- 754 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Boşanmadan önce lütfen bir daha düşünün. Çünkü olan masum yavrulara oluyor
Ödüllük Haberde Tek Kare Fotoğraf Çekememek
Bir gün Adliye önünde yine haber beklerken hüzünlü bir olaya tanık oldum. Gördüğüm olay yaşanan bir boşanma davasının muhtemelen karar duruşmasının sonucu idi. Beni olduğu kadar çevrede bulunan tüm vatandaşları da büyük ölçüde etkileyen ve birkaç dakika içerisinde yaşanan bir drama saniye saniye tanık olmama rağmen elim denklaşöre varıp ta tek kare çekim yapamadım.
Genelde aile mahkemelerinin görüldüğü ek binaların önünde yaşanan olayda, genç bir kadın adliye binasından dışarı çıkınca biri kız biri erkek iki çocuğa sarılarak ağlıyordu. Çocukların da oldukça sesli bir şekilde ağladıkları olayda belli ki karı-koca’nın boşanma davası vardı. Ve dava muhtemelen sonuçlanmış iki çocuğun velayeti de babalarında kalmıştı.
Anneleri olduğu her halinden belli olan genç kadın iki küçük çocuğu sürekli olarak öpüyor, kokluyor ve onları ağlamamaları konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Bu şekilde çocukları bekleyen arabaya kadar gelen anne ve iki çocuğunun o yürekleri yakan ağlamaları burada da devam etti. Anne bir taraftan çocuklarını kucaklıyor diğer taraftan da istemeyerek te olsa çocuklarını arabaya bindirmeye çalışıyordu.
Tüm bu olaylar yaşanırken fotoğraf makinem boynumda asılı olmasına rağmen ne ben bir kare fotoğraf çekebiliyordum nede çevrede bulunan bayanlar ağlayan kadını teselli edebiliyordu. Şayet o olayın her anını görüntülese idim hiçbir şey yazmadan sadece fotoğrafları yayınlasam bile büyük bir ödül alabilirdim. Ama dedim ya elim varmadı bir türlü.
Genç kadın çocuklarını öpüp koklarken muhtemelen (ESKİ!) kocası olduğu her halinden belli olan ve arabanın direksiyonun da oturan kişi ise bir sigara yakarak hem olup bitenleri izliyor, hem de bir an evvel çocukların arabaya binmelerini sağlamak için aracını hareket ettirip durduruyordu. Anne ise iki minik çocuğuna son kez sarıldıktan sonra arabanın arka kapısını açarak her iki evladını da arabanın arka koltuğuna kendi elleri ile bindirdi.
Ve hiçbir zaman gelmemesi beklenen acı son gelmişti. Anne dışarıda kalmış, çocukları ise arabanın arka camına yaslanarak annelerine son kez yaşlı gözlerle el sallamaya başlamıştı. Genç anne ise çocuklarını götüren arabanın ardından çaresizce bakarken titreyen ayaklarına daha fazla dayanamadı ve yere diz çökerek öylece kaldı.
Çevresinde olanlara ve kendisini izleyenlere aldırış etmeden bir anda hıçkırıklara boğulan genç kadın birkaç bayanın yardımı ile kendisini kaldırımın soğuk taşlarına bıraktıktan sonra ağlamaya devam etti.
Ve ben halen makine boynumda olmasına rağmen sadece seyrediyordum… Bu arada gözlerimin buğulandığını da hissettim. Hayret ben kendimi hiç ağlamam zannederdim(!)
Bir süre sonra kendisini toparlayan talihsiz kadın yüzünü ellerinin arasına alarak boşluğa bakmaya başladı. Belki bir zamanlar kendisini telli duvaklı gelin olarak götüren aracın bu kez ciğerinin iki parçasını koparıp götürdüğünün nedenini, belki ilk zamanlar her şeyin ne kadar iyi giderken sonlarının neden böyle olduğunu, kim bilir belki de hatanın kimde olduğunu veya nerede hata yaptıklarını düşünüyordu.
Ancak tüm bu düşünceler ve nedenlerin sorularına cevap vermek için artık çok geçti. Ve artık hiçbir nedenin de hiçbir şekilde anlamı yoktu.
Defalarca aldığımız istatistiklerin ardından üzülerek te olsa haberini yaptığımız ve ülkemizde sayıları her geçen gün artan ‘BOŞANMA’ sayısına bir yenisi daha eklenmişti.
Hem de gözümün önünde yaşanmış ve ben tek bir kare fotoğraf çekememiştim. Olayı anlattığım arkadaşlar bile benim nasıl böyle seyrettiğime anlam verememişlerdi.
Ve bu olay bana gazeteciden çok bir insan olduğumu, bir baba olduğumu, benim de bir yüreğimin olduğunu ve benim gözlerimden de birkaç damla yaşın dökülebileceğini bir kez gösterdi.
