- 1017 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
YAZARLAR KIRAATHANESİ!
İçindeki volkanın bir türlü önüne geçemiyordu. Küçüklüğünden itibaren her işe girip çıkmasına rağmen, onun duyguları bambaşka bir istek için yanıp tutuşmaktaydı.
Romanların, öykülerin gizemli dünyasındaki kahramanların karakterleri ile özdeşleşmek, onların içsel dünyalarında gezinmek mutlu olmasına yetip de artıyordu bile.Daha on iki yaşındayken Daniol Defo’nun Robinson Croze’sini defalarca okumuştu.Kendisini kahramanın yerine koyuyor,onun yaşam tarzına özeniyordu.O yılın okul tatilinde dedesinin köyüne gider gitmez,üzüm bağlarını beklemek bahanesiyle,dayısına yaptırdığı sayvanı(kulübe) mekan tutmuş,evin karabaşını da zorla kendisine arkadaş edinmişti.Dedesinin çift kırma tüfeği,sayvanda yanı başında asılıydı.
Bu kısacık tatil macerasında doğayla iç içe yaşamanın zorluk ve güzelliklerini beraberce içine sindiriyordu. Üzüm bağlarında kaplumbağaların ilginç sevişme sahnelerini dakikalarca izlemeden edemezdi. Birbirlerine “tok,tok” diye vurularken sevişmenin ilginç sesi kulaklarına kazınırdı.
Ağustos böceklerinin gece çıkarmış oldukları kesik kesik ince sesler, ışık böceklerinin parlayan ışıltıları, arada bir karabaşın tedirgin uluması,ona;gecelerin de korkusuz olmadığının izlemini edindiriyordu,yavaş yavaş.
Böylece doğayla barışıklığı çok erkenden başlamış,tek başına bir şeyler kazanmanın muştusuyla özgüvenini kazanıyordu.Kazandı da!.
Yıllar geçtikçe, yaşam şartlarının acımasız fırtınaları, onu sağa sola savuruyordu.Her savruluşunda yere yıkılmasına rağmen ayağa kalkmasını başarabiliyordu.
Yaptığı bütün işlerde; terzilik, lokantacılık çıraklığı, inşaat ve fındık işçiliklerinde değişik insan tiplemeleri ile içli-dışlı oluyor,onların yaşamlarını inceliyordu.İnsanların riyakarlıklarını,her türlü sahtekarlığı buralarda öğrense de yine de onlardan kopamıyordu.
Yaradılışındaki özellik, özgür olmaktı. Yalakalık yapmayı başkalarının şemsiyesi altına girmeyi hiç sevmezdi. Bu zamana dek tırnakları ile kazıyarak gelmiş, her şeyi bileğinin gücüyle kotarmıştı.Her zaman yalnız kalmasına rağmen kimselere boyun eğmemiş ve dik durmasını yeğlemişti.
Olan oldu! Son rüzgarlar onu, paçavra gibi pazarların içerisine kaldırıp attı. Her ortama girip çıktığı için “pazarları” yadırgamadı.Biraz zorlansa da hemen uyum sağladı.Buraların kuralları ise tamamen farklıydı.Bir sürü yalaka ve menfaat düşkünü insan ile yüz yüze geldi.Kimseye yine boyun eğmedi.Bu özelliği,kendisine pahalıya patladı.Önce zabıtalar saldırdı.Yılmadı.Onlarla mahkemelik olacak kadar yasal prosedürleri uygulamaya çalıştı.Peşinden mafya,saldırdı.Yine yılmadı.Kafası gözü kırılmasına rağmen biyonik adam gibi kırılan parçalarından yeniden doğdu.Pek kısa zamanda herkesin gizlice gıpta ettiği “korkusuz” oldu.
Zaman zaman bohem yaşamı içinde bulunduğu anlarda dolu dizgin yaşadı.Pavyonlar ve genelevleri,vaz geçemediği mekanıydı,o zamanlar!.Oralardaki kadınların çaresizlikleri,yüreğinde derin izler bırakıyordu.O zavallıları,dışarıdaki hain şatafatlı yaşamın tuzaklarında posası çıkarılıp atılmış birer zavallılar olarak görüyordu.Gözyaşlarını,sadakati,sevgiyi,aşkın kralını hep o kadınlardan öğrendi.Orospuların,fahişelerin her çığlık atışlarında dışarıda saltanat süren şiş göbekli para babalarının kirli emellerine isyan çığlıkları olarak değerlendiriyordu!
