SARIMSAKLI YOĞURT
Biz ekolojik ve ekonomik yaşamaya çalışan birer karı kocayız. Bugün buranın pazarıydı. Zar ve zor bir şekilde Pazar yerine vardıktan sonra, tabi ki zortlamadık. Her zaman ki turumuza başladık.
Önce manifaturacı olan dostumuz Halim Beyin yanına uğradık. Bizi çok sıcak karşıladı ama sıcak bir çayı bizden esirgediğini de söylemeden geçemeyeceğim. Yanından kalkarken de yarım ağızla ‘’ aaa durun nereye, daha çay içeceydik’’ değişi bağrımı yakmadı diyemem.
Neyse önce sebze pazarına uzandık, sevgili kocam aklına kavun, bense inciri takmıştım. İki koldan sergileri gözlerimizle yerken, ikimizde hangi incircinin hangi kavuncunun tezgahında duracağımızı bilemez vaziyette ama çaktırmadan turumuza devam ediyorduk..
“- Abla, abi, yenge, kooşşşş… Yetişen alıyor!”
Hayretler içinde koşan var mı diye bakıyorum. Sanki herkes Hindistan’dan dönmüş gibi huzur içinde. Hepsinin siniri alınmış tam çiğköftelik kıyma misaliler.. Tabi biz karı koca hala gerginiz.. “Bu ‘gurular’da* kim oluyor?” diyoruz. Yoksa başka bir boyuta mı geçtik? Ortama uymayı tercih edip daha bir rahatlamış şekilde dolaşmaya başlıyoruz.
Domatesler, biberler, patlıcanlar, maydanozlar, vb... sebze meyvalar. Bu denli çeşitli nimeti bizlere sunan yaradanıma şükrediyor, tezgahlara, satıcılara, pazar yerindeki tüm insanlara sevgiyle bakıyorum.
Haftada iki gün pazar kurulduğu için ihtiyaçlarımız çok yüklü değil. Alınması gereken bazı ihtiyaçların dışında gördüklerimiz bizim için bir fanteziden ibaret.
Pazarın bir bölümünde tezgah açmış köylüler var; daha ekolojik diye düşünerek gittiğimiz bölüm. Burada dağ mantarı, süt, ceviz, kesme erişte, tereyağ, yumurta gerek mevsim, gerekse seralarda yetiştirilmiş sebzeler mevcut.
Biz süt almaya uğruyoruz. Eşim mantarda ısrar etse de bensiz boğazından geçmeyeceği için mantardan vazgeçiyor.. En temiz yüzlü satıcı arıyorum. O arada temiz yüzlü seri katiller geliyor aklıma, vazgeçiyorum en çetrefilli yüzü arıyorum. Orta karar bir yüz bulduktan sonra iki buçuk litrelik kola petlerindeki sütün fiyatını soruyorum. Sormak zorundayım; her seferinde elli kuruş fazla istiyorlar. Sütü bir poşete koydurup diğer poşetlerden boş kalan yüzük parmağıma sokuşturuyorum. Eve gidene kadar kangrene keseceğini düşündüğüm parmaklarıma da sevgiyle bakıyorum.
Kavun ve inciri de aldıktan sonra hemen bir vesait bulup eve atıyoruz kendimizi. Güzel bir seremoniyle poşetlere koydurup aldığımız tüm yiyeceklerle yeniden tanışır gibi poşetlerden çıkarıp yerlerine yerleştirmeye başlıyoruz. Benim aceleci kocam ilk önce sütü çıkarıp kaynatmaya başlıyor.
Bizim evde yoğurt marketten alınmaz. Eşim kendi mayalar; onun hobisi, benim de fobim olan bir durum. Herkes durumdan memnun.
Sütün mayalanma saati geldiğinde bana maya için yoğurt olup-olmadığını sordu. Olduğunu söyledim ve çiçeklerimizi sulamak için balkona yöneldim.