Yine bu birkaç dakika bana bir aile dramını ve iki yavrunun nasıl boynunun bükük kaldığını saniye saniye seyrederken o acı dolu kareleri çekip te haber yapmak yerine bu hale nasıl ve neden geldiğimizi araştırmamız gerektiğini gösterdi. Asıl düşünmemiz gereken de bu duruma nasıl geldiğimizdi.
Başlangıçta her şey güzel giderken yıllar geçtikçe bazı şeylerin değeri neden birden bire düşüyordu?
Birlikte geçirilen yıllar içerisinde yaşanan güzellikler, süslü sözler, pembe vaatler ne kadar çabuk unutuluyordu?
İyi ve kötü günde her zaman el birliği içinde olmamız için edilen yeminler ne kadar çabuk göz ardı ediliyordu?
Tüm sıkıntılara, zorluklara birlikte omuz omuza vererek karşı gelineceği sözü neden bu gün hatırlanmıyordu?
İşte bizim tüm bunları sorgulamamız gerekiyordu. Ve bir gazeteci olarak bir olayın sadece acı yanını okuyucuya ulaştırmak yerine bu acı olayların neden yaşandığını araştırıp bir daha yaşanmaması için neleri tavsiye edebiliriz onu düşünmemiz gerekirdi.
Sahi tüm bunları hiç düşündük mü?
Veya sizler hiç aklınıza getirdiniz mi neden böyle olayların yaşandığını?
Evet, bir kez de ben sorayım! Neden bu hale geldik?
Bizleri kültürümüzden, geleneklerimizden, aile bağlarımızın kuvvetli olması gerektiği düşüncesinden kimler alıp götürüyor.
Veya biz tüm bu tuzaklara neden izin veriyoruz.
Yaşanan son olayda, bin bir umut ve hayal ile kurulan bir yuva daha yıkıldı. O güzel düğün davetiyeleri, nikâh heyecanı, kına ve çetnevir geleneğinde yaşanan tüm güzellikler bir anda uçup gitti.
Yüzlerce davetlinin katıldığı görkemli düğün törenlerinin hemen ardından ilk olarak söylenen “Allah bir yastıkta kocatsın” duası, yerini “Hâkim bir celsede boşasın İnşallah’ bedduasına bırakmış.
Burada bizim için en değerli kurumların başında yer alan evlilik kurumun ne hale geldiğini sorgulayıp buna göre haber yapmamız gerekmiyor mu?
Evet, belki bende o anda öyle düşünerek yaklaşık 10–15 dakika devam eden bu acı olayı gazetecilik mesleğimi ön plana çıkarmak yerine nedenini sorguladım.
Ve o anda bir kez daha mesleğimizin bizi ne kadar duygusuz yaptığını anladım.
Tüm bunlar yaşandıktan sonra acılı anne bir elinde sigara, bir elinde mahkemenin kararı, kafasında bilemediğimiz bin bir türlü soru işareti ile çaresiz ve boynu bükük yürümeye başladı.
İlerde durakladı arkasına bir kez daha döndü. Benim boynumdaki makineye baktı. Belki de kendisini görüntülediğimi ve haberini yapacağımı zannediyordu. Gözlerini benim makineden, Aile Mahkemeleri’nin olduğu binaya çevirdi. Yıkılan yuvanın resmileştirildiği mahkemenin kapısına baktı. Birkaç dakika önce oradan çocukları ile birlikte çıkmıştı.
Sigarasından derin bir nefes çektikten sonra yere atarak ayakları ile uzun süre ezdi.
Ve yeniden yürümeye başladı. Bu kez aynı kaldırıma ben oturmuş arkasından bakıyordum.
Artık her şey ellerinden uçup gitmişti. Uçup giderken de geride gözleri yaşlı bir ana ve boyunları bükük çocuklar bırakmıştı.
O anda tek temennim vardı, ‘Allah’ım bizlere böyle haberler yaptırma’
Evet, ben o anı fotoğraflayamadım, haber de yapamadım. Ama unutamadığım bir anı olarak hafızalarımda kalmasına da mani olamadım.
İşte arkadaşlar gazetecilik tatlısı ile acısı ile bu. Sen sadece haber yaparsın birkaç gün anarsın sonra unutursun. Ama o olayın kahramanları bunları hiç zaman unutmaz…
Tüm bunların olmaması ve mahkemelerin böyle karar vermemesi temennisi ile tüm eşlere sabırlı ve hoşgörülü bir yaşam dilerim.
YORUMLAR
Çok güzel bir paylaşımdı.Her satırına harfi,harfine katılıyorum.
Gerçekten erkek ya da bayan olsun hiç düşünmeden ne çabuk ayrılma kararı alabiliyorlar.Oysa ki o küçük hayat,ilerde kocaman bir aile olacak.Kendilerinden önce o hayatı düşünmek zorundadırlar.
Kutlarım arkadaşım,gerçekten SEÇKİYİ HAK ETMİŞ BİR YAZIYDI.Çünkü daha çok okuyucunun okumasını isterim.
SAYGILARIMLA.