Dizi: SENİ TANIDIM İSTANBUL/2 İSTANBUL’UN FETHİ EHL-İ KUR’AN’A NASİBTİ
Bizans surlarına, İstanbul sularından gemilerle ulaşmayı engelleyecek şekilde ve her türlü taarruza imkân tanımayacak bir plânla Haliç’in iki tarafına geçit vermez zincirler yedinci, sekizinci ve dokuzuncu asırlarda yapılan kuşatmalardan ziyade, tamamiyle Hazret-i Fatih’in (*) kuşatmasına engel teşkil ediyordu. Teki 20 cm çapında ve yarım metre boyundaki bu kırılması mümkün görünmeyen zincirlerle Bizans teselli oladursun, gemileri karadan bir gecede yüzdürerek Haliç’e inen 21 yaşındaki bir kumandan; hem dahi, hem ne güzel Osmanlı ecdadı, 37 günlük bir kuşatma sonunda Sen Romen (Topkapısı) mevkiinden girdiği Konstantinepolis’te Rabbine hamd için iki rekat şükür namazını -daha sonra şatırı olan Hafız Yusuf’un yaptırdığı ve bugün Harbi Mescidi olarak ibadete açık caminin olduğu yerde- kılan ilk Osmanlı padişahı liyakatine erişmiştir.
Bu ne güzel kumandanın Topkapı tepelerinde secdeye vardığı ve İslâm sancağının surlarda dalgalanmaya başladığı anlarda Likis Vadisi (Bayrampaşa Deresi)’nde biri yüzüne, biri de sırtına inen şiddetli iki kılıç darbesiyle can veren Kral Konstantin XI’in ordusu mahvolmuş, halkı Ayasofya Melekleri kurtaracak zannıyla oraya yığılmış ve sığınmışlardır.
Körler Ülkesi Halkedon’u kurarak MÖ 680’de bugünkü Karaköy’e yerleşen Yunanistan’dan gelme Megaralı’larla başlayan ve I. Constantinus’la (MS 324-395) Doğu Roma İmparatorluğu’na yönetim merkezliği (başkentlik) yapan İstanbul, 476’da yıkılan Batı Roma’dan sonra Doğu Roma İmparatorluğu’nun Bizans İmparatorluğu’na dönüşmesiyle bu kez Bizans başkenti olmuştur. 395 yılından itibaren çağ kapatıp çağ açan 1453’e kadar on bir asırlık bir medeniyete duçar Konstantinepolis, 1453 yılının 29 Mayıs sabahından öğle üzerine, Ayasofya Kilisesi’nin manevi kurtarıcılığı menzilinde yığıldı kaldı.
Şükür namazının hemen ardından atına atayan Hazret-i Fatih kendisini takibeden Ehl-i Kur’an ordusu ve başta sevgili Hocası Akşemsettin olmak üzere bütün Ni’me’l Ceyş’leriyle Ayasofya’ya vardı. İçinde ne kadar İslâm’a mugayir eşya varsa temizletti ve koluna girerek kendisini tazim ve taltif eden Hocası Akşemsettin’le birlikte minber tarafına yürüdü.
..Ve O’nunla İslâm Âlemi ilk kez Ayasofya’da namaz kılacaktı. Böylece 1127 sene Kilise olarak hizmet veren bu mabede 482 sene sürecek bir Cami’lik dönemi başlatılmış oldu.
Bugünkü Sultanahmet Meydanı’ndaki Hipodrom, Sultanahmet Camisi alanındaki İmparatorluk Sarayı ve çevresini süsleyen heykellerin temaşası Aya İrini’yle Ayasofya kiliselerini Osmanlı hükümranlığıyla tanıştıran, Akropolis (Topkapı Sarayı) ile Tekfur sarayı’nı Haçlı zihniyetinden arındıran Fatih-i Konstantiniyye’den Bizans halkı ne bir haksızlık, ne de bir zulüm görmedi. İnançta hür, ticarette hür bırakıldılar. Ama sadakat göstermeleri, Osmanlı’ya tâbi yaşamaları kaydıyla. Tıpkı Cenevizler’in Galata Kolonisi, anahtarlarını Fatih’e teslim ederken feth gününü bir gün bile geçirmeme hassasiyetinde oldukları gibi, olmaları kaydıyla.. Asitane’de yaşayan bütün Gayrî Müslim’lere insanlığa yakışan; İslâmiyet’in emri kul hakkına yaraşan haklar tanındı.
Sultan II. Murad Han’dan olma, Hüma Sultan’dan doğma akıllı, bilgili, âlim, Ehl-i Kur’an ve yedi dil bilen Ebu Feth Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethettikten sonraki 28 yılı, Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 bin km2’den 2 milyon 214 bin km2 toprak elde etme dönemi olmuştur. Devletini, ordusu, teşkilatı ve sanatı ile dünyanın önde gelen güçleri arasına sokan Fatih Sultan Mehmed Han, Enez ve Kefe’yi topraklarına dahil ettikten sonra Limni, İmroz, Semendirek, Taşoz, Bozcaada ve Boğdan’ı almıştır, 1458’de Mora’yı kısmen, bir yıl sonra da Sırbistan’ı tamamen zaptetmiştir. 1463 senesinde Papa’nın büyük gayretleriyle toplanan ve savaşa katılan herkesin 6 aylık, hattâ bütün günahlarının affolunacağına dair verilen ilânla yirmi devletten oluşturulan Haçlı ittifakına karşı tam on altı yıl savaşmıştır. 1463’te ise Otlukbeli Savaşı’nı kazanmıştır. Bütün bu zaferler O’nun mülkiyet üzerine elde ettikleriyle ilgilidir. Asıl en önemlisi “Fethedilemez, alınamaz!” denilen Konstantinepolis’i dahiyane bir feth plânıyla ve mükemmel seviyede techiz ettiği ordusuyla almasının ötesinde, Âli Osmaniye’nin lehçesindeki İSTANBUL’un feth beldesini, ta o günden bugüne Ehl-i Kur’an’a emanet etmiştir.
Mü’min’lerin birbirleriyle selâmlaşmalarını ve selâmı yaymalarını bize Hadis-i Şerif’iyle bildiren Nebi’ler Nebi’si Hz. Muhammed (SAV)’in iman erleriyle mücehhez Fatih’in bu beldesinde, 1453’ün 29 Mayıs’ından bu yana selâm alıp verme, tıpkı o günkü gibi hassasiyetini koruyor. Hattâ bu anlamı fevkalâde yüksek hamiyet, yetiştirilmeleri an be an kontrol atında gerçekleşen nizamî ve ahlâklı bir genç kesimin isimlerinde haddinden fazla okunmakta; “Babalarda: Fatih, oğullarda Bayezid.” “Analarda: Gülbahar, kerimelerde Gevherhan.” “Taallûkatta: Yasin, Ahmed, Muhammed, Eyyub, Veysel, Mehmed, Süleyman, Mahmud ve daha nice güzel isimlerde.”
Ki hepsinde dünkü fethin bugünkü şükrü, şükranı okunmakta..
(*) Fatih’in dört ismi: Fatih, Fatih Sultan Mehmed, Ebu Feth Sultan Mehmed Han, Fatih-i Konstantiniyye. O’ büyük insan bu dört isimle tanınır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.