Eşim yoğurdu mayaladıktan sonra elindeki yoğurt kabını mutfak tezgâhının üzerine koydu. Ben, elimdeki sürahiyi mutfak musluğundan doldurmak için geldiğimde eşim, marketlerde satılan sütlerin sağlığa zararlı katkı maddeleri içerdiğini söylerken, bir kaşık yoğurttan aldı. Yüzü değişmiş ve buruşmuştu.Öfkeyle elindeki kaşığı tezgaha fırlatıp...
‘’- Bu ne?’’dedi.
‘’- Yoğurt,’’
‘’- Nasıl yoğurt?’’
‘’-Nasıl nasıl yoğurt, bildiğin yoğurt işte.’’
‘’- Bu sarımsaklanmış bir yoğurt,’’ dedi.
O zaman anladım ve unuttuğumu hatırladım. Mantı için hazırladığım yoğurt artmış, onu da kabında dolaba koymuştum.
Benim kabahatim değildi ki. İnsanın başına her şey gelebilirdi. Onun da başına gelmişti işte. Pofurdanmasına ne gerek vardı?
Bu işten sıyrılmalıydım. Ne kadar haklı olduğumu bilsem de, mizahi duygularımı harekete geçirip, durum analizinden diyalektik düşünce yolarıyla birlikte sonuca ulaştım.
‘’- Hayatım,’’ dedim. İyi bir giriş cümlesi olmuştu. Adamı Tek kelimeli bir cümlede vurursunuz kalbinden. Ve devam ettim.
‘’Üzüldüğün şeye bak! Hani otlu peynir vardır ya nasıl da lezzetlidir. Bizim aromamız da sarımsak. Düşünsene sarımsaklı yoğurt? Sarımsak soyma derdinden kurtulduk.’’
“- Acaba? Acaba tutar mı?. Ama meyveli yoğurtları nasıl yapıyorlar? Onlar tuttuğuna göre belki bu da tutar.”
Parlaması geçmiş, merakla yoğurdun açılma saatini bekliyorduk. Ben, ondan daha çok merak ediyordum.
Dört saatin sonunda ikimiz de yoğurdumuzun başına gidip üzerindekileri açtık. Kapağı kaldırdığımızda bir parmak yağ iştahımızı kabartıyordu.
“- Dolapta yer var mı? Hiç olmazsa bir yarım saat bekletelim.”dedi.
“-Yok.”
“- O zaman hiç kımıldatmayalım, iki saat daha beklesin, soğusun.”
Ay ışığı denizi yalıyordu. Bir yandan da hafif bir rüzgâr, balkonu döven palmiyenin dallarını sallıyordu.
Salondan taşan sesi belki onuncu kez dinliyorduk:
“- Ömrümce hep adım adım, her yerde seni aradım,
Ben kalbimden başka yerde inan seni bulamadım..”
Satıcıdan kavun alırken ‘rakının yanına yakışacak’ bir kavun istemişti. Ne yazık ki kavun da damağımıza hitap etmedi. Bir de ona canı sıkılmıştı.
Tam yoğurdu unutmuştum ki ‘’şu yoğurdu artık dolaba yerleştirelim’’ dedi.
Her ihtimale karşı bana yardımcı olacağını düşündüğüm çalan müziği değiştirdim:
‘’-Lambaya püf de’’ eşliğinde yoğurt kabını balkona getirirken elektriği açtım. Masaya koyarken gördüm ki cıpıl cıpıl sallanıyor. Neşesi kaçmış, homurdanmaya başlamıştı bile. Tam gözlerime anlamlı bir bakış fırlatıyordu ki, gözlerimi kaçırıverdim. Neticede sarımsaklı yoğurdu imal edememiştik.
Yani diyeceğim o ki siz siz olun sakın yoğurdunuzu sarımsaklı bir yoğurtla mayalamayın güzel dostlarım.. İnanın olmuyor..