- 707 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
***...Zülf-i Yare Dokunmak-1...***
Son zamanlarda hayatımıza giren kavramlar var. Malum hava tahmin raporlarını bu aralar fazlaca takip eder olduk. Küresel ısınmaya alışmaya çalışan zihnimize bir de “hissedilen sıcaklar” diye bir tabir ekledi. Demek ki hayatta her şeyin bir mevcudiyeti bir de etkisi söz konusu. Sıcaklığın 36 derece olması bizim onu ille de 36 derece hissedeceğiz anlamına gelmiyor.
Elbette ki bu yazıda hava tahmin raporlarını sunmayacağım size. Bu verileri okurken aklıma takılan küçük şeyler oldu. Ben asıl onlar üzerinde durmak istiyorum.
Kelimelerimiz de hissedilen sıcaklar gibi midir? Ya da tam tersi bazı durumlarda dondurucu etkiler yapar mı? Benim kafamı kurcalayan kısım tam da burası işte.
Hani biz bazı kelimeleri olduğu ya da olması gibi söylediğimizi düşünürüz ya çoğu zaman. Bunun üzerinde de fazla durmayız ya. Sonra da o kelimeler, sarf ettiğimiz insanlarla aramızı açıverir ya. İşte öyle bir şey söylemeye çalıştığım.
Sanıyorum kelimelerimizi bundan sonra iki şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Biri ağızdan çıktığı ve kendi kulaklarımızın duyduğu şekliyle diğeri de karşı tarafta bıraktığı “hissedilme şiddetiyle.”
O hissediliş bazen söyleyenden kaynaklansa da daha ziyade söylenilenin durumuyla ilgili olsa gerek… Sizin söylerken yüreğinizden çıkan her kelime kulaklarınızda, yüreğinizdeki gibi anlam buluyorsa sorun olmayacak. Ama karşı tarafın yüreğinde sizin yüreğinizden farklı bir anlamla anlamlandırılmışsa hatlar kopmaya başlıyor demektir. Çünkü her kelime sizin yüreğinizle karşı tarafın yüreği arasında onca mesafeyi kat edecek ve öyle yankılanıp anlam kazanacak
Aynı kelimelere farklı anlamlar yüklemeyi başarabilmiş (!) iki iletişim-zede için bundan sonraki süreç daha vahimdir. “Ama ben öyle demek istemiştim ki, sen beni yanlış anladın…”lar duyulur önce kulaklarda. Sonra da “ben senin bildiklerinden değilim…”ler girer devreye. Tamirine çalışıldıkça daha da batar cümleler kalplerimize. Kaş yapayım derken gözü de çıkartmışızdır bir kere…
Peki ne yapmalı?
Sanıyorum “kişiye özel”, “hissedilebilirliği test edilip onaylanmış” cümleleri seçip kullanmalı. Başka türlüsü kocaman kocaman iletişim felaketlerine yol açıyor. O zaman da sıradana düşmek kaçınılmazdır elbette ki.
Hepimiz diğerimizden farklı olduğumuzu söyleriz dururuz. Bunca farklılığımıza rağmen hepimiz aynı iletişim şekliyle anlaşmaya çalışırız oysa. Asıl felaket burada zaten. Bir başkasının kapısını açan anahtar sizin kapınızda zorlanmışsa sorun anahtardan değil de kapıdan kaynaklanıyormuş gibi davranır karşınızdaki. Kendine yakıştırdığı “çilingirlikle” her kapının hakkından gelmeye namzettir nihayetinde.
Oysa o da bilir ki bazı kapıların sadece içeriden açılabildiğini. Bilmezlikten gelmesidir en büyük talihsizliği. Başkalarının kapısında denenen her anahtar sizin kapınızda eğilir büğülür, kenarı köşesi çizilir. Kendi çizildiği yetmezmiş gibi sizi de çizer… Marifet çilingirin kaç anahtar denediğinde değildir elbet. Asıl marifet sizin kapınızın doğru anahtarını bulabilmesindedir.
YORUMLAR
iletişimde 9 ayrı yanlış anlaşılma ihtimalinden bahsedilir;
* DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ,
* SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİZ,
* SÖYLEDİĞİNİZİ SANDIĞINIZ,
* SÖYLEDİĞİNİZ,
* KARŞINIZDAKİNİN DUYMAK İSTEDİĞİ,
* DUYDUĞU,
* ANLAMAK İSTEDİĞİ,
* ANLADIĞI...
ARASINDA FARKLAR VARDIR
DOLAYISIYLA İNSANLARIN BİRBİRİNİ YANLIŞ ANLAMASI İÇİN
EN AZ 9 İHTİMAL VAR
SYLVIANE HERPIN
o bakımdan düşünüldüğünde "hissedilen sıcaklık" için 9 ayrı tanım gelebilir(!).
farklı bir yazı...
kutlarım....
voyager tarafından 9/17/2007 5:15:23 PM zamanında düzenlenmiştir.