Okumaktan ve yazmaktan hiçbir zaman kopamadı. Şartların namüsait olması bile;onu bu tutkusundan caydıramadı.Çok geçmeden birkaç internet sitede yazmaya başladı.Kendisini kısa sürede dostlarının desteği ile geliştirmesini bildi.Hiç bir zaman nankör olmadı,ama doğrular için de en sevdiği dostuna bile taviz vermedi.Pazarlarda yazıp,çiziyor;akşam eve gelir gelmez internetin başına geçiyordu.Bazen sabaha dek yatak yerine oturduğu koltukta uyuduğu oluyordu.
Zaman geçtikçe bu sitelerin atmosferinin de farklı olduğunu sezinlemeye başladı. Farklı gruplar farklı şekilde birbirleriyle kontak kuruyorlardı.
Bir gün “Yazarlar kıraathanesinin” yeni açıldığını duydu.Ne yapıp yapıp,oraya gidecek oranın atmosferini içine sindirecekti.
Öyle de yaptı. O gün çadırını açmadı. Arabasını parka çekip evden ayrıldı.Adresi bulmakta biraz zorlansa da sonuçta “yazarlar kıraathanesi” levhası karşısındaydı.
İçeriye girdiğinde yüreğindeki gizemli bir sevinç, çetrefilli yaşamı yazan elit insanlarla karşılaşacağının mutluluğunun sinyallerini veriyordu adeta.Ürkek bir şekilde etrafa göz gezdirdi.Bakışları, masalarda grup oluşturmuş yazar dostlarının üzerlerine kaydı.Her grup,kendi dünyalarına çekilmişlerdi.Hiç kimse,onun içeriye girdiğini fark etmedi.İçerde izbe bir köşede duran boş sandalyeye sessizce geçip oturdu.Bir kez daha etrafa göz gezdirdi.Her grup,kendi aralarında kafa kafaya vermişlerdi.
Oturduğu yerden salona açık bölmesindeki yerde beliren kargaşaya gözleri odaklandı. Anlam veremedi.Dikkatini yoğunlaştırdı.Birisi,eline geçirdiği mikrofonda sürekli şiir okuyordu.Şiirin sayfaları,bitmek bilmiyordu.Şiir okumak için sırasını bekleyenler ise sabırsızlıktan tırnaklarını kemiriyorlardı.Bazıları ise mikrofonu bir an evvel kapmanın yarışıyla çişleri geldiği halde tuvalete gitmemek için hoplayıp zıplıyorlardı.Bir ara şiir okuyan şairin(!) dalgınlığından yararlanıp eline mikrofonu geçiren bayan şaire,yerlerde yatarak “ off ana! Dost! Dost!” seslenişleri içerisinde yerlerde yuvarlanıp duruyordu.
Yanına gelen garsonun:
- Ne içersiniz ağabey? Seslenişi ile irkildi.
- Çay!Bu yazarlar kıraathanesinin görünümü hep böylemidir? Diye soramadan edemedi.
- Bu ne ki ağabey!Bugün en sakin günlerinden!..
Şekersiz çayını yudumlamaya çalışırken; meraklı bakışları, bu seferde masalardaki gruplara kaydı.
Tam karşısında göbeğini kaşıyıp duran tombik biri ,mizahi eleştirilerini yaptıkça;kendisine bağlı olan grup,sırıtıp duruyor,alkışlarla pohpohluyorlardı:”Çok güzel ağabey,sizin yorumlarınızın hastasıyız.Sanki destan yazıyorsun ağabey.”
Çam yarması gibi görünümüyle, içinden kıs kıs;” ulan kerizler,şöhret olmanın yolu benim yorumlarımdan geçer diye içsel duygularla gülümsüyordu.Etrafındaki yalaka grup, sen bizi tek şöhret yap da” dercesine ağzının içerisine giriyorlardı adeta.
Çayından bir fırt daha çekti.Ayağa kalktı.Elinde bardak,gruplar arasında zehir hafiye gibi dolaşmaya başladı.Hiç kimse, yine onu fark edememişlerdi.
Yandaki gruba gözleri takıldı. Genç bir bayanın konuşmaları karşısında korkmalarına rağmen el pençe durmuşlar,gözlerini ondan ayırmıyorlardı.Üstüne üstlük; “ sen bir tanesin;eksiğimizi, gediğimizi söylemeye devam et.Suratımıza şamar gibi vur ki,gafletten uyanalım!”
