Toprak Beşikli Hayat
“Gül”ü gül yapan sen,bağımızı güldüren sen..kıyamete kadar rahmetini indirmede fedakarlık tulumlarını esirgemeyecek olan da sen..
Buna yağmur dedirtmiştin bizlere..yağmurlarla sevinmiş ve şiirimize nakarat saykalı çalmıştık.
Bin bir ab-ı hayat hikâyesinin ana kahramanı rolünde hep tâc olmuştun.
Çiçeklerle ellerimize estetik yağmış ve biz onlarla sevgiyi tadar olmuştuk.Sekans oluşturmuşlardı adeta:leylak,fesleğen,hanımeli,haseki küpesi,karanfil,gül..yazmada rehavete kapılamayacak kadar mebzul bulunan bu bahçemsi havanın şaheseri olan sen.
Sevda sarkacının bırakılmaması ve insana kalbin emanet edilmesi “gül” ile ispatlanmıştı.İspatın ise noteriydi bu mücessem esinti.
Çiçekler köklerini sana bırakıyor,seninle bize rehber olmaya çalışırcasına hayatlarını feda ediyorlardı.Kök ile bağlanma dilde altın pelesenk olmuştu.Hayatın heyulasında da bu imbik vardı.Tutunmak ve tutulmak,söyleyecek söz bulabilmek.Hayatı tam ucundan ve zirvesinden yakalayabilmek.
Toprak tevazusu diyelim biz bu hadiseye kelimeden ötürü.Sayısı kesret olan minarele mukabil,sayısız duyguyu damıtan toprağın kutsi yeri de inkar edilemiyordu her mevsimde.Belki de avazın çıkamadığı kadar bakabilme buydu ruhun dilinde.
Bahar tılsımının anahtarı vardı elinde sicim sicim.Bakraç bakraç sunuyordu bize bu muştunun birsamından uzak demetinde.Taze bir hediye vermenin heyecanı bu şekilde atardı nabız nabız.Bahar bu şekilde dile getirilirdi dilim dilim.
Seyyal yılkı koşuşturmacası,bir kalemsiz betimleme ve kirpiksiz gözyaşı saltanatıydı bu.Güneşin telvesinde pürüz olmaz,rüzgâr süreli misafirliğini aşkeder ve toprak kendi ketum derinliğini seyran ederdi.
Beyaz bir kefenin mahşere sunulması,mahşerde gerçek mülakatın yapılması ne enfes vetireydi.Makber dostluğunun badireleri çok olsa da,bir göz hatırına çok gözler feda edilebilirdi.Diğerkamlık süsüydü,takısıydı mermer bakışının.Çoğu mevtanın mermerinde lahuti bir ibare olarak yer alan “ruhuna fâtiha” yazısı,bir açılışın retinasıydı.Gözler sende,gönüller nirengi dallarda.
Müfit dallarda mutat anaforlar olamaz.Evcil hasreti vardır ney’in toprağında.Gurbet yalnızlığı değil kurbet yalazı,belki de kudüm şerbeti içmektir çöl sıcaklığında,çöllerde.Fırtına görmeyen ikindilerin ne hazin serenatı yankılardı defne tepelerini.Müebbet yiyen aşk kestanesiydi balını toprağa akıtan.Tıklım tıklım samimiyet kokan lalezârın çiğnendiği adımlardı asil toprak.
Şehidin gül şehadeti ebedi noktaydı.Bir imzaydı sunulan bağrına.Temiz nakışlar halinde sekerât talihsizliği yaşayan dünyanın acı tebessümüydü.Bir dehlize girme haykırış değildi fakat,topraksız kalma hayattan derdest edilmeydi.Ölüm derdest edilme değil,toprağın vefâsı eşliğinde büyük buluşmaya hazır olmaydı.
Ey, basmaya bazen hicap ettiğim zemin!
Salkımlarında duruyor hep büyük yemin.
Küçükken kanayan yaramdan dökülen katrecik,şimdi gözümden süzülmeyi arzulayan seylap oldu.Acı çekmeden gözyaşı dökebilmekti toprağı sarsmayan.Engel de olunamıyor gidişata,toprağın gözü kapanamıyor.Kepenk olamıyoruz kaosa,topraktan aldığı merhameti yansıtamayanlara.Toprak sessizliği içimizi dağlıyor olsa da biz hala kalabalığın romanını terennüm ediyoruz.
Vardır bir kısmeti yağan yağmurların,düşen yıldırımın.Boşa gitmeyen hayallerime denk,pranga dallarda bülbül ıstırabı toprağa emanet.Havale etmek bile içimden gelmiyor,içime nigehbân olan kıpırtımla.Emaneti kucaklayan adaydı varlık semasında.Semadan uzak olmayan toprak bize ne kadar yakın.Hâlâ sevinmeyecek miyiz?
Silinmeyen imza vardı adımlanmadığın her gölgede.Gölgeler sana ne kadar yakın olsa da,sen seni sevenlerle yaşayacaksın.Bülbülün güle serenatı,çölün Mısır melikine hasreti hep aynı toprakta yeşermiş tohumlardı.Tohumdu bu dünyada olan her varlık,tohumu şenlendiren ve mevsimi gelince elbise giydiren sendin.Elbise alan da sen.Dünyada öğretmiştin bizlere alış verişi.
Ey,kaybedecek damlası olmayanlar!Damlayı yağmur izinli toprakta arayın.Kahve renginde bir temizlik ve bu temizliğe komşu bir dilekçe.Yazılar hayata,hayat toprağa emanet.
Bir bebek ağlamasıdır anneyi kaldıran.Bir filiz ağlamasıdır yağmuru çağıran.Bir kalem sancısıdır kelimeleri dize getiren.Bir kalp tebessümüdür dosta kavuşturan.Bir hayat hecelemesidir toprağın varlığını sezdiren.Gecekondu kirpikler uğramaz nazar bakışlarına.Bu ev yıkılmaz toprağa bağlı,toprakla akan..
Bir gün ben de öleceğim,her can gibi canıyla bağlanan.Canım canınla kaynaşacak ve canlar konuşacak.Canlar sevdiği ile beraberdir.Bu parolayla yürüyeceğim o koridorda.Açtığın o koridorların serinliğini bizlere hissettirmeye çalışıyorsun biliyorum.Geliyorum,geliyoruz…
Gürsel ÇOPUR