korkarım
Ben korkarım kendimden, bazen çok düşünüp, bazen hiç düşünmeden, bazen de sonsuz gibi görünen bir inatla yapabileceklerimden.
Ben korkarım, müziğin ve rüyaların etkisinden, bazen büyülü notaların yaşattıklarından, bazen rüyanın tam ortasında uyanmaktan, bazen de rüya bile olsa ‘ne işim var benim burada’ deyip, çekip gitmekten.
Ben korkarım ikiyüzlüden, bazen gülenden, bazen gülünce gözlerinin içi gülmeyenden, bazen de gözleriyle sözleri aynı şeyi söylemeyenden.
Ben korkarım ihanetten, bazen istediği için, bazen hiç istemeden, bazen de kötü kalbiyle karşıda bekleyenden.
Ben korkarım tekin olmayan insanların hallerinden, bazen toklukta açlık, bazen varlıkta yokluk, bazen de hem varlık hem tokluk çekenden.
Ben korkarım dışı temiz içi kirliden, bazen yüzünü evde bırakıp maskesiyle gezenden, bazen eli kanlıdan, delikanlıdan, bazen de kirli ellerin bıraktığı izlerden.
Ben korkarım, her şakanın altında yatan gizli gerçekten, bazen, birinci, bazen bir inci olmaktan, bazen de aşağılara düşmekten.
Ben korkarım dil yarasından, bazen yarayı açana hizmet etmekten, bazen yarayı açanın hizmetinden, bazen de duygusuz, düşüncesiz söylenmiş sözlerden.
Ben korkarım çıkmayan candan, bazen ‘can’dan, bazen canlıdan, bazen de yaşayan ölüden.
Ben korkarım kendimce kendimden, benim korktuklarımda korksunlar diye benden.
Beşerim ya, ya şaşarsam? Korkarım ben.
İki güzel şeyin bir arada olmayacağını anladığımdan beri,
Kabul ettim vahşi doğanın ihanetini.
Ah keşke elimde sihirli bir değneğim olsaydı şimdi…
NAZ