only a teory
herkesin aşağı yukarı bireysel bir bilinç tanımı vardır. altbilinç, üstbilinç vs. aslında bu kelimenin bir tanımı olması düşüncelerimizi bir önyargıya doğru sürüklüyor. bilinç kesrimizi basit düşünceye doğru sadeleştirirsek şu kavramlarla karşılaşırız; beyin, sinir, nöronlar, ileti, hücre vsvs. tüm bu sayılanların ortak paydası sayısız atomun oluşturduğu moleküllerdir. şimdi, bir insan bir kaya kadar maddedir ancak bir kayadan farklı atom yapı ve dizilişlerine sahiptir. bizi canlı olduğumuzu düşünmeye iten yanılgı yine kavramlardan kaynaklanıyor. tanımı gereği canlı organizma dış ortama göre ısısal değerini ayarlayan madde türüdür. canlı yanılsaması sırf bu ayardan ileri gelmektedir. normlade birbirleriyle birleşen atom yığınları çevrenin ısısını alır ve bünyesinde bu ısı üzerinde bir işlem yapmaz. o halde soğuk hava şartlarına sahip bir mekanda bir kaya parçası soğuktur, oysa insan soğuğa karşı vücut ısısını dengelediği müddetçe yaşar. peki bizi canlı olduğumuzu düşünmemizi sağlayan bu ısı ayarlaması durumu aslında neyi gösterir. cevap oldukça basit; bildiğimiz gibi bir kayadan farklı olarak insan daha fazla karmaşık bir yapıya sahiptir. fizik basit kararlı oluşuma sahip maddeleri incelerken biyoloji karmaşık kararsız oluşuma sahip maddeleri yani organizmaları inceler. örneğin bir insan kararsız maddenin doğal seçilimle gitgide karmaşıklaşan bir ürünüdür ve sırf bu yüzden bir canlı gibi algılanır. gerçekte canlılığı oluşturacak kararlı bir molekül herzaman doğal olarak oluşmaz. yeryüzünde bir kere gerçekleşen bu olay tesadüf düşüncesine alışık olmayan kısa ömürlü biz insanalara gereğinden fazla mucizevi gelir. ancak hergün gerçekleşen pek çok olay bir canlılığın oluşması kadr tesadüf dışıdır, yine de bu olaylarla kaşılaştığımızda pek şaşırmayız. örneğin bir insana hayatı boyunca 7 defa yıldırım çarpmış olması bize pek olası gelmez ve bir insanın ömründe bu çok az bir ihtimalle gerçekleşebilirdi.( guinnes rekorlarına giren böyle bir insan var) bu çok özel bir örnek. genel bir örnek verecek olursak evrensel anlamda dünyada güneşin doğuşu tesadüfi bir canlılığın oluşması kadr güç bir ihtimaldir. aslında yaşadığımız heran, tüm hareketlerimiz canlılığın ilk oluşumunda gerekli olan ufak tesadüfün olasılığını o kadar düşürür ki bunu kabullenmeyi asla istemeyiz. oysa olanın kendisi tam anlamıyla budur; parçacıkalr da evrim geçirerek farklı molekülleri oluştururlar. bunu yapmaları için herhangi bir güce gereksinmezler ancak parçacıklar varyasyonlara sahip olduğu için bizde bir müdahele sonucu oluştukları izlenimi uyanır. çünkü hayat son derece dizayn edilmiş ve anlamı olan bir oluşum gibi durmaktadır. ancak gel gelelim bu anlam gerçekte kendi bilincimizin tasarladığı bir anlama sahiptir. dört boyutlu bir uzay-zaman mekanında maddenin huyu gereği oluşturduğu tanımsızlık; aynı tanımsızlıktan otlanacak basit bir organizmanın zamanla anlam şekillendirmesi sonucu (ki bu şekillendirme açık seçik organizmanın vejetatif hareketleri sonucunda oluşmaktadır) ortaya yoğunbir organizma- çevre ilişkisi çıkar. bilinç çevreyi arzularına göre tasarlıyorsa dış dünyanın aslında algıladığımız gibi olmadığı sonucuna varabiliriz. gerçek de budur zaten. yine de algılarımızı teğet geçen bir gerçekliğin çok farklı olduğunu söylemek cesaret işidir. aslında böyle bir gerçekliğin olduğundan bile kuşku duyulabilir. ışık temelli varlığımızı göz önüne aldığımızda ışık yerine ses dalgalarını teoride görme ihtimalimizin olduğunu bildiğimizden ortadlarda herhangi bir dalga boyunun olduğundan da kuşkuya düşmemiz anlaşılır karşılanmalı. konumuz bu değil elbette.
bilincin; canlı diye nitelediğimiz ve kanımca büyük bir yanılgı sonucu karmaşık maddelere atfetmeye çalıştığımız gerçek olma ihtimali bulunmayan bu anlamı kapsayarak nasıl günümüze geldiğine kısaca bakalım. ( veriler gerçek ve tutarlıdır)
ilk başta çok çok eski atalarımızın ters yüzmeyi öğrenen bir tür solucansı olduğunu biliyoruz. mekanın üç boyutunu algılamaya karar vermiş ve okyanusun derinliklerinde işe yarar uyarıları toplamaya çalışan maddemizin ışığa duyarlı kısımlarından bilincin çok karmaşık yapısına ulaşabilmesi için bir alt ve üst tarafa aynı zamanda bir ön ile arka tarafa sahip olması gerekiyor. ön taraf muhtemelen ışığa duyarlılığın yoğun olduğu ve av niteliğindeki şeylerin takip edileceği yer olarak diğer zararlı sistemlere oldukça uzak. çünkü ön taraf ışığı,avı ( av olarak büyük molekülleri de saydığımız gözden kaçmamalı) takip edebilme mekanizmesını geliştirirken arka taran genel kanıyla zararlıları vücuttan atma görevini üstlenecektir. evreni üç boyutuyla algılayan bir organizma kaçınılmaz olarak bir ön ve arka taraf geliştirecektir. aynı zamanda üst ve alt tarafları da geliştirirken doğal seçilimin etkisiyle bu iki zıt taraf birbirinden farklılaşacaktır. ancak doğanın oynadığı santranç müsabakasında bir kaç ufak, yaygın olmayan hamlelerde mevcut. örneğin bir deniz yıldızı süpersimetriktir. bu noktada deniz yıldızları ilgimizi çekmiyor.
