- 1094 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KOLAY OLMUYOR AMA BÜYÜYORUZ...
“Her düşüş bir öğreniş” (Atasözü) Hüsranlarımız bütünüyle hüsran değildir aslında. Çünkü “ders alma" özelliği var insanın. Başarılarımız, kazançlarımız, yanlışları görüldükten sonra bulduğumuz doğru yolun neticesi değil midir bi yerde?... Bu mantıkla hayatımızda hiçbir yaşantı, beklenti, ihtimal, denemişlik, zaman aralığı israf değildir aslında. Yanlış tercihlerden sonra doğruyu öğreniriz. Yani kısaca her şey fonksiyonel… Bazısı bizi anlık mutlu eder, bazısı acısıyla geliştirir. Gelişmek ise uzun vadeli gerçek mutluluk nedenidir.
Ve hayat acımasız ve kaba bir muallimdir çoğu kez… O eğitirken, eğitimdeki kolaydan zora, basitten karmaşığa vs. ilkelerini hiç dikkate almaz. İnsanı bir anda en zorlu hayat denklemleri içinde bırakıverir. Öyle olur ki; onca afallama halleriyle etrafında olan bitene müdahale edip düzeltemeye, en azından anlamlandırmaya, belki toplum dışında şekillenmiş olan zihin dünyanda anlamlandırmaya, bir yere yerleştirmeye çalışırsın… Sonra hayatın gerçekliği çok ağır gelir; çar naçar bir hayalperestlik, masalsılık haline sığınırsın. Bu ise; yaşadıklarının müsebbibi bir kısır döngünün sebebidir...
... Ne var ki; olabildiğine aciz ve zayıftır da insan… Şu sınırlı yaşamın geçiciliğini bağırırcasına, tam her şeyi öğrendik derken, bir de bakılır ki, ömür tükenip gitmiş:)
Farklı yörelerden aynı anlamlı iki atasözü; “Heta min xwe naskir, mal li xwe xelas kir.” (Kendimi tanıyıncaya kadar malımı bitirdim.) “Sac düzene girdi, hamur tükendi; baş düzene girdi, ömür tükendi.”
Ve işte hayatın türlü halleri…
Çetin sınavlara, yol ayırımlarına tabi tutar hayat!
Bir tarafta ağır çile bedelleriyle prensiplerimiz, diğer yanda tavizlerle gelecek mutluluklar…
Bazen salt kendin için, yalnızca mutlu olmak adına doğrularını çiğnemeyi yeğlersin. Ancak, kalmışsa sürekli sızısını yaşarsın vicdanın. Ve aslında “Pirüs zaferidir” mutluluğun…
Bazen her ne pahasına olursa olsun, dik durursun. İçin rahattır. Ama hep yorgun ve yoksunsundur… Binlerce ağır kırığıyla kolunu, ısrarla yen içinde saklamaya çalışırsın. Bu sefer “galiptir, bu yolda mağlup” der, teselli bulursun...
Yani bazen mutluluk insanların ardına bırakılır. Suçsuzların omzuna basıp ulaşmak gerekir. Ve kıyamazsın onlara; çalamazsın mutluluklarını…
Çünkü insandır onlar; üzülürler…
Anlarsın ki; hayat seni tuhaf ve zoraki bir ermişliğe itmiştir…
Ve korktuğun başına gelmiş; "Oblomov" olmuşsundur!..
Bazen hiç ummadığımız biri, beklenmedik şekilde, derin ve olumlu izler bırakabilmiştir bizde.
Bazen önem ve değer verip, büyük anlamlar yükleyerek, hayatımızın yönünü belirleyebilecek bir özne sandığımız kişiler, objeler; bir de bakılır ki; felek dalgasını geçmiş; onlar “yaşamı öğrenmemizin” maliyeti niteliğinde birer sınav nesnesi oluvermiştir…
Anlarsın ki; eğitim yüksek maliyetli ve öğrenmenin yaşı yok…
Ve tatlı olsa da; neye yarar, yalan? Acı da olsa; gerçek, gerçektir!
Bazıları (aslında kısa olan) gelişimlerini tamamlamıştır. Domino taşları gibi, tereyağından kıl çekercesine, işleri hep tıkırındadır.
Bazısına ise, muhtaç olduğu şeyin önce uzatılıp, sonra geri çekilmesi gibi, “olmayacak şeyler olacakmış gibi gösterilir.”
Çünkü ilerideki olası daha ciddi badireler karşısında bağışıklık kazanması, terbiye edilmesi gerekmiştir. Ve çektirilir.
