XI. Ben Bir Leyla Buldum
Bugün de zihnim puslu dağ yamacında dolaşıyor. Nemli toprak kokusu yabani çimlerin aralarından usulca havaya sızıyor. Nefesim, rutubetle kardeş. Barudî bir desene bulanmış gözün alabildiği her yer. Rüzgâr, yaladığı yerlere hışırtı sesini bırakıyor. Tenimde inceden bir ürpertiye dönüşüveriyor yer yer. Buraya nasıl geldim? Tüylerimdeki yorgunluğu korku kaplıyor ilk farkındalığımda. Görüş açım birkaç metre. Yürümek, aydınlığa çıkmak… Tertemiz toprak kokusunu gün ışığında çekmek ciğerlerime… Ne mümkün… Zihnim sis halkasında yatay gezinmekte… Kimse yok.
Yaklaştıkça belirginleşen bir gence odaklanıyorum. Bu bir hayal değil. Adımlarım otlarda konaklayan çiğdemleri tekmeliyor adeta. Koşuyorum. Kapılıp girdabına elinden tutuyorum aceleyle. Korkumu ve yalnızlığımı salıveriyorum parmak uçlarımdan içine. Kalbimi açıp savunmasız koyuyorum en hızlısından kendimi. Hiç kopmayacakmış gibi bağlanıyorum. Açlığımı doyuruyorum. Aşk, fedakârlık, bağlılık… Ne kadar dokunaklı kavram varsa özgür bırakıyorum. İnanıyorum ya… Puslu dağ yamacı ağır kaçıyor isimsiz gence. Kaçıyor arkasına bakmadan korkak. Helikopter böceklerinin kanat vızıltısı gibi bir tınlama sesi kalıyor geriye. Zihin denizi, dümenini heba etmiş saman rengi bir sala ev sahipliği yapıyor. Aşk, fedakârlık, bağlılık… İlk gördüğüm yere gömüyorum. Bir daha çıkmaması için üstüne kalın tomruklar yuvarlıyorum. Suçsuz üç kardeşe kucak açıyor puslu yamaçlar. Failini karanlığa bürüyor.
Rüzgârın estiği yöne savruluyorum. Dişiliğim, acıdan debeleniyor. Açık kalp ameliyatı yapılmış gibi sızlıyorum. Uzaktan tatlı bir nefes duyuyorum. Yanağım pembeleşiyor. Belli belirsiz bir surete takılıyor gözlerim. İlk kuytulukta uyukluyorum sarmaş dolaş. Ruhum içine akıyor. Türbülanslar sahte yamacın eteklerinde karabasana çeviriyor hayallerimi. Uyandığımda yalnızım. Üç kardeşin mezarına gidip dua ediyorum. Gittiklerinden emin oluyorum. Hazine sandığıma göz atıyorum usulca. Diplerde bir yerde mantığımı bulup sahipleniyorum. Artık zarar görmek yok. Acılı kardeşlerin bütün hatıralarını da sandığa kilitliyorum.
Orta yaşlı birine götürüyor beni mantığım. Puslu yamaçta yatay gezinmelere razı gönlüm… Zirvenin berraklığı artık çok uzak… Kabulleniyorum. Huzuru arıyorum. Yüz üzerinden otuzlara razı oluyorum. Sıradan hayallere dönüşüveriyor düşler. Gelgitlerim beni çocukluğuma taşıyor. Çocuk hayallerime… Şimdi neresindeyim onların? Çok uzağında… Düş kırıklıkları, derbeder düşünceler… Ne zaman kendime gelsem üç kardeşin mezarında dua okuyorum. Tuttuğum yolda hep sıradanlıklar hâkim…
Hayat, büyüsünü gizlemiyor o sabah. Kolumdan sıkıca kavramış adama uyanıyorum. Yanında üç kardeş… Haşarı çocuk misali gülümsüyorlar bana. Korkudan titriyorum. Gözlerinin mavisinden içeri çekiyor beni. Direniyorum. Mantığım en yakın dala tutunmuş “gitme!” diyor. Parmaklarım gevşiyor sonra… Tam gidecekken zihnin burgacına kapılıp tekrar kasıyor kaslarını. Özlemeler… Hayaller… Ruhlar… Kırgınlıklar… Orta yaşlı adama acımalar… Gelgitler… Ağır geliyor. Mantığım da yavaş yavaş üç kardeşin yanında saf tutuyor… Kucaklaşıyorlar dördüncü kardeşleriyle. Cesurca karar vermenin eşiğinde yapayalnızım. İlk verdiğim acı kararı sorguluyorum. Sözümden nasıl geri dönerim? Boş bir sözden vazgeçmek neden bu kadar zor? Ürkeğim… Korkuyorum… Cesaretsizim… Aşk dolu ama sessizim… “Leyla” diyor mavi gözlü dev.
Tüm sıcaklığını sesine koyuyor Bahri: “Ben bir Leyla buldum, pembe yüzlü. Kendimi bulduğum…”
“Lütfen git!” diyorum dilimin ucuyla… Duyuyor…
“Çocuk hayallerimin kahramanı… Bana bunu yapma…” diye mırıldanıyorum içimden… “Lütfen gitme!”
Kimse duymuyor…
13.07.2010, Utku Duyar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.