıştırır. Peki, şimdi ne olacak? Şimdi, 12 Eylül denildiğinde artık tam tersi bir çağrışım olacak. Çünkü, bu tarih artık Anayasa referandumu ile anılacak. İster “evet” oyu çıksın, isterse “hayır” oyu çıksın, önemli olan Milletin iradesidir. Artık kimse, 12 Eylül’ü askerin iradesi şeklinde anmayacak. Ya da artık 12 Eylül’ü başka bir mânâsıyla da anacak. Bu mânâ da, “halkın oyuna başvurulmasıdır, Milletin görüşüne müracaat edilmesidir.”
Nerden nereye, bir kutuptan bir kutuba geçiş demek bu. Bir kutupta “halkın iradesi”, diğer kutupta “askerin iradesi”. Şimdi, “askerin iradesinden halkın iradesine” geçiş sağlanacak. Referandumdan ne çıkarsa çıksın, bu geçiş sağlanacak. Kimse de “halkın iradesinden korkmasın ve saygı göstersin”.
Evet, sözün özü budur. Anayasa konusundaki bu değişiklik paketini ister beğenelim ister beğenmeyelim, ister yeterli bulalım, ister bulmayalım, bunlar önemli değil. Önemli olan, “12 Eylül”ün taşıdığı mânânın değişmesidir. Sanırım, takvimlerin dili olsa, 12 Eylül, şöyle diyecekti: “Oh be, kara bir lekeden kurtulacağım. Evet oyu çıksa da kurtulacağım, hayır oyu çıksa da kurutulacağım.” Takvimlerin dili olsaydı, 12 Eylül, şunu diyecekti: “Yaşasın Millet, kahrolsun Milletin iradesini tanımayan tüm güçler.”
Şimdi, bu sözlerime karşılık şu itirazda bulunanlar olabilir. “12 Eylül Askeri Darbesini yapanlar, Ülkemizde akan kardeş kanını durdurmadı mı?” Cevabım şu: “Evet durdurdu. Ancak, şu da düşünülmelidir. Acaba, 12 Eylül öncesi kardeş kanını akıtanlar ile 12 Eylül sonrası, kardeş kanını durduranlar sakın aynı el olmasın?” ABD denilen örgütün Dünyada ne halt karıştırdığı, günümüzde sis perdeleri kaldırıldıkça daha çok anlaşıyor. (ABD’ye örgüt dedim. Gerçekten de ABD, İsrail gibi oluşumlar, esasında Devlet değil, birer örgüttürler) 12 Eylül’ün hem öncesinde hem sonrasında ABD örgütü vardır. İşte işin püf noktası burası!
Tabi, söylemek istediklerim de asıl bu değildir. Söylemek istediğim, 12 Eylül 2010, bu Millete kaderin bir cilvesi, bir gülümsemesidir. Şimdi bazıları bu gülümsemeyi bile engellemeye çalışıyorlar. “Nerden çıktı şimdi bu referandum” diyorlar. Tabi, o kafalar hep Milletten korkmuşlardır. O kafalar İsmet İnönü kafasıdır. Bakın İsmet İnönü’ye ne diyor? İnönü, CHP’nin eski yayın organı Ulus gazetesinde yayınlanan anılarının 17 Mayıs 1968 tarihli kısmında, kendi ağzından aynen şunları söylüyor: “Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım. İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin millet düşmanınızdır…” İşte bu kafalar Milletten korkarlar.
Şimdi İsmet İnönü kafasındakilere sesleniyorum: “Bırakın Kardeşim, “halk sandığa gitsin, istediği şekilde oyunu versin. İster “evet” desin, isterse “hayır” desin. Ama, şu 12 Eylül’ün ismi bir temize çıksın!” Vesselam.”

Ahmet SANDAL


Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
12 eylül 2010 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz 12 eylül 2010 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
12 EYLÜL 2010 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.