Muhasebe Yelpazesinde Kısa bir Diyalog
Yutkunmuştu..hıçkırıkları kendisine kifayet arzetmiyordu.Kırık aynasından öyle zannediyordu bazı ritüelleri.Burnunun nirengi lümmesine seyre dalınca anladı ikinci sırrı.Ciğerinden kopup gelen bir fırtınaydı bu.Durduramadığı ve kimseye anlatmak istemediği.Hadis’i örnek bir metot kabul ettiği için,kıyas yapmadan belini büktü.Zaten düşüncelerin beli doğrultulamıyordu.”Kırk gün gizle” son “sır” bildiğin emsaline kalbini yasla.
“Benim arşı titreten bir çığlığım var,satın almak ister misin!”
(Parasız verirsen alırım,diyen çıkmazdı ya..!)
“Siparişini içinden mi yoksa “riya” dan mı aldın?
“Süpürme ihtişamlı ıstırap kırıntılarını.”
“Sen öyle sanıyorsun ama,vereceğimizi yıllar öncesinden kaybettik.”
“Ben de kaybettiklerimize ağlıyorum,kederden ve ciğerden.”
“İspat ve menat istesek,fazla mı gelir?”
“Lavabomdaki ciğer sızıntılarına bakılabilir.”
“Bir ara misafirin oluruz.”
“Kapım açık,hırsız zaten gelmiyor.Çünkü kilidi ona verdim.”
Göçmen rayihası duyulmadı bu sabah fısıltıların,kitap gölgesinde parıltılar saçan kubbede.Kubbe dediğini,kendisi inşa etmişti.Bir kalem kalp,kelimeler ciğer,cümleler ise başa dönmüş yine kalp.”İki günü birbirine eşit olan,……..değildir”
“Ne değildir?
“Hakiki insan!”
“Olmak kolay mı?”
“Ölmekten daha zor!”
“Ölmeden önce açar mısın o sayfayı?”
“Ben zaten çıkmadım onun içinden,a kitabım..”
“Niçin ağlamaktasın hercai yutkunma sahibi?”
“Benim bildiğimi bilseydiniz,çok ağlardınız ,buyuran bir rehberin gönül selamını aldım az önce.”
“Demek bunun için vurgu yaptın az önce..”
“Hakiki insan olmak çok zor olduğu için.”
Çıkardı ten elbisesini.Kalbini inciten ve yer yer sıvazlayan şeytan tıslamaları ceste ceste atılıyordu dışarıya.Bir kan borçluydu.Kan akıtınca anladı şeytan soluğunu.Damarındaki fazlalığı gördü kırmızı alevlerde.Alevler başlamıştı bir ağaç altında.Söndürdü.Şaşkınlık şaşırmıştı.Gözyaşı tulumbaları her yerde bir bayrak.”Bilmiyorum Cafer’in gelişine mi Hayber’in Fethi’ne mi sevinsem!”Çift helezon nakşında seyre daldı gözyaşları.Granit eskimişti,yelpaze açtı ilhamın müşteri kaçırmadığı kısır fikirler otağında.
“Duymuyor musunuz mumya gölgeler,çakırkeyf sütunlar?”
(kahkahalar kaçarken,cezbesini artırdı)
“Duyun nasıl sevinmeniz gerektiğini,dinleyin bu alev saçaklarını.”
“Terk etmedik ki heyulayı,sadece bigane kaldık usareden.”
“Yetmez mi..!Yetmez mi kainatın ensesini tırmaladığınız?Yetmez mi ecdad iniltilerini toprak altından sezimleyemeyişiniz?”
“Hislen o zaman.”
“Gönül gözü ki,içi yakan bir yıldırım cehdi lazım.”
“Zindanlardaki masumları kurtaran mı?”
“Bilen ve duyan nasıl da ayrılıyor?”
(Acı bir tebessüm,bardaktaki çayı soğutmuştu)
“İçin artık,dökemediğiniz gözyaşlarını,görünmez afiyet!”
Çıkamıyordu odasından,kaleme sarılmış vaziyette dua ediyordu.”Ah Rabbim!Sen halime nigehban,gözyaşlarımı kurutmayan..kurutma ümidimi ve yaşlı gönlümü.Hançer yesem de bırakmayacak ve terk etmeyeceğim dikenleri.Hasret bekleyenlerin terennümü ve bamteli olacağım..
“Bir kepçe “hâl” var mı?”
“Kâl”i terk edeli var.”
“Bugün ne görmüştün rüyanda,unuttun mu?”
“Sır unutulur mu ey bayram!”
“Yıllarca Divan-ı Harp’te saklandın,bir kaşık ızdırabın konuşacaktı ki kuyudan(hatiften) ses geldi.”Sakın,aman sakın!”
“Evet,evet.Şimdi daha iyi hatırladım.”
“Öyleyse sev ve ıstıraba devam et!”
“Çıngırağım nerde?”
“Kalbin yeter,gerisini denize at..”
(vedalaştılar)
Çift gözyaşları tek gönülde başak tohumu saçmıştı.Kepekli ekmekte bir yelpaze arıyor ve “hey gidi ecdad” diyerek gözyaşlarıyla katığını ıslatıyordu
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.