- 4396 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yalan (Düşüngülü Eleştiri)
Y A L A N
Öyle ya, insan yaptığı şeyse,
aynı zamanda yazdığı şeydir. Tahsin Yücel
Çağdaş Türk yazarlarından Tahsin Yücel’in 2003 Yunus Nadi Roman Ödülü alan ‘Yalan’ı 2005 yılının başlarında kütüphanemiz raflarındaki yerini almış. Doğrusu, yitik bir şeyimi tekrar bulmuş gibi sevindim.
Dile, günlük yaşama, ticarete hatta bilime giren yalan, hava ve su gibi hayatın vazgeçilmezi oldu. Yozlaşan insan, yalansız bir hayatın yaşanılmaz olacağını düşünüyor. Artık onu bir araç olarak görüyor. Yaşamını kitaplar arasında geçiren Tahsin Yücel, tüm kahramanlarına yalan söyletiyor, bir şekilde onları yalana bulaştırıyor.
Temiz bir dile sahip olan yazar, kurguya önöykü açmış, okuruna yaşanmış yarını okuttuktan sonra romana varılıyor. Çok katmanlı temel üzerine kurulan romandaki izlek, bir başka kişinin yerine geçmek olarak düşünülebilir.
Hatırlı kişilerle arkadaşlığı olan Bayram Beyaz’ın dilbilimcisi Yusuf Aksu’nun yaşamına ait bilgiler edinip çalışmış olduğu gazetede yayımlamak için gittiği saray yavrusu konağın Sivaslı, altın dişli, temizlikçi, Erkek Cemile ile tanışması ve hemen ardından evlenmesi hiç gerçekçi gelmiyor. Evlendikten sonrada hizmetçiliğe devam etmesi uygun düşmemiş.
Profesör, avukat, köşe yazarı gibi bir arkadaş grubunun içerisinde Yücel’in, görgüsüz Erkek Cemile tiplemesine söylettiklerini birlikte okuyalım. ‘kafanı burada buluyorsun, dibini burada soğutuyorsun’ (s.202) Türk halkının ahlaki değerlerine ters düşen bir ifade. ‘Yediği önünde, yemediği ardında.’ (s.203) “ ‘Bayram oğlum, sen kafayı yemişsin!’ dedi. ‘Yusuf bey sana da geçirmiş deliliği.’ ” (s.236) ‘Bayram oğlum’ dediği kişi kocası. ‘Denizde gemilerin mi?’ (s.317) ‘Bu ev yol geçen hanına döndü, takvim çarşamba dedi mi ipini koparan burada!’ (s.335) ‘çok fındık kırmış’ (s.409) ‘bu sığırcık bu işlerden ne anlar?’ (s.440) Bu güzel söz ve deyimleri, altın dişli ‘Erkek Cemile’ tiplemesine söyleten hayatını yazma edimine adamış bir yazar. Bir de okuruyla alay eder gibi yine aynı kişiye ‘Böyle davar iti gibi güm güm konuşan adamlar bu eve yakışmaz!’ (s.335) dedirtiyor. Yoksa, mizah mı yapmış deseydim?!..
Kahramanlarına hiçlik duygusuna kapılmış, sessiz, zayıf erkek karakterleri veren Yücel, duygu katamadığı romanında, yazarak ortamı hazırlamadan kahramanlarını ağlatıyor. “ ‘Bunları koy, dinle, fazla da düşünme, bence değmez,’ deyip doğruldu, sonra kapıdan çıkmaz üzereyken dönüp gülümsedi, ‘Bak, hoca, fiş prizde değilse, teyp çalışmaz, sakın unutma!’ dedi. Ama ağır ağır merdivenden inerken, gözleri yaşlarla doldu.” (s.429) “dilinin ucuna ‘On bir ayın birisinde gidelim!’ dizesi geldi. Gözlerinin yaşardığını duydu: bu uçsuz bucaksız şenlik görüntüsünün’ (s.432) “ ‘Benim dil kuramım baştan sonra yanlış,’ dedi, aynı anda gözlerinin yaşlarla dolduğunu duydu.” (s.492) Duyumsadı sözcüğü dilimize iyice yerleştikten sonra ‘duydu’ kullanılabilirdi.