Grubun lideri genç bayan:
“-Ulan sizleri yola getirecem getirmesine amma yüzme bilmiyorsunuz.Başıma bela olacaksınız.Ben Karadeniz uşağıyım,kendine güvenen peşimden gelsin yoksa Karadeniz’in azgın dalgaları hepinizi yutacak da!
Elindeki çayını yudumlamaya devam ederken,bu genç bayanın hırsından bir şey anlayamadı doğrusu.
Garson’un:
- Çayını tazeleyem mi ağabey? Sözleri ile kendini toparladı biraz.
Şimdi başka bir grubun yanındaydı,zehir hafiye gibi.Bu grubunda lideri bayandı.Siteye yeni gelmiş olmasına rağmen büyük taraftar toplamayı başarmıştı.
Kadın:
“- Roman ve öykü yazma teknikleri üzerinde ahkam kesiyordu. Konuşması bitmek bilmiyordu.etrafındaki yalakalar: “- efendim,sizlere öykümü göndermiştim.Sizce benden yazar olur mu?
“- Olur olmasına amma ; benim doktrin gibi emirlerime aynen uymanız lazım!”
Başka bir grup kendi aralarında ağlayıp sızlanıyorlardı.
“-Ben niye yazıma “böcek”,”kurdele” alamadım?” diye.
Ara sıra yan masalardan kendilerine doğru sakız fırlatıyorlar “Alın size böcek yerine sakız, çömezler!Sakızı kapan şanslı kişi ise “ Eh ne yapalım!Buna da razıyız” dercesine ağzında sakızı patlatıp duruyordu.
Tekrar geldi, sandalyesine oturdu. Yığılıp kalmıştı sanki. Tam çekip gitmeye karar vermişti ki sol dipteki masadan gelen cıvıl cıvıl gelen seslerle o tarafa doğru yöneldi. Masaya yanaştığında şaşırıp kalmıştı.Herkes,kapris yapmadan bazı şeyleri ortak noktada paylaşıyordu.Üzerlerindeki libaslar,gerçek mesleklerini ele veriyordu.
Aşçı, terzi , inşaat iççisi,emlakçi,omzunda papağanla gelen kuş satıcısı,mutfak önlüğü ile gelen dul bayanlar,yetim kızlar toplanmışlardı.
Dikkatini o masaya odaklandırdı. Masaya iyiden iyiye yanaştı.Aşçı kadın,yaptığı yemek tariflerini;terzi,konfeksiyon çıktığından beri sinek avladığından;inşaatçı,sigortasız çalışmaktan;emlakçi,”toki”ler çıktığından beri işlerinin kötü gittiğinden,dul kadın önündeki mutfak önlüyle tek yaşamanın risklerinden anlatıp duruyorlardı.Kimse kimseyi üzmüyordu.
Bu yazarlar grubunu kendisine oldukça yakın buldu.Artık sevinçliydi.Oturacağı grubu seçmişti.
- Selam arkadaşlar! Beni de aranıza kabul eder misiniz?
Hepsi birden ayağa kalkıp saygıyla eğildiler,yer gösterdiler.
- Biz zaten seni tanımaktayız.Sen de bizim gibi halktan birisin.Pazarcıların yüz akısın!Canımız,ciğerimizsin.Bizler de seni bekliyorduk zaten.Hoş geldin aramıza “korkusuz yazar!”
Kıraathanedeki, gerçek yerini bulduğuna çok sevindi. Bundan sonraki gelmelerinde o gruptan hiç ayrılmadı.
Bitti.
YORUMLAR
değerli ayhan bey,
sizin yanıtınızdan sonra geriye dönük sitedeki yorumlarıma baktım "yetmiş kişi"ye yorum yazmışım. yorum yazdıklarımın içinde yorumu beğenmeyen ve rahatsız olanlar sadece "üç kişi."
bunlardan ilki sizsiniz. doğal hakkınız tabii yazılanı beğenip beğenmemek, anlayış gösterdim,size yorum yazmayı bıraktım. sonra eren bey ima etti hafifçe. eren beye de yazmadım bir daha. zira sizlere hala yazmaya devam etsem sadece yalan söylemem gerekecekti.
son olarak sevgi hanım rahatsızlığını belirtti. tepkisi biraz yoğun ve farklı oldu onun da. "kıskançlık" gibi bir durumu gündeme getirdi. yorumumu silebileceğimi söyledim ona ve anlaştık özür dileyip yorumu sildim. bu da onun en doğal hakkıydı. mesele yok yani.
