ARKADAŞ
İnsanı canlanmaya zorlayan, beyaz bir günde yıldırım gibi ışıl ışıl parlayan bakışlarıyla karşılaştığı an, düşünceleri limana demir atmış bir vapur gibi sessiz ve hareketsiz kalmıştı. Oturduğu sandalyenin üzerinde birkaç saniyede bir ömrün, baştan sona bir hayatın her anını yeniden yaşıyormuş gibi garip bir heyecan sardı bütün vücudunu. Yavaş yavaş hatırlamaya başladı gökyüzünü yarıp gelen bakışları. Otuz yedi yıl öncesinden esen bir rüzgâr, alnından aşağıya amaçsızca dökülen seyrek saçlarını aralıyordu. Ve onun kokusunu getiriyordu burnuna. Sanki hiçbir şey değişmemişti o kadar zaman sonra.
1 Aralık 2007 diye düşündü. Erzurum… Akşamüzeri, suların buzlanmaya yüz tuttuğu saatlerde, soğukla mücadele edemeyen ve titreyen bir bedenin buğulu gözleriydi onu bu tarihe sürükleyen.
Bütün gece o bakışları çıkaramamıştı aklından. Bir yurt odasında… Kendisindeki değişikliği diğerlerine fark ettirmemek için odadan dışarı çıkarak, koridorun sonundaki camdan sızan ay ışığına doğru yürüdü. Ellerini kalorifer peteklerine yaslayıp başını yukarı kaldırırken, dudaklarının arasından bir isim döküldü sessizce.
…
—Beyefendi, başka bir şey ister misiniz? diyordu genç garson. İrkildi. Bir anda her şey çıkıverdi aklından. Oysa ne kadar derinlerdeydi. Garson üçüncü kez aynı soruyu soruyordu kendisine. Ancak duyurabilmişti sesini.
—Çay diyebildi kısık bir sesle. Bir ses çınlıyordu kulaklarında garson yanından ayrılırken. Eskilerden…
“-Sen… Sen gerçekten çok iyi bir arkadaşsın. Seni kaybetmek istemiyorum, ama dostluktan öteye geçemez beraberliğimiz…”
Gülümsedi. Gözleri dolu dolu olduysa da gülümsemeye devam etti bu sözleri hatırlayınca. Çünkü doğum gününde aldığı en güzel hediyeydi bu sözler.
…
Garson bir fincanla çayını getirmişti. Fincanı önündeki masaya bırakıp gitmek üzereydi ki garsona seslendi;
—Evladım, bugün ayın kaçı acaba?
—16 Şubat efendim.
Çayından bir yudum aldı. Yerinden kalkıp, cam kenarındaki masaya yöneldi. “Acaba hatırlar mı beni?”
Göz göze gelince ikisi de gülümsedi. Ah o gözler… Oturup uzunca bir süre sohbet ettiler. Eskilerden, yenilerden… Konuşulacak bir şey kalmamıştı sanki, ikisini de bir sessizlik sardı.
…
Yanındaki sandalyeye bıraktığı siyah pardösünün iç cebinden sızan güzel kokuya verdi dikkatini. Her şey bambaşkaydı. Pardösüden yayılan koku düşüncelerini renklendirince bütün hisleriyle asırlar gibi geçen günlere, saatlere geri dönmüştü tekrar. Sevmenin ilk heyecanını, ilk zevklerini tekrar yaşıyordu. Ah aşk… Acı verdiğini bile bile yalnız kalmak için bahaneler arar, karanlık bir köşeden sokak lambalarının beyaz damlalar altındaki sarı gölgelerini izler ve başını yıldızlara uzatarak hayali çizgilerle bir isim yazardı, gecenin en güzel tablosuna.
Tek bir düşünce hâkimdi bütün hayallerine. Yalnızlığa mahkûm edilmiş bir şehirde, yok olmanın eşiğinden dönen genç bir beden… Onu umutsuz bırakan neydi? Anlam veremiyordu. Daha ziyade, onu vazgeçmişliğin içinden çekip çıkaran şeyin, kendisini yok olmuş, erimiş hissederken, varlığını dünyaya duyurmak istemesini sağlayan şeyin ne olduğunu soruyordu kendi kendine. Nitekim şimdilik bir cevabı yoktu bu soruların.
Elini pardösüye uzattı. Etrafındakilere fark ettirmemek istercesine yavaşça, birazda yüzü kızararak ama samimi bir gülücüğün çehresinde bıraktığı halkanın altında pardösüyü kucağına aldı. Elini, incitmek istemediği, hassas, yumuşak tenli bir çocuğun yüzünü okşayacakmış gibi pardösünün sol iç cebine uzattı. Bir gül çıkardı cebinden. Avuçlarına baktı. Kırılgan, narin bir çiçek ve nasırlı eller… Kendisi yakıştıramıyordu ellerine bir çiçeği. Kırılır, incinir, yok olur sanıyordu ellerinde. Uzunca baktı kırmızı rengine. Buruk bir gülümsemeyle karşısındakine uzattı elindekini. Söyleyecek hiçbirşey kalmamıştı artık. Buğulu gözler altında;
—Doğum günün kutlu olsun. Mutlu yıllar Arkadaş. Dedi ve ayağa kalktı. Hiçbirşey söylemeden yanından ayrıldı. Yıllarca verdiği sözünü tutmuştu. “Sana dön diyemem, ama asırlarca beklerim seni.” “Şimdilik hoşça kal Esma.”
Hoşça kal Arkadaş…
Gökhan UZGUR
YORUMLAR
Bugün okuduğum ve bana hüzün veren üçüncü yazı...Yine hüzünlendim...
“-Sen… Sen gerçekten çok iyi bir arkadaşsın. Seni kaybetmek istemiyorum, ama dostluktan öteye geçemez beraberliğimiz…”
Bunu bile bile kalbine söz geçirememek... Karşılık beklemeden sevmek... Bence gerçek sevgi bu...
Sevgi ve saygı ile...
acayip03
Hüzün hayatımızın en büyük parçası... Olmazsa olmazlarımızdan bana göre. Çünkü hüzün; yaşadığını hissettiriyor insana...
Değerlendirmeniz beni sevindirdi. Tekrar tekrar teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın...