- 1340 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANIMSIN... ANIM KALACAKSIN.(Yeni Öykülerden)
( Ö Y K Ü )
Doktor Damla; uçağın penceresinden uzay boşluğunu seyrediyordu. Ne muhteşem bir manzara vardı önünde...! Uçağın sanki yararak arasından geçtiği izlenimi veren bulut kümeleri, ne muhteşemdi... Mümkün olsa, uçağın camını açıp elinizi uzatsanız, tutulacak gibiydi bulutların her biri.
İçindeki duygular da o bulut kümeleri gibi irili, ufaklı, altlı üstlü, yığın yığındı doktor Damla’nın. Hepsi küme küme usuna hücüm ediyor, “bende varım, bende varım...”diyordu sanki... Avrupa uluslarının birinde doktorasını yapmış, uzmanlık belgelsini ve de ünvanını almış, ana yurduna, Türkiye’ye dönüyordu Uzman Dr. Damla Canan. Otuz iki yaşına rağmen olgun bir kadın görünümünde idi şuan. San ki, kırk, kırk beş yaşlarında görünüyordu. Bölümü biyoloji olan uzman bir doktor olmuştu artık. Uzman Biyoloğ Dr. Damla Canan...
Kuşadasında uzun süre oturmuştu Dr.Canan. İstanbul’da, İzmir’de, Antalya’da hatta Aydın’da bile yakınları vardı.Zaman zaman oralara giidip okul tatillerini değerlendiriyordu. Tıbbı okurken son senelerini Kuşadası’nda yaşamaıştı bir süre. Ailesi de orada oturuyordu o yıllara kadar. Daha sonra Damla Kuşadası’nda okula devam etti. Ailesi İstanbul’a akrabalarının yanına taşınmışlardı. O yıllarda teyze çocukları olan, Damlayla aynı yaşta ve aynı okulda okuyan iki kız da vardı Damla ile oturan. Onlar da bölümü farklı da olsa Tıp eğitimi almaktaydılar.Üçü de doktor olacaklardı. İkisi son sınıfta, biri de 3.sınıfta idi. Nazel, Yasmin ve Damla... Yaşları emsal bir de kan bağı olunca üç kız birbirine ölesiye bağlı arkadaşlardı. Ortak; acı, tatlı çok da anıları vardı onların...
O yıllarda yaşanan bir anısı geldi Dr. Damla’nın aklına... Şuan tüm benliği o yıllara uçup gidivermişti. Bir gönül acısıydı bu... Macerası değil kara sevdasıydı adeta... Aradan iki, üç yıl geçmesine rağmen, o günleri unutmamıştı... Unutamıyordu. Ölesiye de o sevdayı yüreğinde yangın halinde yaşayacaktı. Ve o sevdayı unutturmayacak bir meyvesi de vardı şuan ömrünü süslüyen... İki yaşlarında bir çocuk. Üç yaşına girmiş olmalıydı...
Omuzlarından beline dökülen bukle bukle kara kıvırcık, dalgalı saçları, kara üzüm gibi gözleri, kalbe benzeyen yuvarlak dudakları, yumuk yumuk küçücük elleriyle bir ömre bedel kız çocuğuydu ANIL ... Dr.Damla’nın kızıydı ANIL . Yasak aşkın, yasak meyvesiydi o... Babası belliydi amma Anıl’dan haberi yoktu.
Damla; Kuşadası’nda Tıp’ın son sınıfını okurken internet aracılığı ile bir erkek arkadaşla tanışmıştı. Aslında o erkek Damla’nın arkadaşı değil, Yasmin’in arkadaşı idi. Onunla tanışmış, zaman içinde Yasmin’le sevgili olmuşlardı. Birgün Yasmin’in msn adresinden Yasmin’le konuşmak isteyen Burak, karşısında Damla’yı bulunca, onunla da tanışmış oldu. Daha sonraları birkaç kez daha yazıştılar msn.de... Ve birbirlerini sevdiler. Burak Yasmin’den vaz geçip Damla’ya döndü. Delice birbirlerini sevdiler zamanla. Bu sevgi yıldırım aşkına dönünce, birbirlerinden ayrılamaz oldular. Uzun süre arkadaşlıkları, sevdaları katlanarak büyüdü ve güçlendi. Sonun da dayanamadılar hasrete Kuşadası’nda buluştular. Damla, burağı görünce daha da kanı kaynadı. Onu bir gece evine alıp başbaşa zaman geçirdiler. Çılgınlar gibi eğlenip seviştiler... Damla o gece kendi ısrarıyla Burak’ın oldu. İkisi de sonuçtan pişman değildi. Damla zaten buluşmadan günlerce ve aylarca evvel uzun uzun düşünüp kararını vermiş, Burak’a kendini vermeyi kararlaştırmıştı. Ona sevgisini böyle kanıtlayacaktı.. O gece rüya gibi geçmiş, ikisi de sevgiden çıldırmışlar, bulutların üzerinde uçmuşlar, rüya gibi bir gece olmuştu. Ertesi gün Burak Damla’dan ayrılırken kalbini ona bırakıp gitmişiti amma Damla’nın da en değerli kızlık hazinesini alıp gitmişti. Ayrılmadam önce son kez de Damla’nın göz yaşları içinde birbirlerinin olmuşlardı. Aradan iki yıl geçti... Bir daha bir araya gelemediler. Ve ANIL o günün anısıydı...Damla ile Burak’ın ortak sevdasının çocuğuydu. Damla o gün Burak’tan hamile kalmıştı. Fakat zaman zaman msn.de yazışsalar da hem bir araya gelememişler, hem de bu durum Burak’tan gizli bırakılmıştı. Damla Burak’ı öyle seviyordu ki ölesiye, çevresinin tüm ısrarına rağmen, çocuğu aldırmadı.Doğurdu. Gizli büyütüldü....
