- 1298 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ASKERE MEKTUP-IX
Sevgili oğlum SU !
……………………………………………………….
……………………………………………………….
ASKER UYUR
(düşman uyumaz)
Teg-men
Üst-teg-men
Yüz-başı
Bin-başı
Yar-bay
Al-bay
Tuğ-….
Tüm-…
Kor-…
Or-…
Su-bay
Ast-su-bay
Üst-su-bay
Su-başı
………………
Su=asker, demekmiş.
Cumhuriyet ordusu çok konuda olduğu gibi, dilimizi özleştirmekte de yeterli olmasa bile, gene de ciddi ve öncü olmuş.
Bizim atalar: ”Su uyur,düşman uyumaz” demişler.
Bu; “Asker uyur, düşman uyumaz” demek mi acaba.
Atalar uygunsuz şeyler söyleyebilirler, ama mutlaka yaşananı, var olanı söylerler, asla yalan söylemezler. Çünkü yalan söyleyenler “ata” olamamışlardır.
T.C.nin kurucusu, deha adam da cephede uyumamışmıydı paltosuna sarınıp. Ahır zamanda bir ulu adam da dememişmiydi; “Askerlik yan gelip yatma yeri değil”. Benim bu sözden anladığım şu; askerde yan gelip yatmayacaksın, ya uyuyacaksın ya da kelle kelle telef olup gideceksin.
Biz asker milletiz, savaşçıyız, biraz da kavgacıyız. Sözcüklerimizin ağırlığını; savaş, bozkırlar, yiğitlik, yer-gök ve son asırlarda İslam dini oluşturur.
Biz asker milletiz, ordumuzu severiz. Ordumuz en iyi olsun isteriz.
Bir de isteriz ki; öncümüz olsun, yol göstericimiz olsun, jokerimiz olsun ordumuz.
İşte o zaman halt ederiz.
Çağ atlıyoruz der, çağdaşlığın içine ederiz.
Nasıl ki ilkel anlayış, erkeğe gereğinden fazla değer-görev verip zıvanadan çıkmasına, anasının bellenmesine; anası bellendikçe, karının da zürriyetin de anasını bellemesine yol açtıysa; ordumuza yüklenen çağa uygun olmayan görevler de su-baylarımızı kaldıramayacağı yüklerin altında ezmiş olmalı.
Adam; “her işi yaparım” demiş.
Ezop; “öyleyse yol verin, hiçbir işe yaramaz” demiş.
Zaman uzmanlık zamanıdır. Bir bıçkı, bir keserle ev yapıp içine girme zamanı geçti.
Milliyetçilik akımlarının hızlandığı, ardından Osmanlı’nın çöküp tasfiye edildiği ve Cumhuriyet’in kuruluşundaki hayat memat dönemlerinde, zaten sınırlı olan- yarım yamalak- eğitimli nüfusumuz nerdeyse tükenmişti.
Ordu/asker demek ölüm-kalım demekti. Hala öyle.
“Ya olmak, ya ölmek”ten başka düşünce yoktu. Hala öyle.
Sivil halk yoksun, yoksul ve eğitimsizdi. “başıbozuk” tabir ediliyordu.
Her şeyimiz askerimiz/ordumuzdu.
Ya şimdi?
“Her şeyimiz askerimiz/ordumuz” olursa yok oluruz. Yaşatmazlar.
Ordu, devletimizin belindeki tabancasıdır.
Devlet ve onun baş aktörü olmaya istekli siyaset cıvımışsa, boşluğu tek başına tabanca mı dolduracaktır.
Devlet/siyaset kendine gelmelidir, talkım verip salkım yutanların aksattığı görevler orduya yüklenerek sistem çarpıtılmamalıdır.
Tabanca kılıfında, silinmiş, yağlanmış, kullanmaya hazır durmalıdır.
Artık herkes bilmelidir ki:
Eğitimli insanımız çoğalmıştır. Sivil eğitimlilerin sayısı ve seviyesi, ordudakilerden daha çok ve yüksektir.
Sivil artık “başıbozuk” değildir. Özgüveni eksiktir.
Ne yazık ki:
Halk bir türlü silkinip kendine gelemiyor. “Başıbozuk” olmadığını/olmaması gerektiğini idrak edemiyor. Kolay aldatılıyor, kolay satın alınıyor. Eğitimliler, bilgi ve yeteneklerini kullanmayı beceremiyor.
Çünkü aşık atmak zorunda olduğumuz başka toplumlar bizden önce organize oldular. Bizim gibi darmadağınık şaşkınlar güruhunu parmağında oynatıyor, bilmem neyin üzerinde tuz yalatıyorlar. Öyle ya “iki çuval bir harar, herkes karını arar”.
İnsanımız, üzerindeki baskıya, zillete isyan etmelidir. Silkinip üzerindeki ölü toprağını atarak, güvensizliğini yenmelidir.
Yönetim erkinin ne büyük değer olduğunun bilincine varılarak asla ve asla meydan boş bırakılmamalıdır. Her birey yönetim erkine dahil olmalıdır. Karın doyurmaktan daha önemli olan bu işe emek harcanmalıdır.
Sır “ ego”dadır.
Her insan çıkarlarını, kendine yararlı olanı doğru saptar, ulaşmak -elde etmek için canla başla çalışırsa sorun kalmaz.
Çözüm, felsefeyle başlar. “Ego”yu tanımlayacaksın, hazmedeceksin.
Bilinçlenerek neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu anlayacaksın.
Palavralar, hayaller, entrikalar, vurgunlar peşinde koşmayacaksın. Sana yarayanı bilerek, elde etmeye çalışacaksın. Yakınına, ortamına, ulusuna, ülkene yararlı olan seni yüceltecektir, sana kalıcı huzur verecektir. Bilincine varacaksın.
Zavallı “Su’cuğum”, ” bütün bu ahval ve şerait içinde işin zor”.
Ama inanıyorum ki, yakın zamanda “vak-vaklar” uyanacak ve sen de o tertemiz yüreğindeki sızıdan kurtulup huzura kavuşacaksın.
Mektubuma son verirken (oradaki büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öper) seni hasret ve şefkat ile kucaklarım.
Anan çolak Hüseyin kızı Hanife
27 Haziran 2010 Kazıklıbucak/Muğla
Ha.. umutmuşum:
Mahbube teyzenlerin alaca keçisi ikiz doğurdu. Oğlaklar melemeye başladı.
İbrahim DURMUŞ