Anlarsın ki; bitkilerdeki gibi bazı insanların olgunlaşması çok daha uzun zaman alır. Ve en değerlileri, en geç, güç olgunlaşanları gerçeği avuntundur…
Bazen terk edip her şeyi, sıyrılarak uzaklaşmak istersin hayattan. Fakat her hamlenden sonra hepten sarıp sarmalar hayat seni. Direndikçe dalarsın…
Bazen de masum ve acemi bir hevesle dalmak istersin hayata, karışarak insanların içine… Fakat sonra bir şeyler olur; ağzın feci yanar. Hepten koparsın hayattan. İçinde olmadığın bir film gibi izlersin etrafında yaşananları…
Tuhaf; küçük insanlara "hayat bilgisi" öğretirken, kendin yaşamayı beceremiyorsundur:)...
Bazen dertlerden kurtulmak için, alıp başını gidersin. Fakat kurtulmazsın. Başın da senle gelmiştir çünkü. Ve belki de dertlerin kaynağıdır başın...
Bazen de aklın başına (yani yerine) gelir. Başa hakim olup durumu düzeltir.
Anlarsın ki; dertlerin büyüklüğü, onu algıladığın kadardır.
Bazen herkesi saf ve masum sanıp güvenerek hayal kırıklıkları yaşarsın.
Bazen kimseye inanmaz, herkesin kötü niyetli olduğunu düşünüp abartırsın.
Tuhaf; sonra oturur, hayal kırıklıklarının fazlalığına memnun olursun.
Büyüyemeyip çocuk kalmak;
Bazen bozulmamışlık ve saflığın sevimliliği…
Bazen de olur olmaz her şeyi şımarıkça isteme çirkinliği…
Ne tuhaf;
Bazen pek büyük erkekliktir; başını eğip sessizce gitmek…
Bazen çok büyük alçaklıktır; içindekileri haykırmak…
Bazen kendine ve en sevdiklerine rağmen direnip hayır/evet dersin…
Anlarsın ki; derinliklerin dışında, sen dâhil herkes yanıltıyordur…
Bazen için kan ağlasa da gülmen görevdir; gülersin…
Bazen içinden gelmese de bir ödevdir ağlamak; ağlarsın…
Tuhaf; yani bazen maksimum içtenlik rol kesmeyi gerektirmiştir…
Ve ne kasıntı yalan: Erkekler ağlamazmış…
Bazen onca kadim birikmişliklerinle için doludur; öylesine yetersiz ve abestir ki konuşmak: susarsın…
Bazen tek atımlık plastik merminin hepsini kullanmaktır, konuşmak. Ve konuşur, konuşursun…
Anlarsın ki; konuşmak bazen aslında “kendini” susturmak ve susmak kendin olmaktır.
Bazen öyle uzun süre mutlusundur ki; artık farkındalığını yitirip sıkılırsın. “Vakit geçirmek” için meşgale ararsın…
Bazen kaçınılmaz olarak, her durumda da acı ve elem vardır.Daha anlamlı gördüğünü, daha çekilebilir olanı, seçersin…
Ve böylesi de olur, "koleksiyonunda"...
***
Nasıl bir hayattı bu? Ümit neydi? “Aşk" neydi? Doğruluk, sadakat neydi? Kahır neydi?
Tüm sözlükler ne kadar boş ve ukalaca!!
Bazen isyan ederek kendince intikam alır, kendi çapında hesaplaşırsın.
Ve bazen bir secdede dirilir, her şeyi, her şeyi unutup taptaze bir başlangıç yaparsın.
Anlarsın ki;
Öyle ya da böyle geçip bitiyor ömür.
Sonlu olduğu için;
Neşeyle gitmesi talih değil,
Acıyla gitmesi bahtsızlık değil…
Ve geçici elemi, geçici sevince tercih etmeliymiş…
Ve öyle yaşamalı ki; vakti geldiğinde bırakıp gitmesi kolay bir hayatın olmalıymış…
Ve aslında yaşam “yaşamak” için değilmiş…
Her şey ama her şey geçer.
Acıların öğrettiği kalır,
Sevinçlerin esefleri…
Elveda; toyluk, hamlık, çaylaklık ve acemilikler…
Merhaba, yeni ben!
Tavizsiz, tertemiz mutluluklar diliyorum…
.
.
.
.
Hayatın kendisi değil, kuralıyla yaşamak zor. Ve kurallarımız yoksa biz, bir hiçiz![
YORUMLAR
Güzel bir yazı. Ne var ki seçilen renkler uyumsuz; okunmakta güşlük çekiliyor.
Paylaşım için teşekkürler.