- 625 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bugün Kimin İçin Ne Yaptım?
08 Nisan 2010
Neden yazıya bu başlığı koydum? Çünkü ilk aklıma gelen bu sözdü.
Hani bazıları işyerlerinde gır gır olsun diye “Bugün patron için ne yaptın?” diye sorarlar. Ben şu an hiçbir yerde çalışmadığıma göre patron için yaptığım bir şey tabii ki olamaz. Kimisi de “Bugün Allah için ne yaptın?” diye sorar. Orasını da Allah bilir, diyelim ve yazımıza başlayalım.
Sabahleyin çok erken uyandım. Yeni bir şey değil bu, yıllardır böyle.
İçimdeki “ben” bana “oğlum itiraf et artık yaşlandın. Ama müsterih olmalısın, çünkü ihtiyarın uyuyanından,g encin de uyumayanından kork, diye bir söz var” diyerek takılıyor. Ben de O’na:
-Hadi canım sen de… deyip hiç takmıyormuş pozlarına giriyorum ve hemen kahvaltı etmek için mutfağa koşturuyorum. Kahvaltıyı mutlaka yapmalıyım, çünkü aç karınla içtiğim sigara bana zevk vermiyor.
Hem bir şeyler atıştırıp çayımı yudumluyor, hem de masa üzerindeki ve yerdeki karıncaları izliyorum. Önceleri sayıları 2-3 tane iken bugün 30-40’ı bulmuş galiba.
Hayranım karıncalara. Onların azimlerine, çalışkanlıklarına hele hele sabırlarına hayranım.
İşte bir tanesi kendi boyunun 2-3 katı bir kırıntı yakalamış götürüyor. Yolunu kesiyorum, kırıntıyı parmaklarımın ucuyla tutup çekiyorum. Bırakmıyor. Havaya kaldırıyorum, o da kırıntıyla birlikte havalanıyor. Sallayınca düşüyor. Kırıntıyı biraz uzağa bırakıyorum. Karınca bir sağa bir sola gidiyor, yönünü bana dönüyor ve kırıntıyı bulup çekelemeye başlıyor. Gene kurtarıyorum ağzından gene arıyor ve gene bulup götürme çabasında. Defalarca aynı şey.
Seviyorum onları. Seviyorum ama yakında burayı istila ederlerse diye de korkuyorum. İnşallah efendice mutfağı terk ederler diye içimden geçiriyorum. Onları temizlemek için öldürmek zorunda kalırım diye korkuyorum. Dilerim böyle bir şey olmaz.
Balkonun kapısını açıyorum, bir sigara yakıyorum.
Başıma açmadığı bela kalmadı, ama seviyorum bu meredi. Hele astım hastası olan bir kişinin bunu içmesi çok yanlış, biliyorum ama çaresizim. Yıllar önce 3-4 ay bırakmak zorunda kaldığımda oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi hep küs durdum herkese…
**
İnternete girmek için bilgisayarı açıyorum. Önce yazı eklediğim bir siteye bakıyorum yazılarım kaç kere okunmuş diye. Bir yandan da “Gece yarısından sonra milletin işi yok da senin yazılarını mı okuyacak?” diyorum, ama gene de 40-50 civarında bir tıklama olduğunu görüyorum. Gazeteleri okumaya karar veriyorum. Şu internetin en sevdiğim taraflarından birisi gazetelerin okunabilmesi. Yoksa üstünü başını giyin, evden dışarı çık, bilmem kaç yüz metre yürü, gazeteciden gazeteyi al, tekrar eve dön… Uzun iş bunlar uzun…
Bakıyorum ne var diye gazetelere:
-Gene “Balyoz” soruşturması ile ilgili haberler hep flaş… flaş… flaş… olarak verilmiş. Sıktı, ama artık. Yok ergenekon, yok sarıkız, yok ıslak imza, yok kozmik oda ve dahaları… Aç bir soruşturma, nasıl olsa Allahın izniyle bir gün neticelenir. Bir gün tabii ki neticelenir de hangi gün, ne zaman?...