Şimdi; aklını kurcalayan düşüncelerin içinde ANIL da vardı.Onun babası BURAK’da... Yeni bir dünya, yeni bir yaşam başlayacaktı önünde. O dünyadaki barınacakları evlerinin çatısını nasıl kuracaklardı?.. Ve, ANIL’ı BURAK’a nasıl anlatacak, izah edecekti...Çünkü aklındaki ilk erkek Burak’tı...İlk hakkı ona tanımak istiyordu. Onu gerçekten ölesiye sevmişti.Seviyordu... Ve o, kızı Anıl’ın babasıydı. Yakışanı da oydu.. Pekiyi; bunu Burak’a nasıl açıklayacak, nasıl anlatacaktı? Ya kabul etmezse? Ya istemezse, ya da kendisinin görüşünü, onayını almadan doğum yaptığını affedemezse, uzaklaşırsa o zaman ne yapardı? Bunu bir başka erkeğe nasıl kabul ettirebilir, ne şekilde izah edebilirdi? Dr. Damla’nın aklı daha da karıştı. Şakaklarından bir ağrı girdi başına. Beyni fırlayacak şekilde ağrımaya başladı. (O beni seviyor, mutlaka kabul edecektir..) diye, aklından geçirdi. Bir süre daha bulut kümelerine dikti uçak camından gözlerini... Dalıp dalıp uzaklara götürüyordu usu onu. Kızı da, sevgilisi de gözünde tütüyordu. “Çok özledim...Ne çok sevmişim” diye, aklından geçerken uçak da İzmir semalarına girmişti.
Az sonra Gaziemir semalarında, uçak alanının üstündeydiler. Uçak pilotu alanın üzerinde bir (U) kavisi çizip Pist inişine girdi. Yavaş yavaş alçalmaya başladılar. Az önce de kemerlerin bağlanması ikazı yapılmıştı. Yükseklerden karınca gibi nokta nokta gözüken evler ve cisimler piste yaklaştıkça büyüyüp gerçek boylarında görünmeye başladı. Alanda ise falan sayılı falan yerden gelen uçak piste inişe geçmiştir. Şeklinde anonslar yapılıyordu. Alanda yolcu bekleyenler falan numaralı kapıya yanaşsınlar sözünü duyan bir kısım insan gurubu o kapıya ddoğru yönelip, seyirttiler. Uçakta olan yolcular ise alana doğru alçalmaya devam ederken, içindeki yolcular da bekleyenlerle kavuşacak olmanın heyecanını yaşıyorlardı. O anı hayal edip heyecanla bekliyorlardı. Dr.Damla da aynı duygularla dolup taşıyordu. Burak onun Türkiye’ye İzmir’e geleceği günü Damla’dan öğrenmişti.Hem de gizli kapaklı”Belli olmaz, belki de bir sürprizm bile olabilir.Çok özledim. Ve de çok sevindim...” demişti öğrendiğinde. Şimdi Damla, daha da heyecanlı olarak “Acaba gelebilir mi..?” diye, aklından geçiriyordu.
Uçak alçaldı alçaldı. Piste tatlı bir iniş yaptı.Pist üzerinde yürümeye başladı. Bir süre sonra sürati azaldı ve alan pistinde durdu.Motorları sustu. Kapısı açılıp seyyar merdiven kapısına yanaştırıldı. Yolcular inmeye başladılar. Damla da az sonra uçağın merdiven basamaklarından inmeye başladı. Salonda büyük bir karşılayıcı gurubu bekliyordu. Salonun kapısı da açıldı. Bir kısım kişiler salondan alana doğru çıktılar, uçaktan gelenleri karşılamaya başlamışlardı. İki bayan ile iki, üç yaşlarında çok cici bir kız çocuğu Dr.Damla’ya doğru koşmaya başladılar. Bunları gören Damla da koşmaya başladı. Hepsiyle kucaklaşıp öpüştü. Uzun uzun sarılıdılar. Bunlar Hazel, Yasmin ve küçük kızı ANIL’dı. Anıl’ın elinden tutan Dr.Damla, valizleri almak için salona tekrar girdiler. Az sonra valizlerini de teslim aldılar.
