- 577 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAZANAN DA KAZANDIRAN DA!..
O gün düşünceliydi Salih, hem de öyle böyle değildi ve yanıt arıyordu, hem kendini, hem de arkadaşını sorgulayışlarına bir yandan da sohbete devam ederken. Uzun süre hep doğru olanı yaptığında karar kıldı, kendisini haklı gördüyse de, arkadaşının uyarı ve görüşlerine de aklı takılmadan edemiyordu. Ya dediği gibi algılanır da doğru zannıyla yapmakta olduğum yanlış ve üzücü sonuçlar verirse, en önemlisi de Allah da hoşnut değilse yaptığımdan, ya günaha giriyorsam her ne kadar niyetim iyiyse de diye yanıtsız ve ardışık sorularla bulanıyordu ve bunalıyordu zihni.
Salih Müslüman’dı, dindardı da. Samimi, gerçek, adı gibi salih ve temiz Müslümanlardandı. Kuran’ın emirlerine harfiyle uyma gayretinde olanlardan, Hz Muhammed’in, dolayısıyla tüm peygamberlerin ahlaklarıyla ahlâklanmaya titizlikle gayret ederek uygulamaya çalışanlardan.
Pek çok kişi, yine de cehaletleriyle yobaz olarak yaftalasa da, kendisi bunu hiç umursamadığı gibi kabullenmiyordu da. Yalnız da değildi düşüncesinde, pek çok kişi, inançlı olsun olmasın, hatta başka dinlerin mensubu olsun, onu hep saygı ve takdirle anıyor, örnek göstermek lazım geldiğinde, güzel ahlakı ve yaşamıyla onun ismini anıyorlardı.
Pek çok dinden, pek çok siyasi görüşten arkadaşı vardı. Hiçbirini azımsamaz, hiçbirine kötü bakmazdı, insan oluşlarıyla severdi, Allah yarattığı için severdi ve de inanırdı bir gün mutlaka sevginin kazanacağına. Bu yanıyla da kimi kendini dindardan sayanlarca da kâfir, diye anılırdı, kâfirlerle dost olunmazdı onlara göre, gerçi Allah da “Onları kendinize dost edinmeyin” diyordu, ama onlar kâfir değildi, onlar Yaradan’ı inkâr etmiyordu, sadece Allah’ı yanlış biliyor, yanlış yollardan ulaşmaya çalışıyorlardı, iyi, doğru ve güzel insanlardı yoksa Salih’e göre!
O gün günlerden Cuma ve tesadüfle de kandildi. Her Cuma olduğu gibi, namazdan çıkmışlar, biraz sohbet, bir bardak da çayı paylaşmanın huzurunu da namazla edindikleri huzura katmak için yine caminin yanındaki Begonvil Kafenin bahçesinde oturmuşlardı birkaç arkadaşıyla. Sıcak yaz günlerinde, begonvil ve sarmaşık güllerinin gölgelediği, iyi de esinti alan bu kafe, o kasabadaki herkesin seçkisiydi.
Uzun süre olmuştu o kasabaya yerleşeli. Sahil kasabası, hem de çok şirin oluşuyla da pek çok turist ve yabancı da ikamet etmekteydi. Salih birkaç yabancı dil biliyor oluşun verdiği avantaj ve rahatlığı gönlündeki evrensel sevgiyle ve barışa olan aşkıyla bütünleyip hepsiyle dost olmuştu, her yıl düzenli gelen turistlerle de öyle.
Etraflarındaki masalarda pek çok ülkeden gerek orada ikamet eden, gerek turist olarak gelenlerden kişiler de oturmaktaydı. Neredeyse hepsi, yanlarından geçerken selamlaşmışlar, hatır sormuşlar karşılıklı olarak, ama Salih ayrıca, “Kandiliniz ve Cumanız hayırlı olsun” temennilerini de eklemişti her söyleşinin ardına. Güldü içlerinden biri. “Çok komiksin” dedi. Neden, komik olan ne görüyorsun ki bende?” diye yanıtladı Salih. Allah,’ın gâvuruna dediğine bak, ne anlasın o kandilden Cumadan, hem kızdıracaksın adamları, dalga geçiyorsun sanacaklar, ya da cahil.”
Bu defa gülme sırası Salih’teydi. “Hiç sanmam, onlar kabul etmeyebilir, onların kabul etmiyor oluşu da gerçeği değiştirmez. İslam evrenseldir, tüm insanlığa gönderilmiştir ve Cuma da kutsal gündür, onlar için de öyle olduğu görüşümle de insanlık adına kutluyorum ben, iyi niyetli bir dilekte yanlış arayacak ya da alay edeceklerse, o onların zafiyetidir, beni bağlamaz…” diye yanıtladı.
-Peki sen, onlar sana “Happy Christmas” dediklerinde ne yapıyorsun
-Ne yapacağım, memnun olup ben de aynı dilekle yanıtlıyorum.
-Aaa el alemin peygamberinden sana ne, hem de Hıristiyan!
-İlahi Arkadaşım, güldürme beni, ne Hıristiyan’ı, neden el alemin olsun ki. O da bizim Peygamberimiz, onu da kabul edip sevmekteyiz. O da Müslüman. Onlar farklı değerlendirip inanıyor diye, biz bu gerçeği inkâr edip dışlayacak mıyız Hz. İsa’yı?! Güldürme beni.
-Ama Hıristiyanlara, Yahudilere geldi O, Kendi de Yahudi zaten. Yahudilerin Peygamberi kabul edilemez.
