VEDA
“Geçtim bin yıllık Leyla aşkını,
Oğuldan babaya hasreti andım…”
Beş yıldan fazla zaman geçti üzerinden. Göz açıp kapayıncaya dek… Yeni yeni fark ediyorum ne kadar çok özlediğimi. En son bir otogarda, yolculuğa beş kala kucaklayabilmiştim babamı doya doya. Ondan öncesi yoktu o anda. Sonrası vardı artık. Bir adım sonrası ayrılık… Babamı ne kadar sevdiğimi o zaman fark etmiştim. İncecik bedeni, ak düşmüş saçları ve güneş yanığıyla dolu kırışık yüzü hiç o kadar sevimli gelmemişti bana. On yedi yıl boyunca bir kez bile ıslandığını görmediğim gözlerinde bir şeyler kaynaşıyordu. Yaşlı göz kapakları titriyor ve “yolun açık olsun evladım” diyordu arkamdan. Ben arabaya binerken, o arkasını dönüp gözyaşlarını silmişti ceketinin kollarına. Kimsenin görmemesini dileyerek…
Uzun zaman geçti üzerinden. Çok sonra öğrendim ne acılar çektiğini. Sonradan öğrenmiştim kocaman bir bedenin bir duvar dibine yığılıp, saatlerce sessiz sessiz ağladığını. Ve annemin onu ağlarken yakaladığında “ başım döndü, yığılıverdim şuraya” değişindeki çaresizliği gülerek anlattılar bana. Düşen her gözyaşı, tatlı bir hatıra mıdır geride kalan? Yoksa yeniden yaşar mı insan o acıyı, hatırladıkça?
Beş yıllık hasreti hala yaşıyorum. Geçen zaman içinde defalarca gittim ailemin yanına. Anneme hep dolu dolu sarıldım ama bir şey vardı eksik kalan. Babama hep uzak kaldım o günden sonra. Bir daha doya doya sarılamadım. Her defasında babamı kucaklamak için kollarımı açtığımda, bir şeyler boynumu büktü ona karşı. Hep bir şeyler yarım bırakıyordu o mutlu sonu.
İlk yıllarda iyiydim biraz. Fırsat buldukça kaçar giderdim evime. Sarılamasam bile, onu uzaktan seyretmek hoşuma giderdi. Bir anda karşısına geçip sarılmak geçerdi içimden.
“Oğlum! Ne yapıyorsun der mi acaba?”
Günden güne erteledim yapmak istediğim şeyi. Bir zaman sonra iki yabancı gibiydik artık. Karşı karşıya iki yabancı; birisi baba, diğeri oğul… Her gidişimde elini öperdim ben, sonrasında sadece birkaç saniyelik kucaklaşma… Sadece babama değil, tüm aileme yabancı olduğumu hissediyordum artık. Kardeşimi kıskanıyordum. Çünkü anneme, babama benden daha yakındı. Ben bir misafirdim artık, o ise ev sahibimdi benim.
Sığdıramadım kendimi bir yerlere. Alelacele kaçmak istedim gerisin geriye. Yine aynı ayrılık sahnesi… Ama farklı olan, değişen bir şeyler var bu kez. Daha otobüs bile gelmeden vedalaşıyoruz babamla. Yine “ yolun açık olsun evladım” diyerek dönüyor arkasını. Bu kez o gidiyor, ben arkasından bakıyorum. İlkinde bir adım önümde ayrılık varken, şimdi her yanımda koca bir boşluk… Nereye baksam bulutlu bir karanlık, nereye yürüsem yağmurlu, çamurlu bir sokak…
Zamanın değerli olduğunu biliyordum ama şimdi fark ediyorum elimden kayıp giden zamanın gerçek değerini. Şimdi anlıyorum; dünle bugün, babayla oğul kadar yakın, babayla oğul kadar uzak birbirine.
Şimdi bir köşede, yarını bekliyorum. Umutluyum yarınımdan. Kurduğum hayaller ne kadar uzaksa bir o kadar da yakın bana. Tek bir hedefim var artık. Bu kez bir adım sonrasında ne ayrılık olacak, ne sonsuz boşluk. Sadece kucaklamak için geçeceğim karşısına bu kez.
Yarınların en büyük mutlulukları getirmesi dileğiyle…