şimdi ayhan bey size ne oluyor da karanlıklara bırakılmış bir çocuk gibi bağıra bağıra, çağıra çağıra "yorum yazma" diyorsunuz, yorumlarımdan memnun kalan "altmış yedi" arkadaşımızın düşüncelerini gözardı etme hakkını kendinizde buluyorsunuz ve üstüne üstlük onlara "yalaka" diiyorsunuz?
kabadayı edebiyatı ve ezilmiş edebiyatı yaparak bir tür baskı oluşturup tahtınızı mı korumaya çalışıyorsunuz?
burada herkesin bir mesleği var. meslek meslektir. pazarcı, manav, muhasrebeci, öğretmen, doktor. hiç fark etmez. burada ortak buluşulan nokta "edebiyat."
nedir bu her satır arasında "pazarcıyım, pazarcıyım!" diye çığlık atmak.
sonra herkesin kabadayılığı kendine. aynı memleketli olduğumuzdan ikimiz de biliriz en kabadayı sandıklarımızın köşeye sıkışınca ne kadar yerlerde süründüğünü.
edebiyat kaba kuvvetin teşhir edildiği bir alan değil. edebiyat kalemin gücünün konuştuğu bir alan.
"benim ismim belli." yaptığım yorumlar da belli. "kimsenin tarafını tutmayacağıma ve gerçek bir yorum yapacağıma" göre sitedeki arkadaşlarımdan yorumumu istemeyenler doğrudan beni yasaklayabilirler.
eğer burada yazmaya devam edersem ki öyle de görünüyor, gürültüye, kabadayılığa, maskeleri düşenlerin ve tahtları sarsılanların saldırganlığına pirim verecek değilim. aynı şekilde yorumlarımı yapmaya devam edeceğim.
taraf tutma meselesine gelince, ne kadar taraf tutmadığınız ortada fakat benim bir tarafa ihtiyacım yok. desteğe de ihtiyacım yok. sadece medeni ortamda insanlar kendi üstlerine düşenle ilgilensinler, sitenin fedaisi olmayı bıraksınlar, benimle gerçek bir sorunları olunca da karşıma geçsinler doğrudan saygı çerçevesi içinde düşündüklerini ifade etsinler yeter.
sitede kuralları kim belirliyor siz mi belirliyorsunuz ki, "yorumlarınızı ya mesaj yoluyla yazın ya foruma yazın," diye şart koşuyorsunuz? yorumlarımı yazıların altına yazmamda hiçbir mahsur görmüyorum. arkadaşlarımızın çoğunun hatta tepki veren sizlerin bile yorumumu takip ettiğinizi biliyorum.
lütfen sitenin ya da bir grubun sözcüsü olmayı bunu da ezilmiş edebiyatına tutunarak yapmayı bırakın. benimle olan iletişiminizde doğrudan ikimizin arasındaki meseleler üstünde yorum yapın. aksi halde gerek kendinizi ifade ediş biçiminizden gerekse başkalarının sözcülüğüne soyunmanızdan size olan saygımı kaybedeceğim.
zira bu meselenin sizinle hiçbir ilgisi yok ve üstüne üstlük size yapılmış herhangi bir yorum da yok...
erbaa kabadayısından(!) selamlar..
lidya tarafından 6/29/2010 10:05:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
ayhansarıkaya
lidya
ne yani, yoksa siz bu erbaa kabadayısını gözünüze kıstırmıyor musunuz?
neyse ayhan bey siz de beni güldürdünüz. hem de öyle böyle değil, epeyce..
selamlar..
ayhansarıkaya
Sevgilerimle...
ben orada yoktum öyle birini de görmedim....
hep okurum seni üstadım, ve Aysu dan sonra ayrı bir yeriniz var bende.........
kaç zamandır tatsızlıklar yüzünden siteye girmek içimden gelmiyor..
bu gün bir kaçamak yaptım şahane yazını okudum...
bence on yılın yazısıdır günün değil...on yıllık kurdela takılsın
bir baktım senin yazın site sakinlerini öylesine en küçük ortaklıklarda buluşturmuş ki
sana ve sarıkaya ailesine bir kez daha muhabbet duymaktan kendimi alamadı...
birkaç zam duyduğum huzursuszluk üstüne yazdığım dizeleri ekleyip sayfandan ve siteden çıkış yapacağım
yazmıştım ama tatsızlık olsun diye yayınlamamıştım...sayfana yorum olarak bırakıyorum..