ilksel karmaşıklaşmış molekül yumaklarımız anlaşılacağı üzerine vejetatif temelli bir bilincin ilkel bir temelini atmışlardı. ışığa duyarlılıkla yola çıkan bilinç temelli varlıklarımızın en iyi örnekleri günümüzde de yaşamaktadır. canlı diye nitelenemeyecek bazı denizde yaşayanlar ışığa doğru basit bir düzenekle yönelerek cansız hayatlarını devam ettirirler. onları bir tür canlı varlık olarak saymamız için tek bir neden yoktur. ancak bunun gibi maddeler etkileşimin gücüyle geçirdikleri evrim sayesinde gelişmenin genel eğilimine uyarak iradeye sahip bir bilinç yanılsamasını ortaya çıkaracak kadar ileri gidebilirler; biz insanlarda olduğu gibi. yeri gelmişken şu bahsi hiç tartışmıyorum, zaten gelişmelerden az biraz haberi olan biri bana hak verecektir; insan ya da herhangi bir bilinç geliştirmiş bir canlının iradesinden bahsedilemez. insan beyninin bazı kısımlarına uyarılar verildiğinde deneğin komplike hareketlerde bulunması bunun kanıtıdır. ya da doğal ortamından soyutlanmış bir kunduzun havuzda hayali bir set örmeye çalışması bilincin ve dolayısıyla vejetatif temelli irademizin açık birer delilleridir.
sonuç olarak bu dünyanın bir anlamı olmadığını söyleyerek bitirebiliriz. sadece dünyanın değil evren diye hayal ettiğimiz sonsuzluğun da bilincimizde oluşan bir yalancı anlamı dışında bir tür gerçekliği yoktur. atomaltı parçacıklara inildiğinde aklı karışan ve bir anlam vermekte güçlük yaşayan insan gerçek anlamsızlığın temeline indiğinin farkına varmalıdır. evrim sayesinde 3 boyuta sahip ve gözümüzün ışık yardımıyla analiz edebildiği büyüklüklerdeki nesnelerin taşıdığı anlam sadece ve sadece maddenin kurduğu düzeneği devam ettirmeye çalışma çabasıdır. bunu yaparken de doğanın evrim hamlelerinden yardım almıştır.
YORUMLAR
Canlı dediğimiz andan itibaren onda bir biliçlilk hali (en ilkel haliyle) olduğunu kabul edelim. Ama bu hal asla farkındalık anlamına gelmez. Bu farkındalığa giden yolda ilkel halleri olsun. Bu en ilkelinden bilinç evrimle öyle bir sınıra varır ki, bir zıplamayla farkındalık oluşur. Yani temel niteliklerinde bazal bir benzerlikle yola çıktığı halde bir niteliksel değişimle tamamen farklı bir hale geliryor sanki.
ilkay m.
nitemtran
Bilinç konusunda herkesin bir kendi tanımı varsa bu hapı yutmuşluğumuzun daha doğrusu onu hiç biilmediğimiz anlamına gelmez mi? İlk girişteki bilinçaltı, bilinçüstü (ben altbilinç- üstbilinç yerine böyle dersem daha iyi hissediyorum. Ayrı ayrı yazarsak Bilinç altı ve alt bilinç bende çok farklı çağrışımlar yaratıyor) girişi bilincin ortak bir tanımı olduğu fikrimden hareketle, bilinçle ilgili yemleneceğim sevinci yarattı. Fakat yazının ilerleyen bölümlerinde ortaya konulan bilinç=canlılık eşitliği, yıktı tüm beklentilerimi.
Diyelim ki konumuz bu olmasın da bilinç=farkındalık olsun? Bu soyutlama düzeyini kabul edersek, insan dışı canlılar da bilinçli midir? Değilse, hangi eşik, hangi şeyin farkındalığı sadece insanı diğerlerinden ayırır? Yoksa böyle bir şey insanın kendini kandırması, kuruntusu mudur? Yoksa yüzlerce soyutlama düzeyi tasarlayıp, yüzlerce bilinç tanımı yapıp, insan bilincini en tepeye koyup, canlı demek bilinç demektir, her canlının bir bilinci vardır ama en kralı bizim bilinç mi demeliyiz? Bunu söylediğimizde saçmalamış mı oluruz, saçmaladığımız nasıl kanıtlanabilir?
ilkay m.
yazımın saptığı konular karşısında yıkıma uğramana üzüldüm ancak birileri yıkıma uğrayacak diye yazmak istediğim şeyden taviz vermemeliyim. sıkıcı şeyler, elbette herkesin merakla okuyacağı konularda yazabilirim ancak bu da beni sıkar. sorduğun sorular hakkında düşünmek istemiyorum çünkü yazımda bu tür felsefelere kapılmadan direkt insanın tanımı gereği bir canlı olmadığını düşündüğümü parlak ifadelerle belirtmişim. canlı kümesinin içine canlı yanılsamasına neden olan her varlık giriyor. evet canlılık bir yanılsamadır.