- 1832 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
UKALA BİR GÖZYAŞI POSTASI
Merhaba anne...
Biliyorum mektuba çok ara verdim. Aklına kötü şeyler getirmemişsindir umarım. İyiyim, çünkü hala hayattayım...Hani her hüsranda eteğine geliyorum ya...İşte o yüzden uzadı mektuplarımın arası. Bu ara pek hüsran yok.
Dün, seninle dolaştığımız o büyük parka gittim. Ne öptüğün laleler kalmış, ne okşadığın sırnaşık kediler. Dedim ya sana, zaman beni çekemiyor be anne...Ne varsa umut diye tutunduğum, tek mevsimlik bitkilere dönüveriyor. Sadece bir hafta açacak çiçekler için, bir yıl beklemekten usandım. İşte zerre, işte fidan, işte çiçek, işte kurudu derken, bak ne yıllar geçip gitmiş. Kapıdaki çam da olmasa, bu memlekette bahar yok diyeceğim geliyor bazen...
Çiçek demişken, Hayriye Ablanın balkonundan çaldığımız çiçek kurudu. Hadi büyük mazeretlerin yalanlarını anladım da anne, bir küçük çiçek için, bu kitlesel yalanı kim uydurdu söylesene. Laf! Çalma çiçek tutarmış...Hangi çalınan kalıcı oldu ki...Para mı, kalp mi, zaman mı?
Dediğim gibi, dün parktaydım. Islak bir banka oturup, kafamdaki aklın hesabını yaptım. Eksi...Eksiye düşmüşüm bilmeden...Ya biri hesabımdan akıl çekmiş, ben uyurken...Ya da, ederi az diye her şeye kafamı yorduğum için, azar azar eksilmiş...
Bir dakika...
İçerden bir nefes sesi geliyor. Korkuyorum, bir bakayım, hemen dönerim...Yani, inşallah...
Çok şükür, ruhlar bile bu eve uğramıyor...Ocağa koyduğum çay suyu taşmış...Çaydanlık, dakikalardır içini yakan ateşten intikamını aldı...
Keşke...Diyeceğim de, dilim varmıyor. Keşke demek, şeytana kapı açarmış...Olsun, şeytan duymasın, ama ben yine de söylemek istiyorum. Keşke, alnıma bir nebze olsun kin çalaydın doğururken. O vakit, belki böyle aptal durumuna düşmezdim...Çiziverirdim acı saçan her nesnenin üzerini.
Çizmek demişken, sabah işe geç kaldığım için adımın üzerini çizmişler imza defterinde. Ne büyük gam! Ben de ne yaptım biliyor musun? İnadına koridorlarda dolaştım, inadına merdivenleri indim, çıktım...Evet, yoruldum, ama olsun, benim orda olduğumu gördüler ya...
Biliyorsun, Kal-u Belada isimlerimizin yer aldığı fihristi dünyanın merkezine yerleştirdiler...Ben alfabetik sıralamada başlarda olsam da, "A" nın ardından "Y" geldiği için, yırtıyorum biraz olsun...Örneğin, Abdullah’la Aynur arasında daha bir sürü kul var...Benden bir öncekiler Avniler mesela.. Her yeni gün için rızka, imtihana ve kısacası yaşanacaklara start verilirken, sıra bana gelene kadar, sabahın altısı oluyor...Ve ben, çoktan uykumu almış oluyorum. Abdullah’lar benden en az altı saat önce başlıyor hayatla didişmeye... Tabi fonda sigara dumanı ve müzik listemdeki acıklı bir türkünün eşliğinde, sana yanık bir mektup yazmıyorsam eğer...
Demem o ki, dünyanın merkezindeki o listedeki adımız çizilmedikçe, ete kemiğe bürünmüş halimizle, yeryüzüne ve gökyüzüne inat, bir çok merdiven inip, pek çok koridor gezeceğiz. Değil mi anne?
Dışarda hüzünlü bir aydınlık var...Mehlika, "Ey adını benden alan kız" diye başladı yine...Şiir de bir yere kadar be anne...Böyle her gece, her gece...Hem de yalan olduğunu bile bile, umut vadetmiyor mu her gece...Üstelik, yeleğimin düğmesi kadar cüssesine bakmadan...Neymiş, "güzel günler yarın". Laf! Bugün de dünün yarınıydı. Dün gece, yarın daha güzel olcak diye kurduğum hayallerin, gerçekten birer hayal olduğunu gördüm bugün...
Neyse..
