- 1474 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Kayıp Notlar 1
Varlığın artık, sadece VAR!
Varlığının sadece “var” olması…
Artık ne olumlu ne de olumsuz bir çağrışıma neden olmaması…
Seni anarken, özlerken, adlı sanlı duygular yerine ruhuma betonik bir kuntluğun oturması…
Kimsenin yüzümden okuma yoluyla içimdeki senden bir iz bulamaması…
Artık…
Demek ki başardım.
Daha önce söylemiştim.
Bilmek, anmaktan, unutmaktan, sevmekten, tüketip tükenmekten daha zorlu bir şey.
Bildiğini bilemez olamıyorsun.
Bilmek iradeyle, unutmak çabası ise sonuçsuz…
Tüm ağırlığıyla “sen” i bilmek…
Tüm ağırlığıyla “sen” i bilmek…
Başını apansız bir uğultuyla akan bir ırmağın ağzına vermek…
Hiç hazırlıksız…
Bilinç, beden, takat ve direnç iptaline sığınmak…
Ecellerini test etmek…
Onlardan bile bir yankı bulamamak…
Oluş-bitişin altedilemez yasalarına uymak, zorunda kalmak…
Böylesi bir durumda, ırmağın anafor ağzında nerdeyse sıfırlanmış olan ben; hangi
sevdanın, hangi sevgisizliğin hesabını sorabilirim? Ya da sorulursa nasıl bir cevabım
olabilir?
İradesi, seçenekleri bu denli yitmiş bir insan “sorumlu” mudur sence?
Bilnicime geliş biçimlerin bile yitti.
Pek çok renk, biçim, detay ve anlam kazanarak bilincimin içinden ziyade çok üstünde bir
yerde hegomonyan kuruldu.
Bu yüzden ne söylediğimin, düşündüğümün pek bir anlamı, heyecan taşıyan bir yanı yok
artık…
Seni hatırlamak değil, unutmak değil bu…
Bu seni BİLMEK, Canan…
Oluş ve olmayışlarını, itaat ve isyanını biliyorum…
Geriye dönük olarak, cümleye dönüştürüp söyleyebileceğin, ya da olsaydı, olmasaydı diye
nitelendirebileceğin bir durumu var saydığını düşünmüyorum.
Oysa ben…
Hep geçmişin pasını taşıyorum omuzlarımda…
Bu yüzden değil midir, başını omzuma hiç koyuşun hiç ağlayışın?
İkimiz için de yürürlüğe girmiş hükmü durdurmamız imkan dışı.
Bir şekilde “son” u izliyoruz…
Kaç kez uçurumlarına ulaşıp başdöndürücü derinliklerini seyran eyledik ruh dünyamızın…
Bu yazıyı ne denli uzatsam da, hep hedefinden başka noktalara akacak bir akıntı gibi
olacak.
Hep merkezkaç kuvveti etkili olacak.
Ben sözcüklerden eksilerek, azalarak yitiyorum.
Yanmak gibi bir oluşu da yok bir ısısı yakışı da…
Sana sık sık sorduğum sorulara tutunmak istediğimi farkettim sonraları…
Belki beklentimden farklı bir cevabın olabilir mi diye…
Bu süreç nereye, Gül?
Nesnelerin zaman içinde ürkünç imgelere dönüşmesi korkutuyor beni.
Gidilen her yoldan dönülür sanmıştım.
Senle çıktığım yola sensiz devam ediyorum.
Dünya sandığımdan daha yoğun, daha kesif, daha ağır…
Sana sormak istiyorum yine de…
Havaya yükselen bulutu…
Yere doğru düşen yağmuru…
Güneşi, gölgeyi…
Kavgalarda haklı olanı…
Çocukları…
Yaşamak çabasında tüm canlıları…
Sana sormak istiyorum yine de…
Sana sormak istiyorum, gelip bir noktaya, yanmakla serinlemenin aynı şey olabilirliğini…
Sana sormak istiyorum katında eşyanın senle kazanılmış anlamlarını…
Sana sormak istiyorum yine de…
Bin kez, binlerce kez bilsem bile…
.
YORUMLAR
Köpürmüş ve taşmış bir yürek sesinin lavları. Kendi kendisiyle muhakemede olan; "sesli düşünen" hançer gibi imgeler...
Bellektekini, izlerin tortularını silip-süpürmek isterken bile, paradokslara düşen; tezatlığında devinen bir ruh hali... Mümkün mü şimdi hem fail, hem de yargılayan olmamak? Mümkün mü sol yanında kramp gibi bir acı duymadan sıyrılıp çıkmak bu dizelerden...?
Yüreğin ücra köşelerinde beliriveren bu incinmişlik, adeta benimkiydi...
Üstadım, değerli kaleminizi içtenlikle kutluyor ve çok teşekkür ediyorum. Varolun, sağolunuz.
Çokça saygılar, sevgiler, selamlar, efendim.
.
deniz_tayanç1
Her bakışta sizden yeni bir iz...
Övünç duydum...
Çok saygımla.
Gelişin doğaldı sıradan,
Oluşun doğal ve sıradan,
Gidişin doğal ve sıradan.
Kayıp olan nedir?
Ulaşılamayan mı?
ooo afedersiniz !
Sadece notlarmış !
Saygılar, Deniz Tayanç
deniz_tayanç1
Öylesine yazılardandı...
Hoşgeldiniz ve teşekkürler.