-Parti liderleri birbirlerini lafla bombalıyorlar. Zaten önceleri de aynı şeyi yapmıyorlar mıydı?
-Kırgızistan’da Lale Devri’ni sona erdirmek için halk ayaklanmış. Çünkü insanlar açmış. Aç insanın yapamayacağı seyin olmadığını bilmek lazım.
-Türkiye vergi rekortmenleri açıklanmış. Önce bana ne, desem de okumaktan kendimi alamıyorum. Üzerinde tartışmadan kabul edebileceğim sözlerin başında zaten “Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış” sözü geliyor. İşte en basit kanıtı şu anki benim durumum.
-Bloomberg’den Müthiş Analiz: Türkiye Almanya’nın Yerini Alacak. Türk halkına gaz vermek için ısmarlanmış bir haber/analiz diye düşündüğümden ayrıntısına bakmıyorum.
-Bel çukurunu oydurmuş. (Bir yıldız güzel görünmek için bunu yapmış.) İddia ediyorum en çok tıklananlardan biridir bu haber.
-İntiharlar, kazalar, kavgalar, sağlık uyarıları, formda kalmanın yolları, zayıflama yöntemleri, hangi gıda neye iyi geliyor, dövme yaptırmanın, tehlikeleri ve tabii ki çok sayıda cıbıl cıbıldak bayan foto galerileri….
**
Bir de gazete köşe yazarlarına göz atayım diyorum. Çoğu yazı siyasi. Kimisi iktidarı eleştiriyor, kimisi de savunuyor. Ortak tek tarafları: Benim söylediğim en doğrudur, ben bir köşe yazarı olarak her şeyi bilirim, iddiaları. Köşe yazarları arasında bir de sabuna suya dokunmayıp yazmaya çalışanlar da var. Ama onlar malzeme kıtlığı yaşıyor olmalılar ki yazıların çoğunun zorlanarak yazıldığı belli.
**
Biraz da TV’ye bakayım dedim, ama siz lütfen sıkılmayın çünkü orada gördüklerimden bahsedecek değilim. Zaten biraz sonra da cep telefonum çalmaya başladığı için TV’yi bırakmak zorundaydım.
“Sabahın bu saatinde kim arıyor ki…” diye söylenerek telefona doğru hamle yaptım.
Beni telefondan bir günde bir kişi ya arar ya da aramaz. Telefonum da çoğunlukla kapalı durur. Çünkü “İşi olan ne yapar ne eder bana bir şekilde mutlaka ulaşır.” İddiam çoğunlukla doğrulanmıştır.
Sabahın körü diyerek biraz abarttım, çünkü saati 10.00 etmişim bile. Önce telefonu açmamayı düşündüm, ancak ısrarlı çalışına dayanamadım.
-“…..bankasından arıyorum. Müşteri memnuniyeti ile ilgili bir anket yapıyoruz. Zamanınız var mı?” diyen bir bayan sesi.
-Evet, zamanım var efendim,buyurun.
-….Ümraniye şubemizden 2 Nisan tarihinde işlem yaptırmışsınız. Bu konuşmalarımız banda kaydedilmektedir ve yaklaşık on dakika sürecektir. Ankete katılmayı kabul ediyor musunuz?
Hayır demeliydim, çünkü birkaç kere böyle telefonla ilgili başıma işler açmıştım. Bunlardan birisi:
Telefonuma bir mesaj geldi. İşte filanca GSM firmasının düzenlediği çekiliş sonucunda 30 milyar YTL kazandınız. Banka adresinizi bildirmek üzere şu numarayı arayın, şeklinde. Bu konudaki dolandırıcılıkları daha önce okuduğum için tedbirliydim, fakat biraz eğlenmek amacıyla inanmış gibi görünerek verilen numarayı aradım:
-Alo, çekilişten para kazanmışım. Onun için rahatsız ettim.
-Evet kazandınız.
-Allah razı olsun. Benim gibi emekli bir adam için iyi bir para.
-Paranızı gönderebilmemiz için bazı şeyler gerekiyor.