İnsanlar dağılıyordu artık...Herkes gelenini almış, araçlara veya araçlarına binip uçak alanından ayrılıyordu. Damla’nın gözü insanların arasında birilerini arar gibi-ydi. Durmadan başını sağa, sola çevirip gözlerini salonda gezdiriyordu. İçinden de birşeyler sıcak sıcak eriyip akmaya devam ediyordu. Yüreğinin bir köşesi sevinçli bir tarafı ise hüzünlü ve de bekleyiş içindeydi. Bunu fark eden arkadaşları, ona yaklaşıp “Hiç bekleme, gelmeyecek...gelecek olsaydı şimdiye, ortaya çıkardı...” dediler. Dr. Damla “Siz öyle sanın. Benim içime öyle doğuyor ki, o burada ve mutlaka sürprizini yapacak..” diye, cevap vermişti ki; salon yayın cihazından bir anons yükseldi:
“Dr.Damla Canan, Müdüriyette beklenmektesiniz. Lütfen Danışmaya geliniz” deniyordu. Bu anons arka arkaya iki-üç kez tekrarlandı. Damla çocuğunu arkadaşlarına uzatıp, “Siz arkadan gelin. Ben önden gidiyorum.Gecikmeyin.” deyip, koşarak danışmaya gitti.
Danışmanın önünde kimse yok gibiydi. Danışmanın kapısına yanaşan Dr.Damla kendini tanıtıp adının az önce anons edildiğini söyledi. Danışmadaki görevli, “ Evet Dr.Damla hanım. Az önce bir bey, size bir buket çiçek bırakıp anons yaptırdı. Geliyorum dedi ama gelmedi” dedi. Masanın altından güzel ve büyükçe bir gül buketi çıkarıp Damla’ya uzattı. Damla, şoka uğradı.Çiçekler çok güzeldi amma neden bırakıp gitmişti. Çiçeklerin üstünde bir not vardı.”Ahu bakışlım, Ceylan gözlüm...Seni hep sevdim. Ölesiye seveceğim . Burak” notunu okudu. Yüreğinde birşeyler kopup erimeye başladı.Gözleri kararıp başı döndü.Düşecek gibi oldu. O sırada biri arkasından elleriyle Damlanın gözlerini kapattı. İrkilerek elleri yakalayan Damla, geri dönüp baktı.Bu kişi Burak’tı. O her zamanki tatlı, masum bakışı ve bıyık altından gülüşüyle ona bakıyordu.
Birbirlerine olanca güçleriyle sarıldılar. İşte sevgi, sevda buydu. İşte vuslat buydu. O anda gayri ihtiyari iki vücut ve dudaklar birleşti. Uzunca bir öpüşme oldu. Alkış sesleriyle ayrıldıklarında, Yasmin, hazel, Anıl, görevli memur ve oradan geçen birkaç yolcu onların mutluluğunu alkışlarıyla paylaşıyordu. Burak Dr.Damla’nın saçlarından yakalayıp gözlerinin içine bakarak: “ Delikız, benden kurtulacağını mı sandın..İşte yine burdayım. Seni kimseye vermem.Kimseyle de paylaşmam. Kesinlikle de kimseye vermem” dedi.
O sırada Anıl gelip annesinin elinden tutup asılarak; “Anneciğim kim bu amca..!?” diye, sordu. Dr.damla, çocuğunu kucağına alıp gözlerinden öpüp, göğsüne basarak ; “O senin baban Burak, yavrum” dedi. “ Hani hep uzaklarda bir Burak adında baban var diyordum ya sana... “İşte, o baban bu. Seni görmeye gelmiş.” dedi. Burak da bu sürpriz karşısında şok olmuştu. Ne söyleyeceğini bilemedi.Çocuğu annesinin kucağından aldı.Kendisi kucakladı. “Ne senin adın, söyler misin?” dedi. Çocuk, “ ANIL, efendim..” deyince, Damla’nın yüzüne ve gözlerine baktı.
“ Senin ANIN’dan bir ANIL’ın olur da niye söylemezsin delikız” dedi. Çocuk kucağında Dr.Damla’nın beline bir eliyle sarılıp başından öptü.Saçlarını koklayıp, okşadı. Sonra gözlerini uzaklarda bir noktaya dikerek, “ARTIK,ANIL’ında bir babası, bir ailesi, bir ANISI var..” dedi...
Semadaki küme küme bulutlar güneşe sevdalarını söylerken, yeryüzünde de bir başka ölesiye sevda yaşanıyordu...
20. 06. 2010
Suat TUTAK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.