.............İnsan Olmak............
Yine hüzünlü sonbahar akşamlarından biriydi. Doğa ana güleryüzlülüğünü artyık gözyaşına bırakıyordu. Ağaçlar insanlara hoşçakal diyip, elbiselerini dökmeye başlamışlardı. Sonbaharın getirdiği bu kırılganlık, kalbimde onarılması güç bir durum yaratıyordu. Zaten benliğimin izdüşümlerinde kayboluyordum, bir de bu kırılganlığın gelmesi beni boylu boyunca mahvetmişti.
Kafam dalgın, düşüncelerim keşkelerle olu olarak ıssız bir sokaktan geiyordum. Belki de bu sokağı size, ilk kez geçtiğim bir sokak olarak yazıyorum, ancak bu sokak beni her gece şehvetli hülyalara gömen, yetim kalmış bir çocuk gibi ağlatan, gönlümün ulaşılmazlığında yükselmiş sarp bi uçurum gibi aşağılara atan bir sokaktı.
Sokağın tenhalığı, yol lambalarının hayattan bıkmış bir sesle çıkardığı cızırtıların, kaldırımda sızıp kalmış serkeş sarhoşları bile gözüme bir başka gözüküyordu.
Seviyordum!... bu naçiz bedenim, küçük bir inci tanesi için kendini kaybediyordu.
Evet seviyordum fakat bu kızda bir başkalık, bir benzersizlik vardı. Başını tutuşu, gözlerini süzerek bakışı, tavırlarının sadeliği, ağırlığı, kibarlığı, bu genç kızın yaratılışında bir seçkinlik bir olağanüstülük oluğunu gösteriyordu.
Her gören bir bakışta , zarafet içinde doğup büyümüş, az bulunan ince ve nazik bir çiçeğe benzetirdi. Bu insan değil adeta melek güzelliğinde olan küçük hanımı ne kadar iltifatlara boğsam azdır.
Fakat bu iltifatlar bedenimden hiç dışarı çıkmıyor sadece düşüncelerimle birleşip tekrar bu yorgun kalbime geri dönüyordu.
Yalnızdım.... hiç bir dayanak noktam yoktu. Bir ayağı kırılmış meşe bir masadan farkım kalmamıştı. Ben bir hiçtim , beş parasız, sefil, cebi delik, garibanın biriydim.
Kafamda bu düşünceler ümitsizliğe kapılmış bir şekilde sokaktan çıktım.
Her tarafı yıkık dökük, virane evime geldim. Hayattaki tek dostum kara tekirim gözlerime "Sende bıkmışsın artık bu dünyadan..."der gibi bakmaktaydı.
Kalbimin verdiği ızdırap dolu düşüncelerle kendimi yatağa attım. Uyudum.... Uyudum...
Sabah, vücudumu yatağımdan kaldıramıyordum. Sanki başka bir yere gelmiştim. Yağmur pencereme isyan edercesine sert yağıyor, kendimi kuş kadar hafif hissediyordum. Bir anda öldüğümü düşündüm!...
Evet, o ölmüştü!
Hayatın acımasızlığına, gaddarlığına dayanamamıştı. Belki de hayatın ona verdiği tek kişilik senaryoyu oynayamamıştı. Sefillik, fakirlik ona onurlu olmayı, yırtık çorabıysa, gönül zenginliğini aşmayı öğretmişti.
Belki de bize insan olmayı, rolümüzü ezberletmişti.....
Osman ATAKLI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.