-Ne gerekiyorsa hemen yaparım. Bu yokluk zamanımızda ilaç gibi gelecek bu para. Çok teşekkür ederim. Bu firmadan binlerce kere Allah razı olsun.
-Paranız banka vasıtasıyla gönderilecektir. Gönderilebilmesi için de bize biraz kontör iletmelisiniz. Malum işlemler için gerekiyor.
-Tabii efemdim, ne gerekiyorsa yapmaya hazırım.
-Dört tane 250’lik hazır kart alın ve bu numaraya onların şifresini gönderin.
-Ne kadar dediniz anlamadım?
-Dört tane 250’lik kontör göndereceksiniz. Biz de işlemlerinizi tamamlayıp paranızı yollayacağız.
-Senin anan güzel mi?
-Anlamadım.
-Senin anan güzel mi dedim. Seni sahtekar seni. Pis dolandırıcılar. Utanmıyor musunuz insanları kandırmaya.
-Bana bak bu söylediklerinden pişman olacaksın. Ben senin banka hesabını bir dakikada boşaltayım da gör.
-Ulan rezil, ben sana banka hesap numaramı ve bilgilerimi vermedim ki. Elinden geleni ardına koyma.
Okkalı bir küfür savurdu ve telefonu kapattı.
Hemen sözü edilen GSM operatörünü aradım. Durumu anlattım. Bir şeyler yapamayacaklarını, bu numarayı kapatsalar bile başka hat alarak dolandırıcılıklarına devam edebileceklerini söylediler. Benim ısrarım karşısında da konuşmaların banda alındığını ilgili birimlerde bu konuşmanın incelenip gerekli görülürse bir tedbir alınma yoluna gidelebileceğini ifade ettiler.
**
İkinci olayda başrol oyuncusu gene bir GSM firması. Oranın otomatik kontör yükleme servisi. Bir kız makine gibi hızlı hızlı konuşarak bir şeyler anlattı. Benim anladığım; istediğim zaman bu servisten telefonla kontür yükleyebileceğim, hediye kontör kazanacağım ve çeşitli çekilişlere katılabileceğim, oldu. Bu yüzden kabul ettim ve kredi kartı bilgilerimi verdim. Hazır telefon açılmışken 150 de kontör yüklemelerini istedim.
Konuşmadan birkaç dakika sonra banka bu firma tarafından kontör karşılığı olarak 37 liranın ve bir de abonelik için 66 liranın kesildiği bilgisini gönderdi.
Hemen otomatik kontör yükleme servisini aradım. Tabii o kız değil de bir başkası çıktı karşıma. Bu seferki bir erkek sesiydi. Durumu anlattım. Bana telefonda kesilen 66 lira ile ilgili bilgi verilmiş olması gerektiğini, bunun abonelik ücreti olduğunu, benim de kabul ettiğimi; buna rağmen itirazım varsa 15 mesai günü içinde bant kayıtlarının incelenip bana bilgi verileceğini söyledi. Bankadan 150 kontör yükleyince 31 lira alındığını burada neden 37 lira kesildiğini sorduğumda, paranın 3 ay taksitle alındığını ve fazlalığın taksit farkı olduğunu belirtti. Ohh be, 31 liraya üç ayda 6 lira faiz..
Hemen kartımın bankasını aradım ve kartı iptal ettirdim. Çünkü bunlar kafalarına göre de para çekerler diye korktum.
Yasal yollarla hakkımı arayacaktım. Düşündüm. Kaymakamlıklardaki Tüketici Birliğine gideceksin, dilekçe yazacaksın, mahkemeye vereceksin, avukat tutacaksın ya da kendin duruşmalara katılacaksın. Prosedür tam böyle mi bilmiyorum, ama böyledir diye vaz geçtim. Çünkü kim öle kim kala… ya da ölme eşeğim ölme…
15 gün dolunca onlardan haber çıkmayınca ben aradım. Yasa gereği sürenin dolmadığını normal 15 gün değil 15 mesai günü geçmesi gerektiğini söyleyip başka bir arzumun olup olmadığını sordular. Ben de tek arzumun benim yakamdan düşmeleri olduğunu söyledim.
