son kez
Adam, yere eğdiği başını ellerinin arasına almış, saçlarını çekiştirerek, oturduğu yerden zorlanarak kalktı.
Kararlıydı, az önce vermişti kesin kararını, bunu yapacaktı, yapmalıydı. Kararlıydı ama neden rahatlayamamış, neden içinden akıttığı buz gibi çiğ taneleri kalbini soğutamamış, neden kurtulamamıştı acıdan. Ordaydı işte, iki adım atıp aldı telefonunu fırlatıp attığı köşeden.
‘’baktığın her yerde, dokunduğun her şeydeyim’’demişti. Dokunmuştu işte yine, yüreğine yüreğiyle, aşkla, sevgiyle yani her şeyle. Pencereden dışarı, baktı acele, kurtulmak için bu dokunma duygusunun onda yarattığı hoşluk ve bırakacağı hasardan, ama yine ordaydı, kuşun kanadında, ona bakıyordu ve öyle güzel gülüyordu ki görmemek imkânsızdı. Kadın haklıydı, her şeyde biraz değil, en çok o vardı. Kararlıydı ama hissediyordu onu. Aslında hissedememek yoruyordu. Hissedince tuhaf ama mutluydu. Hissettirerek bile onu mutlu edebiliyordu, nasıl bir duyguydu bu çözememişti uzun zamandır ve sonra bırakmıştı kendini rüzgârın kendisini hapsedeceğini bilemeden. Şimdi düşündüğü şey, bu yüzden yakıyordu içini, üzülüyor, çok üzülüyordu.
Kim demişti ‘erkekler daha katıdır ‘diye, kim söylemişti ‘daha dayanıklı’ olduklarını. Eğer öyleyse neden katı ve dayanıklı olamıyordu peki. Neden hala sızlıyordu can çekişiyordu. Artık vermek istiyordu onunla içine çektiği nefesi.
‘benden sana zarar gelmez’ demişti, söz vermişti. Belki zarardan kendi korumamıştı kendini beklide bu zarar gerekliydi bilemedi.
‘Yirmi yıl sonrada sevebilecek misin beni’ diye sormuştu kadına,
Kadın: ‘Yirmi yıl sonra da, şimdi de, büyük bir sevgi ve sonsuz şefkatimden başka bir şey veremem sana’ demişti. Zaten onunda istediği bundan başka bir şey değildi ki.
Canı yanıyor içi içine sığmıyor, yapması gerekeni yapmak istiyor ama yapamıyordu.
‘Sen benim ömrümsün, hem ödülüm, hem cezamsın,’, demişti kadına.
Gerçekten bu doğrumuydu? Evet, doğruydu. Doğruldu yapması gerekene yürüdü.
Dokundu telefona, dokunduğu aslen oydu.
Zaten bu zamana kadar bir yanı eksik değil miydi? Cesur olmalıydı, kendinden önce düşünmesi gereken şeyler vardı. Kısmeti varsa, bir gün gelip zaten sarılacaktı boynuna, zaten ağlayacaktı göğsüne başını dayayıp. Zaten söz vermişti bir kez bile olsa elini tutmadan ölmeyecekti.
Şimdi tam sırasıydı, soğutmamalıydı hırsını, biraz daha beklerse yapamayacaktı biliyordu kendini. Elinde tutup, ona dokunarak, biraz özürle karışık, yüreğini de kapatarak, kapatacaktı, onları buluşturan tek şey olan, bir daha açmamak üzere telefonunu.
Elleri üşüdü, parmakları sızladı birden,
Doğrusu bumuydu? Yoksa yapmamalı susturup vicdanını kaybetmemelimiydi yine yıllar önce olduğu gibi. İçinden tekrar, tekrar kendini ikna etmeye çalışıp, dili, ne kadar çok sevdiğini söyleyerek yüreğine.
Nerden aklına gelmişti şimdi, silmeye çalışırken aklından bir şeyleri.
‘Uyumak istemiyorum’ diye yazmıştı kadın ona bir keresinde, ‘büyü bozulmasın diye, ama uyursam da gözlerimi senin yanında açmak istiyorum. Olurmusun benim yanımda?
Kadın haklıydı, o da çok isterdi o gri gözlerine bakıp, günü onunla karşılamayı, hem kim bilir ne muhteşem olurdu, hiçbir şey yıkamazdı sanki onu, onun gözlerine bakarken.
Son kez kapattı gözlerini görmediği o güzelliğe.
Bir yanını, eksik bırakan, yaratana sığındı yine!
Ah şimdi elinde sihirli bir değneği olsaydı keşke...