Salih hem arkadaşının cehaletine gülüyor, hem de üzülüyordu, sinirleniyordu da hafif tertip…
-Hz Âdemden bu yana gelen tüm Peygamberler İslam’dı, adları ne olursa olsun, hangi ırk için görevlendirilmiş olursa olsun. Hepsi Allahın dinini iletmeye memurdular. Kuran’ın o günün gereklerine hitap ettiği kadarıyla ilgili kısımları vahiy edildi kendilerine. En gelişmiş ve tamamlanmış hali de son Peygamber olan Hz. Muhammed’e iletildi. Yani Hz. Âdem’e iletilen ilk 10 sayfa dâhil, en son halini aldığındakinin bütünleyişiyle, o süreçteki tüm kutsal kitaplara da, onları insanlığa ulaştıran peygamberlere de inanıyoruz. Sahi sen niye haberdar değilsin bundan?! Müslümansın da bildiğim kadarıyla!
-İyi de Hep başka ırklara gelmiş, son peygamber de Arapların, Allah Türk peygamber göndermemiş ki.
-La havle, sinirleneceğim ama, Hz. Muhammet sondu, onunla tamamlandı diyorum anlamıyor musun?! Ayrıca ırk esas değildir Allah indinde. İnançta hangi ırktan oluşun değildir esas olan. Hem nereden biliyorsun göndermediğini?!
Yan masadan kulak misafiri olduğu belli olan biri laf attı masalarına daha fazla dayanamayıp. “Yahudi belki de, baksana Yahudilerin Peygamberini de kabul ediyor ve savunup seviyor da. Zaten adından belli bir Yahudi karışıklığı olduğu kendisinde. Salih de Yahudilerin Peygamberi.”
Yine güldü Salih; Kolay kızmazdı, sinirlenmez, sevecen ve alçak tonlu bir sesle, sakin sakin konuşurdu her zaman, hele de kavga ettiği hiç görülmemişti. Oysa arkadaşı başından beri, avaz avaz, sinirle, nerdeyse dövecek edayla konuşmaktaydı. Bu tavrıyla da maksadının üzüm yemekten ziyade bağcı dövmek olduğu izlenimi veriyordu çevredekilere.
Döndü yan masaya gülümseyerek, en sevecen sesiyle: Hz. Salih de bizim peygamberimiz Bey Kardeşim, onu da sever, sayar, kabul ederiz dedi sadece. Daha fazla dallandırıp budaklandırarak daha geniş çevreye yaygıyla insanları rahatsız etmek istemedi, zamanı da daralmıştı, işine dönmeliydi.
Kalkmak üzereydi ki iki sokak ötede, köşe başındaki evde oturan İngiliz ahbabı geldi masalarına, selam verdi, hatır sordu yarım Türkçesiyle ve izin istedi rahatsız etmeyecekse oturmak üzere masalarına. İçtenlikle buyur etti Salih; onun da Cuma ve kandilini kutladı ardından. Arkadaşının ise yüzünde yine o müstehzi tebessüm…
“Özel bir şey konuşmak istiyorum sizinle” dedi İngiliz, “Buyurun” diye yanıtladı Salih; arkadaşı “Ben kalkabilirim” deyip doğruldu, lakin İngiliz: Oturunuz efendim, özel, ama gizli değil söyleyeceklerim diye yanıtladı.
“Siz” dedi dönüp de Salih’e, “Siz sebep oldunuz bu düşünceme; güler yüzünüz, sevginiz sebep oldu ve sevdirdi” diye başladı söze. Salih de arkadaşları da merakla bekliyorlardı lafın nereye varacağını.
“Siz Müslümansınız, ben Katolik, inançlarımızın farklılığı engel olmadı dostluğumuza hiç. Müslümanların çoğu başka din mensuplarına pek de hoş görüyle bakmaz kabul etmezken siz sizden biriymiş gibi yaklaşıyorsunuz farklı dinlerden olanlara da. Hoş bu kabul etmeme, bu denli tutuculuk ve bağnazlık bizim de bazılarımızda var ya. Ama siz, İslam’ın sevgi dini, hoş görü dini olduğunuzu kanıtladınız bana, önce insan bakış açınızla Yaradan’dan ötürü. Hatta öyle ileri götürdünüz ki bunu, öylesi paylaştınız ki çok şaşırmakla beraber başlarda, çok da hoşuma gitti, Bayramlarınızı paylaştınız bizimle, kandillerinizi, kutsal günlerinizin tümünü ve kutladınız yıllardır, sizden biri görüp dışlamayarak bizleri. Bakış açımı değiştirdiniz İslam’a gerek tavırlarınız, gerek İslam’ı yaşayışınızla. Pek çoğa bakarak sevemediğim, benimseyemeyip hatta aşağıladığım İslam’ı sevdirip benimsettiniz bana. Bu izlenimlerle de, eşimle ben oturup, iyice inceledik İslam’ı ve gördük ki İslam hiç de çevrede gördüğümüz yaşanılanlar değil, İslam’ın özü sizde şekillenmede ve akşam kesin karar verdik eşimle, hem de böyle bir günde olsun istedik kabul edişimiz. Biz Müslüman olmak istiyoruz. Ne yapmamız lazım gelir, lütfen bize yardımcı olur musunuz?!
Ağlıyordu Salih yüzündeki tebessümle birlikte; arkadaşı pek çok sorusuna yanıt da bulurken bu olayla, sevginin, sevgiyle yaklaşmanın, korkutmayıp nefret ederek ettirmeyip soğutmayıp sevdirmenin gücünü de görmüştü, başarısını da!
Yanıtladı: Estağfurullah kardeşim, memnuniyetle…
Kutlarım, Allah kabul ve affına mazhar eylesin…
Hoş geldin aramıza!..
p.r.alkan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.