Hepimiz çok iyi okuruz yazarız
Hepimiz ustayız her şeye kızarız
Klişe konuyla kafayı bozarız
Bizce önemlidir kurdele takınmak
Başkası takınca anında yakınmak
Bazen noktalara takılır kalırız
Tek eksik virgülü anında buluruz
Eleştiri diye yerlere vururuz
Bizce önemlidir eleştiri yapmak
Eleştirirken de yerlere vurmak
Önce tebrik eder başarı dileriz
Kuralla konuyu ikiye böleriz
Sonra yazdığımız yorumu sileriz
Bizce önemlidir suyu bulandırmak
Eleştirirken de ortam sulandırmak
Ben iyi bilirim karşı gelme bana
Konu özgün olmuş dikkat et imlana
Bu yazıyla böcük konarsa sayfana
seçici kurulu anında yakarız
defteri ortadan ikiye yırtarız
Derdimiz düzeltmek kıskançlık bilmeyiz
Moral bozmak için sayfaya girmeyiz
Kavgayı başlatıp sonrada gülmeyiz
Bizce önemlidir liste başı olmak
Kendi sayfamızda gözü şaşı olmak
Bunlar yakışmıyor bize arkadaşlar
Sevgi büyütelim gül yüzlü gardalşar
Öfkeyle uyanmasın yerlerinden taşlar
Nihayet gidecek yerimiz bellidir
Aşığın sazı hem telsiz hem tellidir
fakir baykurtun kaplumbağalarını görmek isterim
cuma ve cruze hiç cazip değil bence
ama servatesin don kişotu olmaya hazırım seninle.
her dem saygı ve sevgimle
can aysu kızımızın gözlerinden öpüyorum...
birde aklımda kalmış bir tekerleme yazayım
kim söyleye kim dinleye
aman yol çıkmasın hülleye
Ahmet ÖRNEK tarafından 6/29/2010 3:28:02 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ahmet ÖRNEK tarafından 6/29/2010 3:30:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Ayhan Bey, tabiri caizse kaş yapayım derken katarakt ameliyatı yapmak, bu olsa gerek. Bırrravo yani.
Her ortama girip çıkan Ayhan Bey, ne iş olsa yapan Ayhan bey, kaplumbağa röntgencisi Ayhan bey, Robinson’un Cuma’sı Ayhan bey, pazarcıların ikiyüz(!) akı, canı, ciğeri, dalağı, on iki parmak bağırsağı Ayhan bey, sen neymişsin Ayhan AĞAbeeyyyy. Bak peşin söyleyeyim bütün bu meziyetlerle sen o masaya, o masadakilere fazla ağır gelirsin, yol yakınken gel aramıza dön.
“içindeki volkanın bir türlü önüne geçemiyordu” şeklinde öyle bir giriş yaptınız ki, göbek adınız “Volkan” mı diyesim geldi. “yola getirici”, “ahkâm kesici”, “böcek için ağlayıcı” “göbeğini kaşıyıp duran, çam yarması tombik biri” şeklinde yaptığınız istihzalarla şirinlik çıtasını bayağı, bayağı yükseltirken samimi olarak niyetinizi çözmeye çalışıyorum. Mesaj, deşarj, kızgınlık, bunama, şöhret, kompleks bütün bunlar aklımdan geçmedi değil, yemin olsun. Lakin her ne olursa olsun Ayhan Bey seviye çıtasını bel altı hizalarına düşürmemesi lazımdı, yoksa şimdiye kadar bize “babacanlık” adına takiye mi yapıyordu
Saydığınız kreasyondan bir tek “içsel duygularla gülüşlü, göbeğini kaşıyan, çam yarması, hafif tombik adam” libasını bir giyeyim dedim hele. Ebatlar uyuyor boy 1,78 kilo 125, yalnız paçalardan kısa geldi, omuzlardan biraz sıktı bilesin.
Yahu diyorum saygıdeğer Ayhan Bey şimdiye kadar talkımı ele verirken bu yazısıyla Meram bağlarını tarumar etmiş olmuyor mu? Vah ki vah
Sürçi lisan ettimse affolmaya !