Dilimizin süsü de güzel ve parıltılı sözlerdir. Yücel, kendine has bir ses bulmuş, kitabın yüzde yirmi yedisi diyaloglarla geçiyor. Diyaloglarda eleştirel bir tutum sergileniyor. Sayfada ortalama 3.5 paragraf yapılmış. Türkçemize yeni sözcükler kazandırmak için çaba gösterdiği söylenebilir, ama güzel parıltılı sözler için aynısı söylenemez. ‘Müzik insanların en soylu yaratımıdır, çünkü yitik dilin arınmasıdır.’ (s.166) ‘Yılan gibi çöreklenip yatmış bir yalan!’ (s.304) ‘Doğruyu söylemek doğru olmaya yetmiyor, doğru olmak da doğru söylemeye’ (s.169) Absürt ve argolu sözleri sıkça kullanmamış. “herkes ‘eşşoğlu eşşek’ diye” (s.27) ‘Oruspu çocukları!’ (s.28) Yazarın, hoş olmayan sözleri de sevdiği söylenemez. ‘bu gece canı seni çekti kancığın! Sen Tokatlı, o Sivaslı olmasanız, ikinizin de karnını deşerdim!’ (s.130) Eski dili özümsemiş bir yazarın o dili bırakması da zor oluyor ki, zaman zaman kullandığını görüyoruz. ‘Ne bu oğlum, ardından atlı mı geliyor, keklik cücüğü gibi domballanma hemen!’ (s.201) ‘Böyle ebleğine kırk yılda bir rastlanır.’ (s.380) Fransız Dili ve Edebiyatını en iyi ben bilirim demek ister gibi yabancı sözcükleri (Fransızca) kullanmış. “ ‘Hiç hocam ‘Elle vit d’amour et d’eau fraîche!’ dedim,’ diye yanıtladı. …’Güzel’ dedi. ‘Bu deyimi biliyorum.’ ” (s.347) Tabi bu deyimi okur hiçbir zaman bilemeyecek. ‘tutkusunu herkese belli ettiğine göre, onu yüzüstü bırakıp gitmenin femme fatale ününün pekiştirilmesi bakımından’ (s.425) Bir de Tahsin Yücel’in dilimize kazandırdığı sözcüklere bir göz atalım. ‘üç kıtada at oynatmış atalarımızın sayısız utkularından biriymiş gibi’ (s.39) ‘kekelemenin bir sakatlık olmadığını anıştırmış olmak’ (s.41) ‘Cemile hanım edimine özellikle simgesel bir anlatım vererek sağ elindeki sıkımı’ (s.449/29) ‘ciltleri olduğunu ayrımsadı’ (s.33/3) ‘bir kez daha anımsayarak’ (s.35)
Hayat tadını kendi özsuyundan alan Yücel, yönelttiği sorularla okurda kuşku uyandırırken, zaman zaman onu kışkırtıyor, soru sormaktan zevk aldığını anlıyoruz. “ ‘hergeleyle kumpas kurup işlerimi nasıl bozarsın?’ dedi. ‘Ne kumpası? Sen ne söylüyorsun?’ diye sordu Bayram Beyaz. ‘Delirdin mi Müslüm abi?’ ” (s.212) “ ‘Mağaralardaki yazılar neyi kanıtlar? Kulaklarımızı kayalara dayasak, sesleri duyar mıyız diyorsunuz? dedi. …‘Yazı var, dil yok! Kimse de çetele tutmadı. Bence dil yazıdan çıktı, yazı dilden değil! Birinin doğduğunu, ötekinin bulunduğunu söylemeniz de bunu gösteriyor.’ ” (s.40) Sayfada ortalama 3.1 kez soru yöneltmiş.
