Hüznün Manifestosu
... / ...
"Asıl adım mustafa abi "diyip ekledi, "ama ben hüzün," çektiklerinden olsa gerek Hüzün koymuş adını, bilinmese de yüreği, Çorak topraklardan kopup gelmiş, hayatını inşaat harcında yoğurarak olgunlaştırmaya çabalamış delikanlı, günün birinde karşısına çıkan ve yine “ abi o bir taş” dediği hatuna ( kendi deyimi ile vefasız /Taş) kaptırmış gönlünü, gün gelir yaşadıkları kursağında acı soğan misali takılır, ve taş’tan ayrılır, ama içinde hep bir umut geri gelir diye beklemiş, unutmamış, anımsamış-ağlamış, ağlamış anımsamış. Günler ayları aylar ise yılları kovalamış, “ayrılık bir hançer, sevda ise yağlı bir kurşun yüreğime abi, gel de bana sor” diyordu delikanlı, dayanılmaz acılar sarmış her bir yanını alıp başını düştü yollara, ve…
Bu bir hüznün manifestosudur dedi içinden, bir sızı tepeden sarmaladı her bir yanını.
irkildi birden, kırgındı, kanatsız ve yorgundu / yaralı
acımasız bir hayatın pençesinde kıyılmış, teninden acı sağıyordu hüzün,
sarp kayalıklarda doğramıştı yüreği sevdaya,
sevda ekmişti taşa, ne bilsin vurulmayı, taş işte.
hoyrat düşlerde hep yalnız ve kimsesizdi oysa, / biçare.
bir dilek vardı rüyasında ve yine bir dilekti acısı,
oysa dilek taş/ tı.
yıllara meydan okumuş, dişe diş çiğnemiş çamurunu hayatın,
eli ele, teni tene değdirmiş Akdeniz mavisi,
bilinmezdi hüsran doğurur katil dalgalar,
ak köpüğünde boğar esmer yüreği,
kap kara dilek, kap kara taş,
diz çökmüş aşk dilenir…. taştan öte,
sevdaydı, vurgundu ,
kana - kana içmek vardı
dayayıp,ustura sırtına yaslamaktı yüreği
sel olup ağladı Akdeniz …
hasret doğramıştı sesine, rengine, bakışına,
eli birden vardı tuşlarına telefonun,
çaldı.....
çaldı … ve çaldı ama ne fayda / nafile,
unutulmuştu delikanlı anlaşılan,
yüzler binler bir biri ardına tuşlarda boğuldu,
ama bir ses yok... dilek / taş’ tı.
buğuluydu yürek, ıslak ve baygın bakışına çökmüş tüm ağırlığı ile hasret,
yaralı ve ürkek, hayat güne çaresizlik doğramış, can yürekten infaz...
….. ne bir ses ne bir haber…
bu olmaz böyle dedi delikanlı,
gitmek gerek, uzak da olsa pencereden görebilsem,
duyabilsem bir sesini. ölüm, varsın da alsın bu canı,
yürüdü, yürüdü ve düşe kalka / ağlamaklı.
yaraya değeli nejter günler olmuş, yara hala taze ve sızılı,
aldırmadı, duymadı bile acıyı/ hayatı/ ihaneti.
yoktu oysa taş, uçmuştu kayalıktan,
bir el yine uzandı tuşlarına telefonun,
aradı,aradı ve aradı..... yine bir cevap alamadı,
çöktü oracıkta bir kaldırıma, dayadı yüreğini yaraya.
tuşlar eskidi basılmaktan ,
yıldı yazılmaktan ….. duyan taş /tı.
gündüz vurmuştu tüm hışmını geceye, soğuk ve ağlamaklı.
bekledi, bekledi, bekledi.....
ne gelen vardı ne de giden uzağından.
gecenin şehvetine teslimdi taş.
bir daha basılmış tuşlar ...
"aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor lütfen daha sonra Tekrar deneyin "
diyordu robot- duygusuz kız, ne bilsin her bir sözden fırlayan kurşunu …
gece fahişe bulutlarla sevişedursun, sabaha çeyrek karanlık,
nafileydi tüm direnişi delikanlının, ağladı
ağladı - ağladı ve ağladı...
sanal hayatın sanal aşkları da yalan olurmuş ….anladı,
güneşin haşin kızgınlığı … yürüdü,
yürüdü ve yine yürüdü, ama yoktu ses, yoktu dilek ve taş /tı.
yüreğini dayadı tuşlarına telefonun, harfler havada uçuyordu parmaklarında,
"seni çok seviyorum be neredesin" diyordu sözcükler, taş ... taş/tı.
kaderine ağladı,
boyun eğdi yalvardı, yalvardı yalvarmasına ama taş işte.
usanmadı, bıkmadı yazdı - aradı, aradı yazdı,yazdı aradı… taş işte.
eğdi boynunu kadere, teslimiyet sevdaya dair ey yürek bir başka bahara belki de dedi.
son bir kez dayadı yüreği tuşlarına telefonun,
birden irkildi sesinden mesajın, taş oynamıştı yerinden.
inanamadı gözlerine yıkılıverdi oracıkta, dağ yıkılıverdi yüreğine ,
bir daha baktı bir daha - bir daha… inanmak istemedi,
"yirmidört saatte sana saygımı sıfırladın,
adam değilmisin ?
………………………….,
benim sevgilim var,
sen ise artık saygı bile uyandırmıyorsun,
yazıklar olsun sanada,
seni tanıdığım için bana da,
………"
diye dökülüvermişti sözcükler...
dünya yıkıldı hücrelerine,
durdu oturdu, oturdu durdu,
inanmak istemiyordu bir türlü
nasıl da hayatını adadığı,
yıllardır hasretiyle kavrulduğu,
yanıp öldüğü ,
nasıl olur da …. ,
bir an şimşek çakmıştı gözlerinden yüreğine,
haketmedim bu hakareti ey tanrı dedi,
ama gerçekti, anladı ve anladı.
bir hüznün manifestosu bu ey yüreği esmer delikanlı dedi,
sanaldı dünya,
sanaldı aşk,
sanal olur sevdaları,
Hüsran ise bir gerçek.
Dalgındı…
Hey delikanlı dedim, irkildi, boş bakışlarına hüzün dolmuş ıslaktı gözleri gözlerime bakamadı üzgün ve utangaç, eğip boynunu “ işte böyle abi, hayat derler buna sanırım değimli ?” sorusuna iç çekişi doğranmıştı tıpkı yüreği gibi, " gitmeliyim harç bekler yapıyı, yapı harca muhtaç " dedi ve gözden kayboldu delikanlı .
.../...
Derleyen : Muhsin KOÇAK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.