Selamlar
ayhansarıkaya
Sevgilerimle...
Ağyar
[Tam karşısında göbeğini kaşıyıp duran tombik biri ,mizahi eleştirilerini yaptıkça;kendisine bağlı olan grup,sırıtıp duruyor,alkışlarla pohpohluyorlardı:”Çok güzel ağabey,sizin yorumlarınızın hastasıyız.Sanki destan yazıyorsun ağabey.”
Çam yarması gibi görünümüyle, içinden kıs kıs;” ulan kerizler,şöhret olmanın yolu benim yorumlarımdan geçer diye içsel duygularla gülümsüyordu.Etrafındaki yalaka grup, sen bizi tek şöhret yap da” dercesine ağzının içerisine giriyorlardı adeta.]
ve SIVAMAK
[Ağyar'yarcığım,seni iyi kızdırmışım ha.Neyse Karadeniz uşağı kin gütmez.Hemen barışırız de mi?
Sevgilerimle...]
İki tane necis kelime bu kadar peşi sıra bu kadar güzel ifade edilebilirdi. Bırrrrravo.
Yukarıda ne güzel kendinizi ele vermişsiniz, ben buyum arkadaş diyerek
Meşhur bir deyiş vardır “özrü kabahatinden büyük” diye. Şayet özür dilese idiniz veya ima etseydiniz bu deyiş cevabi yazınıza tam uyacaktı, Heyhat, ortada özür mözür hak getire, pişkinliğin bu kadarı pes. Aman ha özür dilersem küçülürüm diye korkmanıza da hiç lüzum yoktu. Zatı âlinizi belki yaş olarak değil, ama karakter ve kamiliyet seviyesi olarak bir basamak daha yukarılara çıkarırdı(m)k gözüm(üz)de.
Al başına çal diyorsun nerdeyse, öyle bir tok gözlülük ki, maşallah, buna bile itibar etmiyorsunuz. Hala işin H2O kısmındasınız.
Vallahi dişlerim 29 tane olsa da, boğazım dokuz boğum.
Başkalarının yaptığı gibi öyle yasaklı listesi gibi çocukça, kompleks kokan bir eyleme kalkışmayacağım, lakin sizi “size hayırlı tıraşlar” listemin başına ekleyeceğimden emin olabilirsiniz. Dört beş tane daha kafa denginiz arkadaş var orada hiç yalnızlık çekmezsiniz, merak etmeyin
sAlamlar
ayhansarıkaya
UMARIM BENİ ANLARSINIZ!
SİZE SEVGİLERİM SONSUZ...
"Yandaki gruba gözleri takıldı. Genç bir bayanın konuşmaları karşısında korkmalarına rağmen el pençe durmuşlar,gözlerini ondan ayırmıyorlardı.Üstüne üstlük; “ sen bir tanesin;eksiğimizi, gediğimizi söylemeye devam et.Suratımıza şamar gibi vur ki,gafletten uyanalım!”
Grubun lideri genç bayan:
“-Ulan sizleri yola getirecem getirmesine amma yüzme bilmiyorsunuz.Başıma bela olacaksınız.Ben Karadeniz uşağıyım,kendine güvenen peşimden gelsin yoksa Karadeniz’in azgın dalgaları hepinizi yutacak da! "
"Elindeki çayını yudumlamaya devam ederken,bu genç bayanın hırsından bir şey anlayamadı doğrusu"
Bunları yazdığınıza inanamıyorum şu anda. Karadenizli ahkam kesen benim galiba...Ama neden gülemedim bilmiyorum. Benim herhangi bir grubum yok. Ben kimsenin kendinden olmasını isteyeceği bir tip değilim çünkü. İyiye hatta iyiyi olamayana dahi iyi dediğim, gerçekten kötü olana kötü dediğim için grup lideri mi oldum. Basit bir eşletiryle konuyu taaa nerelere çekip getirdiniz, siz ve bazıları...Öyle ya, eleştirdiğimiz insan sizin dostunuzdu, unuttum...
Bir haftadır aynı şeyleri okuyup yazmaktan gına geldi...Ama bu grup liderliği işi çok kafama takıldı. Bir kişi dışında kimsede msn adresim yoktur. Kimseyle çay kahve ya da başka türlü bir içecek içmedim. Sitedekiler içinde bir tek sizinle tanışma fırsatım oldu. Hergün yazı ya da şiir asmam. Çok okunmak adına politik davranmam. Hergün milelte yorum yazmam. Kimseyi pohpohlamam. Nasıl lider oldum hala şaşıyorum. İlahi adalet demekki.