Aradan 21 gün mü 23 gün mü geçti tam olarak hatırlamıyorum, aradılar. Uzun uzadıya konuşmalar ve tabii benim mahkemeye verme blöfüm filan derken uzatmayayım kontör yüklemedeki 6 lirayı ve 66 liranın da 33 lirasını silmeyi kabul ettiler ve sözlü anlaşma sağlandı. Yani benim 33 lira argo tabirle “deve” oldu.
Arada sırada kazık yemenin gelecekteki hataları önlenmesi açısından iyi olduğunu savunan birisiyim, ama gene de insanın canı sıkılıyor böylesi durumlar karşısında.
**
Tekrar bankacı ile telefon muhabbetine dönelim isterseniz: Nasıl olsa zamanım vardı, belki bir işe de yarar düşüncesiyle görüşmeye rıza gösterecektim.
-Evet, anketinize katılmayı kabul ediyorum.
-İlk sorum şu: Ümraniye şubemizin hizmetlerinden memnun musunuz?
-Hayır değilim, bir yıldır da bu şubeye uğradığım yok. 2 Nisan’da yaptığımı söylediğiniz işlemi de o şubeye giderek değil, başka bir şubeden ATM vasıtasıyla gerçekleştirdim
-Neden memnun değilsiniz? Anlatabilir misiniz?
-Bir kere şube binası çok küçük, hizmet veren personel az ve de müşteriye iyi davranmıyorlar. Çok sayıda müşteri olduğu için de basit bir işlem için saatlerce beklemek zorundasınız.
-Peki, görüşleriniz değerlendirilecektir. Katıldığınız için teşekkür ederiz.
Hani on dakika sürecekti mülakat, iki dakikada bitti. Sorularımız var dedi ve birinci sorudan sonrası gelmedi.Verdiğim cevaplar hoşuna gitmemiş olmalı.
**
Sabahleyin hava oldukça soğuk, bulutlu ve sıkıcıydı. İkindiye doğru biraz ısındı. İçeride oturmaktan sıkıldım. Kendimi dışarı atmak istiyordum. Dışarının beni rahatlatacağını, mutluluk vereceğini umuyordum. Bu düşünce ile giyinmeye başladım.
Evden 50-60 metre uzaklaştığımda karşıma bir sokak köpeği çıktı. Bana bakıyor. ”Neresinden ısırsam ne kadar et koparırım” diye düşünmediğini sanıyorum. Çünkü bakışları dostça, tanıdık birine bakar gibi.
-Merhaba arkadaş. Tanıyamadım, ama gözüm bir yerden ısırıyor seni, dedim.
Konuşmamı anlamış gibi kuyruğunu salladı.
Ellerimi cebime sokup ona verecek bir şeyler aradım.Tabii aradığım et değildi. Cepte etin işi ne? Belki bir şeker vardır ümidiyle arıyorum, olmadığını bile bile.
Bu arayışlarım onu umutlandırmış olmalı ki, biraz daha yanıma yaklaştı.
-Yokmuş bir şey be arkadaş. Kusura bakma, dedim boş ellerimi cebimden çıkardım. Bozulmuşa benziyordu.
-Hadi hoşça kal, dedim ama o benim bu son söylediğimi duymadı bile; arkasını dönüp gitmeye başlamıştı çünkü.
**
Çarşıda kuru bir kalabalık var. Bir marketin önünde hem de kapının tam dibinde sandalyelere oturmuş iki adam sohbet ediyor. Müşteri gelmeyeceğine o kadar emin olmasalar kapı girişini böyle engellemezlerdi.
Bir aktar bir elini beline koymuş, öteki elini de kapının çerçevesine dayamış etrafı seyrediyor. Güzelce bir kız,17-18 yaşlarında beyaz eşya satan bir mağazanın camekanına bakarak geçiyor. Amacının vitrindeki eşyalara değil de kendi görüntüsüne bakmak olduğu öylesine belli ki…
5-6 yaşlarında bir çocuk kendisini caddeden kaldırıma çıkarmak isteyen annesinin elini ısırıyor. Isırmasına ısırıyor da ensesine yediği okkalı bir tokatla da sendeliyor. Kuzu kuzu kaldırıma çıkmak zorunda kalıyor.