Psikolojik derinliğini bulan romanda karakterler içsel fırtınalarını içmonologla yansıtamamış. Yazın yaşamında sürekli yenilikler yapan Tahsin Yücel, ne rol verdiği karakterlerin alışkanlıklarını imlemiş, ne de okurun heyecanını yüksek tutmak adına ayrıntıların işlevselliğinden faydalanmış. Okur kendini edilgenlikten kurtarmak için sıkça okumaya ara veriyor.
Nesneleri kendine özgü ayrıntılarla dile getiren betimlemeleri Yücel, sayfada ortalama 2.4 satır kullanmış. Parantezin içini doldurur gibi gizem yüklediği betimlemeleri on bir satıra oturmuş. Görüleceği gibi uzun cümleler kurmaktan da hoşlanıyor. ‘dünyadan kopmuş bir durumda, belki çeyrek saat, belki daha fazla, canlı et üstünde testere gibi gidip gelen cızırtılar içinde bir takım anlaşılmaz sesleri dinleyen bir atmışlık adam onu büyüledi, böyle görkemli evde dirsekleri eprimiş bir hırkayla oturmasını üstünlük, özgünlük bilgelik göstergesi olarak algıladı, dev kitaplar arasında kaşlarını çatıp gözlerini kısarak kafa sallayışını bir tür tansık gibi izledi’ (s.109) Kahramanın ağzından yapılan betimleri okur daha güzel buluyor.
Konulduğu yere güç ve güzellik katan benzetmeyi Yücel, sayfada ortalama 3.5 kez kullanmış. ‘Birleşik Amerikalılar gibi adrenalin kökenli bir enerji üretiyoruz’ (s.334) ‘bilek damarlarını jiletle açmayı kafasına koymuş tutkun delikanlı adımlarıyla’ (s.456) Benzetmelerde de ayrıntılara girememiş.
Sözcüğün temel anlamının ötesinde bir anlam yükleyen mecazı da benzetme kadar olmasa da seviyor. ‘bir kez iki eli kanda da olsa, tüm Maçka Çarşambaları’na’ (s.419) ‘sevgiliyi dinlercesine, bağrına taş basarak dinliyordu onu’ (s.421)
Anlatımı etkili kılmak için eş, karşıt anlamlı veya benzer sözcüklerin tekrarlanması olan ikilemeleri Yücel, sayfada ortalama 1.6 kez kullanmış. İkilemelere, yani estetiğe önem vermemiş. “ ‘Sen de apak, bıngıl bıngılsın, yumurta gibi’ dedi, derin derin” (s.138) ‘onu konuşturarak yavaş yavaş ve parça parça da olsa’ (s.165)
Mizah, insanı yorumlarken onunla alay etmeyi aklımıza düşürür. Romanda mizahın sıkça öne çıktığını görüyoruz. “ ‘Hocam, sizi soyuyorlar!’ dedi. ‘Beni soyuyorlar mı?’ diye kekeledi Yusuf Aksu… …’Sizi soyuyorlar’ sözü birden yüzünün rengini alıp götürdü, tüm bedenini titretti. Gene de çabuk topladı kendini, işi şakaya döktü: ‘Beni mi soyuyorlar?’ deyip şöyle üstünü başını topladı, ‘Yok canım, evimde oturuyorum gördüğün gibi gömleğim, pantolonum üstümde,’ diye ekledi.” (s.187) “ ‘Ben onu bunu bilmem: bu adam kızıl komünist!’ deyince yüreği duracak gibi oldu… …‘Beyefendi, siz neler söylüyorsunuz!’ diye atıldı. ‘Bunu nerden çıkardınız!’ ‘Nerden mi çıkardım? Dilin uydurmalığı, Platon’un timokrasisi, Amerika’nın sürekli savaşı, saray yavrusunda Ezo Gelin çorbaları, daha ne olsun!’ dedi.” (s.266) ‘Bayram hoca doğru söylüyor: ana ayrı, baba ayrı kardeşimdir! Herkes gibi!’ (s.334) Yazıldığı dönemin politikacılarına mizahla sürekli göndermeler yapıyor.