Neyse, herkesi kendi haline bırakıyorum. Çünkü artık hiç birinizi anlayamıyorum...Kusura bakmayın, anlayamıyorum. Oysa eskiden böyle değildi burası... Adım kullanılarak iyi reklam yapıldı son bir kaç gündür. Ama sizden bekler miydim, bilmiyorum artık.
10 PUAN, YÜREĞİNİZE KALEMİNİZE SAĞLIK!
ayhansarıkaya
Dediğim gibi yorumlarda anlaaşamıyoruz.Neyse lafı uzatmayayım.Pek yakında yanındayım.Mesaiye erken gel ha.
Sevgilerimle kardeşim.Sen özellikle lazımsın bu siteye...
selamlar...
Aynur Engindeniz
Af dilemek ne kelime. Ben hepinizin küçüğüyüm ya, dilediğinizi söyleyebilirsiniz. Üstelik ben hiç kimsenin bir yerlere gelmesine yardımcı olmadım. Sanki ben bir yerdeymişim gibi...Sanki ben tamam olmuşum gibi, sanki ben kusursuzmuşum gibi.
Derdim kendimle...Kimseye yorum yazmayacağım artık. Eşeltiri de yapmayacağım.
geleceğin zaman haberim olsun. Erken gelirim o zaman. Her zaman yerimde olamıyorum.
Yorumlarda anlaşmamıza gerek var mı bilmiyorum. Anlaşırsak eğer, asıl gruplaşma o olur.
dediğim gibi, kimseye doğrularımı yutturmaya çalışmıyorum. Ama bende de göz var, miyop ama yazının hasından anlayan...O yüzden kimse havalanmasın. Bu da herkese genel ve son yorumum...
Ben diğerleri gibi yılıp gitmeyeceğim. Kimse için burda değilim ki, kimse yüzünden gideyim. sadece, herkesi bol kolestrollü yorumlarla başbaşa bırakıyorum. Zira benim tansiyonum var, almayayım...
Sevgilerimle...
ayhansarıkaya
Ayhan Bey, galiba benim payıma da sakız düştü. Dünden beri çiğneyip duruyorum. Anladım ki, benden ne şair, ne de yazar olacak. Ben sakızımı çiğnemeye devam edeyim:)))
Güzel bir yazıydı. Şahsen ben okurken gülmekten kırıldım. Niye yazdığının ne önemi var. Beni güldürmesi bana yetti ve 10 puanımı verdim.
Tebrikler pazarcı dost.
ayhansarıkaya
Selamlar...
Aysel AKSÜMER tarafından 5/9/2011 10:13:43 AM zamanında düzenlenmiştir.
ayhansarıkaya
Aysel AKSÜMER
Teşekkür ederim içten yorumunuz için. Küsmedim sadece incindim o da size çok değer verdiğim için..
Saygı ve selamlarımla..
sağolasın ayhan bey:) sayenizde bir öykü karekteri bile oldum:) ilk şöhretim bu benim. hadi kendimi tanıdım aynur hanımı da tanıdım. bu göbekli şöhreti elinde tutan adam kim? bir de şu böcek için ağlayan? doğrusu çıkaramadım:))
birşey söyleyim hırsla kalkmışsınız ama iyi öykü çıkmış. bu öykü günün yazısı seçilirse bizim de payımız var yani.
bir de şu bana öykü gönderenler. ben bana gelenden çok öykü gönderiyorum başka birilerine. ne var bunda gayet normal.
birşey daha "arkadaşım" dediğim herkes ki siz de onlardan birisiniz "yalaka" kelimesini haketmiyor. lütfen mümkünse çoğu sizin de yakın arkadaşınız olan bu kişiler için yazdığınız bu ifadeyi siler misiniz?
ikincisi ben bir otorite değilim fakat siz hiç eleştiri almadığınızdan belki dozu fazla geldi. kiitaplarınızı ya da öykülerinizi yayınlatmak için bir yayınevine başvurunca bunun ne demek olduğunu anlarsınız.
sitede bir taraftarım mı var? hiç farketmedim. en yakın taraftarım olan kişi sizsiniz. aynı memleketin çocuklarıyız. sonuç ortada.