Birden fren sesleri birbirine karışıyor, ardından şiddetli bir patlama onu takip ediyor. Ne oldu diye bakınıyorum. 20 metre ilerimde bir kaza meydana gelmiş. Birçok kişi koşarak kazanın olduğu yere yöneliyor. Ben de ama koşmadan… Arabanın birinin burnu gitmiş öteki sağ kapının olduğu yerden bir darbe almış. İki adam birbirlerine bağırıyorlar. Kaza yapanlar olmalı onlar. Birisi arabanın torpido gözünden kağıtlar çıkarıyor, kaza tutanağı herhalde. Öteki onu iteliyor ve telefonuna sarılıyor. Polise haber verecek.
İzleyici yorumlarına gelince:
-Kahverengi araba sıfır… Yazık olmuş gıcır gıcır arabaya.
-Kabahat beyazda.Yol ötekinindi.
-Olur mu. Öncelikli geçiş hakkı kahverenginin.
-Neyse cana gelmedi ya, mala gelsin mala…
-Fren sıktı ama durduramadı.
-Şu teyze de kalıyordu az kalsın beyazın altında.
-Anlaşın, anlaşın. Olur böyle şeyler.
-Burada bu kaçıncı kaza. Ne trafik işareti var, ne de ışık.
-Neyse ucuz atlattılar. Allah beterinden korusun.
Trafik kısa sürede kilitlendi. Kazanın olduğu şerit tamamen tıkanmıştı, ama kazanın olmadığı karşı şerit de öyle. Çünkü kazayı izleme merakı ile kimisi yavaşlıyor, kimisi de duruyordu sürücülerin.
Klakson sesleri gelmede gecikmedi. Şiddeti giderek de arttı. Rahatsız olmamak mümkün değil. Sanki kornaya basınca yol açılacakmış sanan sürücüler, bu eylemlerini artırmışlardı.
Kazanın bana göre nedeni 5 saniye kazanma isteğiydi. Sürücülerden biri 5 saniyeyi kaybetmeyi kabul etseydi bu kaza olmazdı. İnsanlarımızın nedense hepsinin hep acelesi var.
Kaza mahallinden uzaklaştım, ama gezme isteğim de hepten kaybolmuştu. Adımlarımı hızlandırdım, bir an önce kendimi eve atmak için.
**
Uzun oldu, sıkıldığınızı biliyorum. Ancak karıncalarımı merak edenlere söyleyeyim. Az önce mutfağa gittim. Sayıları çok ama çok artmış. Üstelik bir tanesi de sigara içerken yüzümü ısırdı. Buna rağmen onları öldürüp katil olamam, ama günah benden gitti: Hanıma söyleyeceğim, o icabına bakar…
YORUMLAR
Ömer Bey hayatın içinden bir yazı olmuş çok da güzel olmuş.. Aslında okurken farkında olmayan aynı olayları yaşayan insanlar olduğumuzu anladım. Gerçi bir kaç farklılık dışı bence bütün insanlar üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yaşıyor fakat olaylara karşı tutumları farklı işte o hayatı değişik kılıyor..
Mesela karınca olayı bir sene yazlıkta benim de 21 gün kabusum olmuştu. Hem de mutfak tezgahının üstünde her gün boydan boya çamaşır suyu cifle vs.. pırıl pırıl siliyordum ama ordu şeklinde belli bir süre sorsa toplanıyorlardı. Neler denememiştim duvar deliklerine cif dök o kireç tutar bir daha gelemez demişlerdi uyguladım. Sonra limon tuz dök vs. inanın tatilden hiç bir şey anlamamıştım. Onların da yaşamaya hakkı var ama yemek pişirdiğim yerde olması kabustu..
