karaydı ölüm gemisi
Şair Behçet Aysan, temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde yakılarak öldürülen 36 kişiyle birlikte can verdi.
….
Ölüm beyaz bir gemiydi. Fakat kömürden yürekler onu siyaha boyadılar……
Şair Behçet Aysan, bir kahin gibi şöyle yazıyordu ölmeden evvel..
‘’
beyaz bir gemidir ölüm
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış
dağıtılmamış
bildiriler gibi
uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.
çünkü beyaz bir gemidir ölüm
siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir
yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.
Sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.’’’
Bir adam, bir kadına gönderdi bu şiiri, bir mektuba iliştirip..Kadın iki iri göz yaşı döktü..Bu gamlı şairi sevgilisi sandı..Sevgilisini bu gamlı şair…
Sarıldı şiire..
O sırada sivas’ta, kötü geçecek bir güzün sinyalleri veriliyordu sanki.. Temmuz un ikisi… Alevden bir soluk var havada..yakıcı. ..üflüyor…
Madımak Oteli’nde şen bir günün hüzünlü ozanları, oturmuşlar Pir Sultan’ın
etrafına..Vuruyor büyük ozan tellere , haber salıyorcasına geçmişten geleceğe;
‘’
Bana gül diyorlar neme güleyim
Ağlamak şanıma düştü n’eyleyim
İlin gülü açmış al ile yeşil
Şu benim güllerim soldu n’eyleyim’’
Ama duymadık pirimizi biz..Duysak gelmez miydik?.
O sırada hain bulutlar sinsice doluştu meydanın tepesine…
Umutsuz bir aşkın evlatlarıyla doluyordu meydan..Bir siyah deniz gibi bir kara umman..Adeta kabararak yaklaşıyordu Madımak Oteli’nın bahçesine..
Yitmişti Madımak’ın adresi, bu kalabalığın arasında …
Nasıl yitmesin Madımak?.. Nasıl? Kara bir cüppe örtüyordu geceyi..Kara gönüllerin eşliğinde adım adım …
Eğer haberimiz olsaydı, ey… gamlı şair Behçet Aysan..Koşardık sana, gemini kurtarmaya !!!
Daha erkendi beyaz gemili bir yolculuğa…
Siyah dalgalar arsında boğulsak da, yüzerdik son nefesimize kadar, ulaşırdık belki onlardan önce…
Pirimiz haber etmedi bize.
Kızıl alevlerden korkmuştu yıldızlar. Kararmış zihinler bir kez daha galip
gelmiş, hükmetmişti yıldızlara..söndü yıldızlar…alevler göğe yükseldikçe..görünmez oldular…
Sivas’ın otları buram buram yanık koktular günlerce..Gül bedenler, kararırken utandı otlar..Günlerce için için yandılar…
Ölüm, yanık otların arasından, sessizce alıp götürdü beyazlı gemiyi..Adresi olmayan bir ülkeye…
Geride, kordan gönüllerimiz kaldı…Yanık Behçet Aysan aşklarımız..
Pir Sultan’ın otuz yedi gülü soldu…kömür karası oldu…
‘’
Sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.’’’
Biz seni, sen Sivas’ta ölürken okuyorduk Behçet Aysan.
Seni hep okuyacağız…sonsuza dek…
....
f.a.
YORUMLAR
müget
''1949 yılında Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de Ankara Tıp Fakültesi'ne askeri öğrenci olarak girdi.
12 Mart döneminden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit'e atandı. Ankara'da psikiyatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri'nde doktor olarak çalışmaktaydı.
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılarak öldürülen 37 kişiyle birlikte can verdi. Ölümünden sonra Türk Tabipleri Birliği tarafından adına şiir ödülü verilmeye başlandı.''
........................
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
yarım kalmış
duvar yazıları
hoşça kal
bir gün gelecek
akacak yeraltı suları
hoşça kal
yakut, bezirgan, gön
hoşça kal eski zaman
aktarları
gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak.
.............................
canım arkadaşım güne düşen bir yazı, sevgilerimi yolluyorum...
.............................
iyilikler, güzellikler asla yanmazlar...