niçin adımı geçirdiniz anlamadım. siz zaten ilk yorumumda yasaklamıştınız beni ve ben size yorum yapmayı bırakmıştım.
neyse olan oldu, burası özgür bir alan hakaret içermedikten sonra yazbilirsiniz. yalnız "yalaka" yı çıkarmanızı özellikle rica ediyorum.
bilmiyorum belki ben de bu gidişle tüm taraftarımı kaybedip her türlü yolu deneyerek en gözde grup olan ve yöneticisi günde beş kere "pazarcıyım" diyerek tüm meslek erbaplarını mürit olarak toplayan bir gruba dahil olurum. zira bende çocukluktan itibaren pazarların içinden gelen esnaf bir ailenin çocuğuyum.
niksar pazarıyla erbaa pazarı arası ne kadar ki?
kabul edersiniz değil mi ayhan bey?
aksi halde siteyi bırakıp gideceğim..
sevgilerimle..
ayhansarıkaya
Sevgili lidya,ben taraf tutmam.Yeri geldi babamla bile yumruk yumruğa girdim.Neden mi?Beni baskı altına almak istediği için.Zorla.Ben zorbalarla mücadele etttim,yıllarca.Bana sevgiyle bir adım yanaşana ben iki adım yanaştım.Ben yüz mimiklerine çok dikkat ederim,karşımdaki insanların.Eğer sahtecilik hissedersem o anda her şey bitmiş demektir.
Şu içinde bulunduğumuz ortam,ortak bazı değerleri paylaştığımız çok güzel edebi ortamdır.Burada kendimizi geliştirdik.Dostlarımız sayesinde.Ama her şeyin bir raconu vardır.İyilik yapıyorum diye kafa göz yarmanın da alemi yok.
Burada herkesle eşit mesafedeyim.Ayrısı gayrısı yok dostlukların.Bana iyilik yapan dostuma yeri geldiğinde yamuğunu görürsem sille tokat da girerim.
Öyle küsmece darılmaca yok.Sen, bizim için elzemsin.Aynur da öyle.Bir başka dost da.Burada anşamadığımız ortak noktamız yok.Her şeyde anlaşırız.İşte sanal da olduğumuz için benin "a" dediğime sen "b" diyorsun.
Genelde küsmeler,darılmalar,hep yorumlar yüzünden oluyor.Bu arada kimse çocuk değil.Beş,on kitabı olan yazarlardan da değiliz.Burada hep biz bizeyiz.Eksiklerimizi tamamlıyoruz ne güzel.Amma! Sen ve aynur olsun ya da bazı arkadaşlarımız bazı hassas noktaları kaçırıyorsunuz.Yorumu,kırıcı yapıyorsunuz.Alınıyoruz kardeşim!Özel mesaj kutusundan iki yazı yazsan her şey sütliman olacak.Ben genellikle öyle yaparım.Bir söz vardır:"Karşındaki hatalı da olsa hatasını yüzüne vurmayacaksın" diye.
Ben pazarlarda o kadar kavga yaparım.Yine de konuşurum karşımdakiyle.
Sonra defterimizin ana sayfasında forum bölümü var.Lütfen oraya yazınız ne yapmamız gerektiğini.Oradan yararlanalım.İllaki senin yazın olmamış gibi tenkitler savurmana gerek yok.Bu senin o zaman kaprisli biri olduğu ortaya koyar.
Dostum,benim saklım gizlim olmaz.Ben böyleyim.Kfama koydum mu seni gelir bulurum.Çayını da içerim ,yüzüne de aynı şeyleri söylerim.
Yaşamın içinden gelmek farklı bir şey.Bazı arkadaşlarımız sürekli mürekkep yaladıkları için yaşamdan kopmuşlar.Bu da çok büyük bir eksiklik!..
Lidya kardeşim,hemşerim.Ben tükürdüğüm tükrüğü yalamam.özümle sözümle aynıyım."yalaka" tabirini kullanmışsam o kişiler hak etmişlerdir bunları.İsterseniz beni ipe gönderin sözümden asla dönmem.
Kavgaların sonunda köklü dostlukların kurulduğunu hiç bir zaman unutma.Eimden kaçamazsın hemşerim.
Sevgilerimle...Selamlar...
Ayhan Bey ;iyi vurmuşsun birilerine. Ben de emlâkçı olduğuma göre, senin masandayım demek ki ! Hoş geldin öyleyse masamıza.