MAVİ DÜŞ..
Bu gecenin kasvetine yazıyorum…yorgun bir sıcaklık gökyüzünde benimle birlikte içimde yaşayan feragatlı hüznü bile isterikleştirdi… histerik çığlıklarına handiyse boğulacığım..
kendimi ne kadar dengede tutarsam tutayım bu sıcaklık sarıyor tüm her yerimi….kurtulmak yok anlaşılan,yaşamak lazım onunla birlikte…sıvışıp kaçmak ben gibi kalendar bir delikanlıya yakışmaz…maço cümle kurduğuma bakmayın..göründüğüm gibi değilim….ama daha erim bile olmasam yaşamın şu çetrefillini az buçuk kendi deneyimlerimle anladım…
yazı yazdığım çalışma masamdan kalemi bırakıp pencereye doğru yürüyorum…biraz hava almalıyım…alnımda biriken ter kokusu boncuk boncuk olmuş…küçük penceremden on kat aşağıya doğru bakarken bir cadde boyunca yorgun insanların geçişini izliyorum..arada bir kuş sesleri ve hemen evimizin yanından geçen tren sesi ile karışıp geliyor kulağıma kadar…kuzeyden serin bir meltem geliyor sanırım..ama ığıl ığıl esiyor..hiç fark etmiyorum esintiyi…içimde biriken karbondioksitti boşaltmak istiyorum…beni çok sıkıştırdı artık...bir yere boşalmak zorunluluğu varmış gibi davranmak da istemiyorum…
kaybolan gözlerimin ferini mavi göksele doğru kaldırıyorum…sanki içimi yakan buğu yukarda da var….her taraf sis perdesi gibi olmuş..birileri yıksın şu doğanın boğucu havasını..yada üzerimde kapalı olan ışıkları biri açsın…artık nefes almalıyım…
oysa açtığım küçük pencerem bile biriken boncuk terlerin yok olmasına neden olmadı…ve umutsuz bir şekilde elerimi kırış kırış olan alnıma bırakarak düşünmeye başlıyordum..içimde kapalı bir hava vardı..kimi oraya soksan canhıraş bir korkuyla savuşup kaçardı….çünkü dayanılacak gibi değildi…çoğu zaman kendimden feragat etsem bile başarılı olmam söz konusu bile olamazdı…
bir ara pörsümüş ve uçuklamış dudaklarımdan sevgi sözcüğü mırıldanmaya başladı..hiç bu kadar dalgın bulunmamıştım….eskiden kalma bir esinti olmalıydı…ve beni düşündürtmeye başlattı…düşündükçe zihnimi hafakanlar basıyordu…sanki balyozlarla örseliyordular beynimi….karmakarışıktım…aylardan beri ilk defa böyle oluyordum…arada bir yan odadan annemin tiz sesi ahşap kapıyı delip kulağıma kadar geliyordu…sakinleşmek için masamın üzerinde bulunan ağrı kesicilerden bir kaçını bir solukta susuz yuttum…biraz kendime geleyim derken,ne bileyim beni gelgitlere biraz daha götüreceğini…ve her şey o haplardan sonra başlıyordu…zihnim biraz daha odaklanmıştı bazı gerçekleri anlatmaya,anlatıp ta kendime gelirim diye…
geçen gün İzmir’deydim..izmir’in oldum olası kavaklarına aşığım…onları özledikçe orada soluğu alıyorum….ve özellikle unutmadan geçmek istemiyorum o güzelim lokantalarda yapılan İzmir köftelerini…tadına doymadığım ender yemeklerden biri…güneş yakıyordu gündüz izmiri…içimdeki hüzünlü sıcaklıkla birleşince ateş ikiye katlanıyordu…en iyisi konağa açılıp denizin esintisine bırakmalı insan kendini..maviye baktıkça içimdeki tüm yorgunluk silinip gidiyordu..sanki yeniden doğmuş gibi oluyordum…hemen konağın denize sıfır kurulan büfelerinden iki tane buz gibi bira aldım….kendimi kayalıkların içinde uzatıverdim…üzerimde ki haki gömleğimi de çıkarıp öylece bırakmıştım denizin serin esintisine..milyonların gezdiği bu yerde sanki tek başımayım hissi vardı içimde….sadece hafif derecede kıyıya vuran dalgaların sesini işitiyordum…bir beste gibi geliyordu kulağıma…ve beni dinginleştiriyordu…akşamın alacası gelip çatmıştı..hiçte haberim olmadı bu kadar zaman geçti diye…sanki bir anda saatler dakika olmuş ve bitivermişti…
