Taravet ve Şetaret Demleri
Erguvanlar, gözlerinize renk ziyafeti çeker , aylardan nisandır. Zaten, eskiden beri İstanbul nisana, nisan İstanbul’a pek yakışır. Nisanla ve insanla bu denli özdeşleşen,kaynaşan bir başka şehir var mıdır dünyada bilemiyorum?.. Gerçi, İstanbul’a sonbahar da yakışır. Hüznün rengi İstanbul olur yüreklerde o zaman. Yağmur toprağa biraz eğri düşer; nemli sarı yapraklar hüzün deşer yüreklerde . Sanki,buruk bir tebessümdür an, o mevsimde İstanbul’da. Ve şarkılar ayrılık üstünedir. “Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak./Gel görüp açılsınlar devşirip göğsüne tak./Öyle yalnız ki gönlüm aylardır seni özler./Geleceksin ,döneceksin diyerek her an yolunu gözler...”
Ayrılık acısının şiddetini biraz olsun hafifletebilmek adına, İstanbul’u erguvan mevsiminde görmeli, baharın havasını çayının buğusu ile harmanlamalı insan diyorum ben. Şöyle, bir cihangir edasıyla kurulmalı Boğaz’a karşı. Mavinin diğer renklerle cümbüşüne şahitlik etmeli. Çayın kekreliği ile baharın baş döndüren kokusunu aynı anda hissetmenin hazzına varmalı. İstanbul cümle güzelliği ile sarmalı insanı. Güzellikleri, derin bir nefes alarak ciğerlerine doldurmalı. Karnı acıkınca Eminönü’nde balık ekmek yiyerek, mütevazı bir öğünle açlığı savmalı ki yemeğe fazla zaman ayırarak güzellikleri feda etmekten kurtarmalı kendini. Bir ara Mısır Çarşısı’na dalmalı egzotik baharat kokularını karıştırmalı ciğerlerine dolduduğu erguvan ve yosun kokularına.O kokuların gizemi, bir kat daha döndürmeli başı. Mutluluk sarhoşu olmalı insan…
Sonra , lâlezara inmeli cerenler tüm albenileri ile. Endamları İstanbul’un endamı ile karışmalı. Elif kametli minarelerden ezanlar yükselmeli. Cümle güzellliklerin üstüne bir uhreviyet buğusu yayılmalı. Güzellik, taravet ve şetaret demleri çayımızın demini daha keskinleştirmeli . Genzimizde baharın keskin kokusu, gönlümüzde bıçkın hayallerle ufka bakmalı. Zamanı durduramasak da anın tadı çıkarılmalı, an yaşanmalı… Lâle ve erguvan şehri İstanbul hatırlarımızda güzellikleri ile kalmalı.
Her semti ayrı iz bırakmalı yüreğimizde. Nedim’in İstanbul’unu Nedim gibi. Fatih’in İstanbul’unu Fatih gibi kabullenmeli gönüller. Yahya Kemal’le yedi tepesine, yedi ayrı gözle bakmalı; yedi güzelleri yedi göllerde yüzerken hayal etmeli. Mavi gözleri buğulu İstanbul , yalnız Türk’e ve Türklüğe ram olan bir dilber olarak kalmalı dünya durdukça. Yad ellerde telef olmamalı. Harimi ismetini emanet ettiklerince ölüm pahasına olsun korunmalı İstanbul. Fetretin değil, vahdetin gülü açmalı bahçelerinde… Ayasoyfa mahzun ,Süleymaniye öksüz kalmamalı.
Köhne zamanların şetaretli ve taravetli dilberi olarak,tazeliğini ve güzelliğini korumalı. Ağaçların dallarında çiçekler, gönüllerimizde sevgilinin gamzesi salkımsaçak… Albenisi İstanbul’un, hep böyle gözleri kamaştırmalı. Hayal şehir hayallerde gül olup açmalı.
Sözün hitamında tekrar başa dönersek, yolunuz İstanbul’a düşmüştür. Aylardan nisandır,erguvanlar gözlerinize renk ziyafeti çeker. İstanbul nisana , nisan İstanbul’a pek yakışır… Boğazın serin sularına vefa, sevgi, hasret ,hüzün usaresi karışır. İstanbul’da güzellikler birbiriyle yarışır. Devreder devran güzellikleri dünya durdukça başka devirlere… İstanbul’u istanbul gibi sevmek yaraşır bizlere… İstanbul gönlümüzde İstanbul olarak kalır.
Ankara,01.07.2010 İ.K