Sonra telefon evet çıldırtıyorlar insanı. Ben de bilinmeyen numaralar servisinin uzattıkça uzatan tutumları yani biraz daha para kazanmak ve bize de o kadar fatura kitlemek için çene yapmalarını kaldıramıyorum. Hele numarayı verip tekrar tekrar başta söyledikleri cümleleri sarfetmiyorlar mı insan terlemeye başlıyor birden..
Yazınız baştan sonra harikaydı kusura bakmayın çok uzattım ama inanın çok güzel anlatımınız zevkle okudum. Saygı ve selamlarımla..
Ömer Faruk Hüsmüllü
Yorumunuzu zevkle okudum.
Karınca istilasında limon tedbirini ben de duydum.Bundan başka bir de yerlere talk pudrası serpilirse gelmiyorlarmış. Denedim, birkaç gün ayakları kesildi. Pudradan mı, başka bir şey mi kesin olarak bilemem.
Çok tatlı hayvanlar ...Yaşam mücadelesi veriyor onlar da.
Biz insanlar hayvanların yaşam alanlarını çok daralttık.Adeta onlara ait olan yerleri zorla ele geçirdik. Onlar da çaresiz bize ait olduğunu düşündüğümüz bu yerlere zaman zaman tecavüz etmek zorunda kalıyorlar. Mesela bazı kuşların da balkonlara yumurtlayıp, yuva yapmalarına çok tanık oldum.
Teşekkürler.
Selam,sevgi ve saygılarımla.
Aysel AKSÜMER
Ama yemeği karıncalarla beraber hiç yalnızlık çekmeden pişirmek de çok tuhaftı o yaz..Bir sene öyle oldu ondan sonra ki gitmelerimizde hiç istilalarıyla karşılaşmadım..
Aysel AKSÜMER
Ama yemeği karıncalarla beraber hiç yalnızlık çekmeden pişirmek de çok tuhaftı o yaz..Bir sene öyle oldu ondan sonra ki gitmelerimizde hiç istilalarıyla karşılaşmadım..
-Dört tane 250’lik hazır kart alın ve bu numaraya onların şifresini gönderin.
-Ne kadar dediniz anlamadım?
-Dört tane 250’lik kontör göndereceksiniz. Biz de işlemlerinizi tamamlayıp paranızı yollayacağız.
-Senin anan güzel mi?
-Anlamadım.
-Senin anan güzel mi dedim. Seni sahtekar seni. Pis dolandırıcılar. Utanmıyor musunuz insanları kandırmaya.
-Bana bak bu söylediklerinden pişman olacaksın. Ben senin banka hesabını bir dakikada boşaltayım da gör.
-Ulan rezil, ben sana banka hesap numaramı ve bilgilerimi vermedim ki. Elinden geleni ardına koyma.
Okkalı bir küfür savurdu ve telefonu kapattı.
Hemen sözü edilen GSM operatörünü aradım. Durumu anlattım. Bir şeyler yapamayacaklarını, bu numarayı kapatsalar bile başka hat alarak dolandırıcılıklarına devam edebileceklerini söylediler.....
Iste bunlar ve böylesi sahtekarliklar teröristlerden bin beter tehlike ülke adina.
Yarisiyor millet resmen yarisiyor olumsuzluklar adina.
Uzun oldu, sıkıldığınızı biliyorum
Uzun da olsa sürekleyen bir üsluptu öylesine dogal.
Cok da güzeldi hani daha da yazmis olsaniz daha da okuyacaktim bu yaziyi.
neler neler var bu yazida hangi birine yorum yeter ki.
Biz diyelim ki sabah ola hayir ola.
Yüreginize saglik
Sonsuz saygimla
Ömer Faruk Hüsmüllü
Öncelikle değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Görüşlerinize aynen katılıyorum. Hatta şunu söyleyebilirim, bu tür insanlar da zaten birer terörist.İnsanlara zara vermek ya da öldürmek sadece silahla olmuyor.Ekmeğinden çalınan insan da ölebiliyor. Sütü çalınan bebekler de ölüyor.
Selam,sevgi ve saygılarımla...