Anlatımı zenginleştirmek ve etkili kılmak için gerçek anlamlarının dışında kullanılan sözvarlıklarımızdır deyimler. ‘Sivaslı ağzıyla şakıyıp durması’ (s.276) ‘birden tepesi atmış’ (s.300) ‘Yerden göğe kadar haklısınız’ (s.313) ‘çat kapı gelir bakarsın’ (s.332) ‘Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!’ (s.498) Sayfada ortalama 1.2 kez deyim kullanmış. Deyimlere ağırlık vermemiş.
Dile hakim olan Tahsin Yücel, nesnelin estetik yansımasını okurunun belleğine düşürememiş. Güzel diliyle imgeyi yakalayamamış. ‘Şu var ki zenginlik küçükten büyüğe doğru gitmez, azdan çoğa doğru gider hep, kendisini çoğaltarak her şeyi benimser, iyi kötü, güzel çirkin ayrımı yapmaz; sağlam bir mide yeter.’ (s.196) ‘iyi kadındır, eli de çok lezzetlidir.’ (s.220) Sayfada ortalama 0.2 kez imge kullanmış.
Terim üretmeyen bir dil, diğer ölü diller gibi yok olup gider. ‘Tarih öğretmeni kürsüye’ (s.40) ‘Uluslararası Dilbilim Günleri’ (s.110) ‘en iyisi Birleşmiş Milletler’e gitmek’ (s.514) Sayfada ortalama üç terim kullanmış.
Uzun deneyimler sonucu halkın imbiğinden geçmiş özlü sözlerdir atasözleri. Yücel, kırk sayfada bir atasözü kullanmış. ‘Tavşan dağa küsmüş de dağın haberi bile olmamış!’ (s.302) ‘Bir dirhem et bin ayıbı örter’ (s.442) Yazar, atasözlerinden güzel sözler üretmiş. ‘Sağa tükürsem, bıyık; sola tükürsem, gene bıyık.’ (s.348) ‘Mitten ağzı yanan ayranı üfleyerek içer’ (s.317) ‘Her kadın kendi bacağından asılır’ (s.412) ‘Polis giren eve doktor girmez mi demek istiyorsunuz?’ (s.315) ‘Toprak ekenin, taş toplayanındır!’ (s.300)
Tahsin Yücel, ‘Budala’ romanından yaptığı alıntıları montaj sanatı ile cümlede kullanmış. “ ‘Şu idamlığın son dakikaları konusunda anlatılanları?’ dedi. ‘Ona öyle geliyordu ki bu beş dakikada öyle yaşam yaşayacaktı ki şimdilik ölümü düşünmeye hiç gerek yoktu. Sonra şurası hocam’ diyerek” (s.533) “Doğru, ben resmi dilbilim yapmıyorum; sizin gibi ‘Önce söz vardı,’ diyecek değilim” (s.83)
Yazar, 5 kez türkü (11dize), 4 kez şiir (4dize), 3 kez şarkı (8dize) ve üç kez de söz alıntı yapmış.
Tahsin Yücel, romanın anlatıldığı dönemin siyasi atmosferi kutupluluk ilkesi yaratılarak işlenememiş, mizahla yetinilmiş. Romandaki iki karakter (Yusuf Aksu, Cemile) ile Dostoyevski’nin ‘Budala’sındaki iki karakterin dolaylı da olsa örtüştüğü söylenebilir. Kahramanın anasız babasız oluşu, rastlantılar, değişik halk kesimlerinin davranışlarının dile getirilmesiyle biraz da Reşat Nuri’nin etkisinde kalmış izlenimi veriyor. * * * Yalan / Tahsin Yücel / Can Yayınları / 576 s. * * * Her edebiyat dergisinin neden bir manifestosu var? Edebiyatçıdan horoz olur mu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.