alaca ile birlikte yıldızlarda ışıldıyordu…hele bir yıldız vardı gözlerimi ondan ayrı tutamıyordum…hemen yanımda duruyordu…oda benim gibi yalnız kendi dünyasında geziniyordu…gece epey ilerlemişti..ansızın bakışmaya başladık onunla..gözlerine bakınca her tarafım titriyordu…devasa bir mavilik vardı göz ferlerinde…saçları dalgalı kızıl bir şafağı andırıyordu…yüzü bembeyaz, katıla katıla gülen bir kızın yaşam sevinci içinde vardı…baktıkça ona mesut oluyordum..tüm bedenim sükun kalıyordu…bir ara dalgalı uzun saçlarına apak elerini uzatarak onları bir bukle haline getirdi…mavi gözleri biraz daha ortaya çıkmıştı…ve daha canlı bakıyordu bana…yüzüm alık alık çevreme bakıyordum…bir heyecan keşmekeşi sarmıştı her yerimi…içimden bir ses onunla konuşmamı söylüyordu bana…ama nasıl konuşacaktım?tüm cesaretimi toplayıp yanına gitmeye karar verdim…yanına gittiğim an heyecandan dudak kıpırtılarım kaskatı kesilmişti..alnımı zorda olsa kırıştırarak konuşmaya karar verdim..
“hanımefendi sizinle tanışabilir miyiz”derken sözcükler sanki bir rüzgar dalgasına kapılıp inceden inceye titriyordu…nefes alışverişlerimi o bile duyumsuyordu…ama benim kadar heyecanlı olmadığı apaçık ortadaydı….sardunya kokusu tüm her tarafımı kaplamıştı…ondan geldiği kesindi…fidan gibi boyu ile ayağı kalkarak biraz yürüyelim diyince içimi bir sevinç deryası almıştı…çocuklar gibi şen olmuştum…konaktan alsancağa doğru yol alıyorduk…bazen bakışlarıyla beni süzüyordu…bir efsun olmalıydı üzerinde..
Yorulduğumuz an denize bakan bankların birinde oturup öylece fısıldaşıyorduk..çok sevecen muzip bir yapısı vardı…çocuk gibi oluyordu çoğu zaman…onlar gibi konuşuyor,onlar gibi kıkır kıkır gülüyordu…çocuk özlemi her cümlesinden belli oluyordu..
İçinin bir yarısında da karamsarlık bulutları hüküm sürüyordu…gülse bile içindeki o bulutlu havayı atamıyordu....biraz bulutları dağıtayım desem de çare olmuyordum..ve bu beni derinden üzüyordu….ama çok sürmedi birbirimize olan alışkanlığımız…konuşmalarımla bir anlamda ona içtenlik kazandırmıştım..artık bana güveni tamdı…nereye gitsem benimle geliyordu…hata İzmir köfteyi bile birlikte yemiştik…köfte yerken kıkırdayarak güldüğümü hatırlıyorum..çok acıkmış olmalıydı…hızlı hızlı tıkıştırırken yağ damlaları yeni aldığı beyaz bulüzuna dökülmüştü…garsonu çağırıp temizleyeyim derken daha da batırmıştı…ben katıla katıla gülmüştüm onun bu haline....
Bir sabah her gün buluştuğumuz yere gelmiştim…saatlerce bekledim onu ama gelmedi o günden sonra…yüzümün buruşmuş halini siz görseydiniz eminim benimle birlikte bir hüzün dalgasına girerdiniz…evet yemek yediğimiz günden sonra onu görmedim…sanırım memleketine gitmişti…her şeyi sormama rağmen neden nereli olduğunu sormadım inanın bende bilmiyorum…ve o günden sonra onunla yaşadığım anılarla geçti zamanım…çoğu zaman düşlerimde onu görüyordum….hiç bitmesin istiyordum bu düşlerin…
Evet çalışma masamda kalemi elimde bırakırken ve alnım boncuk boncuk ter atarken beni derinden etkileyen bu anı ile sarsılıyordum…hey gidi günler siz neye kadirsiniz…bazen ağlatır bazen de neşe içersinde bırakırsınız….oturduğum tabureden kalkıp soluğu karanlık sokaklarda almaya karar verdim…karanlığa doğru gittikçe aydınlık bir düş doğuyordu..bu sıcak düş ta izmir’in mavi kıyılarını saran mavi bir yaldızdan gelen aydınlık bir mehtaptı..