delikanlı günler
Kanı deli akan, kalbi deli atan, gözleri deli bakan, yakınca deli alevler saçan, batınca en dibe batan, deli-dolu, delikanlı günler yaşamadık mı?
İlerisi, gerisi olmayan, iyimi kötümü düşünmeden, az, çok kendimizce, kendimize sakladığımız, belki üstüne yükler bindirip ağladığımız, sancısını çekerken verdiği acıdan keyif aldığımız deli-dolu aşklar yaşamadık mı? Umut beklemedik mi bizde çıkmayan candan?
Mutlu olunca bulutlara çıkılan, günü gözlerimizle aydınlatıp, gözlerimizde batırdığımız, pervasız yaşayıp geri gelsin diye beklediğimiz günler-kişiler olmadı mı?
Kahve, papatya, tarot fallarına sığınmadık mı medet beklemedik mi zaman, zaman. Önce umutsuzca herkesi her şeyi elimizin tersiyle itip sonra el uzatmadık mı biri, birileri gelip tutsun diye, ya da yalvarmadık mı için, için, usul, usul tanrıya…
Hiçbir şey yapmadan izin vermedik mi hayatın su gibi akıp gitmesine. Feryatlarımızla yeri, göğü inlettik ama yakıp yıkan zamana söz geçirebildik mi? Ağlamadık mı salya, sümük hayal kırıklığından, üzerimizde kalan kirli ellerin lekelerini temizleyebilmek için hapsetmedik mi kendimize kendimizi! Okyanusta kurtulup bazen, boğulmadık mı bir yudum suda, kesilmedi mi nefesimiz! Gücümüzün yettiği yer dediğimiz yer, bazen bir nefes uzağımızda, bazende ufuk çizgisi kadar yakınımızdaydı da biz mi görmedik, göremedik. Hoş’luk ile boş’luğu karıştırıp nahoşluk yaratan içimizden değimliydi?
Kafa tutabildik mi hayatın acımasızlığına?
Karşı koyabildik mi sessizliğin imdadına?
Katılabildik mi deli-dolu yaşamlara?
Burun kıvırmadık mı bizim gibi düşünmeyenlere?
Kendimiz seçmedik mi bağımlılığı özgür olmak yerine?
Ah şimdi elimde, sihirli bir değneğim olsaydı keşke…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.