.......Güneşin Parıltısı......
Bir yaz sabahıydı. Evdeki herkes erkenden kalkmış, kahvaltıya oturmuştu. O ise yeni uyanmıştı. Pencereyi açınca güneşin herkesi selamladığını düşünüp odadan çıktığında coşkulu çocuklar gibi koştu. Bütün aile kahvaltıdaydı. O da oturup kahvaltısını büyük bir zevkle yaparak evden ayrıldı. Her hafta sonu yaptığı gibi öncelikle yoldaki büfeye uğradı. Daha sonra sahile gitti. Oturdu ve derin düşüncelere daldı. Uyur gibi sessiz duran deniz bir anda dalga fısıltılarına dönüştü. Tatlı bir temmuz rüzgarı hafiften esiyor, onu alıp uzaklara götürüyordu. Sisli dağlar ona hayatında ödediği bedeller gibi geliyor ve o dağların içine gömülüyordu. Oturduğu yerden yavrularına yiyecek aramak için yuvasını terk eden kuşlar gibi kalktı ve ağır ağır yürümeye başladı. Yürürken ayaklarını sanki biri tutuyormuş gibi gerisin geri gittiğini hissediyordu. Ayakları bedeninden kopup koşar adımlarla uzaklara, çok uzaklara gidecekmiş gibi oluyordu. Güneşin ona gülümsediğini hissedip mutlu oluyordu. Etrafındaki insanlara içinden nasıl geliyorsa öyle görünmek istiyordu. Bu yüzden de herkese tatlı bir bakışı vardı. Bazen bütün dünyaya sırtını dönüyor, kendini yalnızlığa gömüyordu. Halbuki hayat yaşamaya değerdi. Dünyaya bir kere geldiğini düşündü, bu yüzden de olduğu gibi görünmek, içinden geldiği gibi davranmak onun da hakkıydı.
Onu hayata küstüren, yalnızlığa gömen, güneşli bir havada kuşların cıvıltısı içerisinde yuvasında beklemesine sebep olan kişi belki de en yakınındaki kişiydi. O hep hayata tatlı bir bakışla baktığı için belki de gerçekleri görememekte ısrar ediyordu.
Osman Ataklı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.