- 503 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
gül bahçe
‘Adın özben(y)liğime değince anladım
Yok dersen esastan yok olacağımı
Şeydan oldum, suskunluğum aldatmasın seni
Ellerimi alıp çocuk ellerine
Gül izli yüzünü koyup omzuma
Ülkemi ihya eden eşsiz sultanım
Lütfeyle! Eriştir beni bahtına.’
M. Karaca
Gül izli yüzünü koyup omzuma minik minik yeşim taşlarından toplayıp şehri güneşimin kumsallarına adını yazmalıyım. Taşlardan oyuncu kurup siluetini yapsınlar isterim. Yeşim taşlarından diyorum dalgalar götüremezdi seni ve hep kalırdın kalbimdeki yerin gibi kumsallarda. Kaleler yapsam kumlardan bir dalgalık ömrün olurdu. Yeşim taşlarından mozaikler yapmalıyım. Gül izli yüzünü koyup omzuma batmayan güneşim ol diye dualar etmeliyim.
Ülkemi ihya eden eşsiz sultanım. Şimalden gelen alizeler gibi devasa kapılarını kırmaya gerek kalmadan kalbimin, mavi libaslarla geldin sultanım. Şehri güneşime asumandan bir melek gibi indin. Ülkemin gülizarında miski amber olan sultanım. Şereflendi sayende yüreğim. Şimdi iştiyakıyla yanıp kül olan Süleyman’dan ne farkım var. Hüthütlerle haber yolluyorum sana. Ak güvercinlerle, boz renkli kumrularla. Artık gel ülkemi ihya eden eşsiz sultanım.
Lütfeyle! Eriştir beni bahtına! Belki maverada kavuşuruz diye yalvarıyorum Tanrıya! Rahman’ın adıyla ve günahsız ağıtlarla istiyorum şimdi seni. Dualarım göğe yükselince bazı mübarek gecelerde, kabul edilmem niyetiyle ve safiyane gönülle düşeyim lütfeyle eriştir beni bahtına. Işa vakitlerde ay ışığının bengisuya yüzünü bırakması gibi adını bırak bahtıma…
Şeydan oldum. Suskunluğum aldatmasın seni. Minarelerde yanıp sönen ışıkların altında güle konmayı uman ve eşiklerden gül izli cemalini görmeye çalışan bir bülbül gibiyim. Esrik bir halde ve ayaklarımdan kanlar damlata damlata aşındırıyorum kambur kaldırımları. Yıldızlarla yoldaşım. Sayrılığım yüzümden okunuyor. Anlatmalıyım içimdeki cehennemde bile olmayan alevi… Küllerimi savuruyor poyraz. Kandiller gibi yanıp mahya yazılarıyla yazıyorum adını. Şeydan oldum. Suskunluğum aldatmasın seni…
Ellerimi alıp çocuk ellerine sonra la’l şakayıklar bırakmalıyım. Şehla bakışlı gülüm. Ellerine çocuk gibi güller ne çok yakışır. Eşkıya yüreğim uyaksız yazılardan kurtulsun şimdi. Kış günlerinde dilsiz dilencilerin mendillerinde bulacaksın beni. Bir ortaoyununda adım geçer. Sevda türkülerinde sessiz dururum. Ellerimi alıp çocuk ellerine lahikamı bırakırlar belki. Birkaç anı kalsın diye eski fotoğraflardan. Belki kadim zamanlardan bir hikâyeydi der yeni nesiller.
Nerde o eski sözlerin. Özledim gülüşünü, bakışını, kokunu. Sesin bana huzur veriyordu. Ben de büyütüyordum gönlümde nergisler, papatyalar… gülizarımda gül büyütüyordum. Babil’in asma bahçeleri gibiydi gönlüm. Nun’um. Adımı şereflendireyim seninle. Sitarelere söylesem gül siluetini oluştursalar gök kubbede. Tasallut olmuşum güzelliğine. İnsiyakımla hareket etsem sana firar ederdim. Biliyorum sana gelsem idam sehpamı hazırlar kekre yüzlü cellâtlar. Sana gelsem ve ölsem sende. Bir film hatırlıyorum. Karakterlerden bir tanesi soruyordu diğerine: ‘hayat mı güzel ölüm mü?’ diye. Ne güzel cevaplamıştı. ‘aşk hayattan da güzel ölümden de’
mehmet türkmen
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.