Dizi: SENİ TANIDIM İSTANBUL/9 BİR İSTANBUL DOĞDU Nİ’ME’L CEYŞ’LERDEN
Elimde, dün akşamdan geceye doğru uzayan zaman içinde yazdığım İstanbul şiiri.. Şiir yazmayı ne çok özlemişim. Okumayı da. Sultan Abdülmecid Han’ın eseri Galata Köprüsü üstündeyim. Aklıma bu şiir geldi. Yanımda taşıyorum, paltomun ağırlığını hafifletircesine yerleştirdiğim iç cebimde. Çıkarıyorum ve boğazın sularına doğru tutuyorum.
İstavrit ve levrek avcılığı yapan oltacı adamlar arasından yürüdükçe bir kıtasını okumaya başlıyorum;
Elli dördüncü gün, İstanbul’da su
Elli dördüncü gün, İstanbul’da su
Tekbirlerle sanki yükselip yerden
Surlara yürüdü kırıldı pusu
Yer-Gök inledi Allahu Ekber’den
"Yol ol gemiye dağ, yol ol hüküm var!"
Aşılmaz Haliç’i aşsın Hükümdar
Eyyub’daki Otağ-ı Hümayun sar
Ehl-i Kur’an geldi çok ötelerden
Sultan Mehmet iki suru gösterdi
Bir senedir gönlü bunu isterdi
Feth-i Mübin’ine işaret verdi
Muzaffer çıkmaya kutlu seferden
Mehmed’im toplara surları dövdür
Dövdükçe Sultanın Mehmed’i övdür
Açılan her gedik çöken bir evdir
Vakit: sabah vakti, gün: Salı, erken
Ulubatlı -Otuz Erbaşı- Hasan
Kale burçlarına ilk ayak basan
Allah! deyip -orda oydu ilk susan-
Şehid düştü burçta sancak dikerken
Cibali, Topkapı, Tekfur Sarayı
Örse gedikleri sarsa yarayı
Kaç Hasan surlarda aldı sırayı
Bizans Eli boydan boya çökerken
Bu idi zulmetin Nur’a dönmesi
İçeri girerken Tekbir’in sesi
An be an kesildi için nefesi
Yığıldı bir yöne Bizans içerden
İnsan insan cesed, şehid ve gazi
-Bir çağ sayfasında okunan yazı-
Konstantinepol’de koskoca mazi
Silindi Konstantin denilen yerden
Halkı kaçtı doğru Ayasofya’ya
Taç ehli makamlar yürüdü yaya
Biraz sonra O’ gelecek buraya
İz mi kalır bin yüz yıllık hünerden
Bin yüz yıl bu şehir İslâm’a gebe
Doğarken Hamza Bey, Karaca, Cebe
Haliç’te Tekfur’luk vururken dibe
Kandil yandı, alev söndü Fener’den
O soysuz ilklere, son verdi Rabbim
Güzel askerlere yön verdi Rabbim
Alem-i İslâm’a ün verdi Rabbim
Kaç Kâb Bin Mâlik’ten, kaç Ebu Zer’den
Şimdi.. Ayasofya; "Melekten medet!
O’ Fatih geliyor, Melek yardım et!
Neredesin? Tacımı soyunan veled
Ahh! Nerden başkaldırdık, Fatih’e nerden?"
Bizans’ın son günü böyle karardı
Ağlaşan âlemi bir korku sardı
Fatih Sur içinde secdeye vardı
Şükretti Rabb’ine: "Abd-i Aciz ben
Nebi’min bu müjde ettiği an’a
Erdirdin Allahım şükürler sana
Masumken toplumla suçlu olana
Bir zulmüm olursa yüz çevir benden
Bu Feth-i Mübin’in şudur gayesi;
Karanlık çağların dize gelmesi
İslâm’a dönerken Küffar beldesi
Bir çağ açılacak eski senenden
O çağ ki Tevhid’e inanmışların
Zerresi bu hâle donanmışların
Ni’mel Ceyş olmaya çok yanmışların
Şehrim almaya Bizanslı denenden
..Ve kalksın önümde diz çöken teba
Ne dini zelildir, ne mülkü heba
Emrim bu.. emrimde yoktur aceba
Tebâmız oldunuz sarfsınız şerden.."
Kilidini kaldırdılar surların
Gelen müjdesiydi bu asırların
Ey Bizans! vebalin ve kusurların
Okunsun İslâm’a şimdi minberden
Hak geldi, bâtıl ve şer susturuldu
Haliç’e zincirli sular duruldu
Onun için genç Fatih’e vuruldu
Memnundular başa gelen işlerden
Konstantin İslâmbol olduğu günde
Haçlı-Mü’min düğündeydi düğünde
Sen Romen’de Hasan’ım öldüğünde
Bir İstanbul doğdu Ni’me’l Ceyş’lerden..
Şiir bitiyor, yol tükeniyor Galata Köprüsü’nde. Gelişi muhteşem, kalışı muhteşem ceddimin ihya ettiği Konstantinepolis ile büyük benzerlikler taşıyan eski Cenevizler Galatası’nda Müslüman Arap’lardan kalma ve başından bir Bizanslı oyunu geçen Arap Camii’ne doğru giderken birçok sokakta Kourou kahved Jı, Bosfor ve Ceneviz Han gibi isimlere rastlıyorum.
..Ve onların misyonu halâ,yapı özellikleri itibariyle Cenevizler’den kalma galiba. Verilen misyonik mesaj bu. Sorsanız aslı söylenir, ama ne gerek..
Dursunlar da varsın öyle dursunlar..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.