Emin Amca ölmüş, öyle mi? Eğer doğruysa, mezarına git. Ona de ki, "Aynur, sana söz verdiği bastonu kendi kullanacakmış." Kaç senedir yatalaktı. Baston diye tutturdu en son görüşmemizde. Burda bastoncu meşhur bir usta mı varmış ne...Askerden arkadaşı...Ah, bir bilseydi bu kentte ne çok aksak olduğunu...Yataktaki haline şükrederdi.
Sesini duyar gibiyim...Ben ne mi yapacağım bastonu? Hani eğri tarafı var ya, hani avuç içine alıp dayanılan taraf, işte tam o kısımı hayata geçireceğim. Sonra sürüklenip gideceğim ardından, benzinden tasarruf olsun diye...Benzinden, yani ömrümden..
Babam ne yapıyor? Yanaklarının sakalsız yerlerinden öp benim için. Tıpkı çocukken öptüğüm gibi...Ona de ki, Aynur’un çatısı çökmüş sağanak gözyaşından...Bir hesap etsin bakalım, kaç ton kereste, kaç çuval çimento, kaç avuç çivi gerekir tamir için...Hani, yorulduğun yerde konağın olacağım, diyordu ya...Konak istemem, çatımın tamiri mümkünse el atsın yeter...Ben onun gibi usta olmasam da, tamirin imkansız olduğunu biliyorum, onu da söyle.
Babam, demişken, Ömer Seyfettin diyor ki bir öyküsünde, her kümese bir horoz gerek. İlahi intizam için...Tavukların kar gibi kanatları çamura bulansa da, horoz pürü pak...Bir şeylerin üzerine çıkıp, yükseklere uzananlar kadar muzaffer...İlahi intizam için...Sence doğru mu söylüyor anne? Tavukları kümese sokmak, muntazaman yumurtlatmak, itaati öğretmek için mi var horozlar...Yoksa tavuklar, horozlar için mi var? İkisi de aynı şey deme. Birinde özne tavuk, diğerinde horoz...Anla işte, insanlar gibi...Saçmalık diyorsun...Sen de haklısın. Ömründe çamaşır makinesinin kullanma kılavuzundan gayri kitap okumadın ki...
Saçmalıyorum evet...Neden biliyor musun? Ağladığımı anlamayasın diye... Sonra üzülürsün, tuz yanaklarına sızar. Yüzündeki travertenler kararır sileyim derken...Benim" Pamukkalem"...Ne ağla, ne sil...Sen hep ak kal...Hasret dediğin nedir ki, bir kaç dağ arkası...Yollar nedir ki anne, geceleyin Aya bakıp, beni "Nur", diye çağırman yeter...
Sonra, taahütlü postamızın "alındı" kağıdı elimize geçtikçe, bileceğiz ki, "o oralarda. Hala var, hala tutuyor elleri..." Bir tebessüm için, bu da kafi, ah anne...
Abdullahlar güne başlayalı saatler oldu. Sanırım Avniden gidiyor sıra...Sıra bana gelmeden yatmalıyım anne...Uyur görürlerse, bir de yanaklarımı ıslak, belki teğet geçerler beni...Hayır, hayır! Teğet geçerlerse ölmüş olurum...Rızkın acılı yanından koymazlar tabağıma belki, diyeyim...Evet, böylesi daha iyi...
Hem yarın bir düğüne gideceğim...Anlayacağın, bir kovboy daha kementini bufalonun tekine isabet ettirdi...
Evet, saçmalıyorum, Mazur gör, aklım ekside...
Aslında, kandırdım seni...Sana mektup yazma bahanesiyle, uyanık kalıp, hesabımdan gizlice akıl çekeni yakalamaktı niyetim...Gelen giden yok...
Gözlerine selam söyle...Keder harabatı gözlerine...Şimdi kapatsınlar panjurlarını, yarın sabah melekler onları açacak...Dilerim, çocukların boyadığı gökyüzülerine mahsus, gülen güneşler görürsün...
Anne...
Yüreğim acıyor...Ama sen, bilme...
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Bu yazıyı gece mi yazdınız ? Ve nasıl bir ruh hali ile yazdınız.Çok düşündüm okurken,bi tuhaf oldu için.Günün yazısı olmalı ve herkes okumalı bunu.Basit bir yazı değil.Şapka çıkarıyorum...Ve kutluyorum...ERen
Yazarın, günün birinde tüm edebiyat dünyamızın yakından tanıyacağını umduğum, çok özel, orjinal uslûbunun, en önemli, belirgin örneklerinden biri. Engindeniz ve anne özlemi. Anneyle dertleşmesi.
Bu arada ; '' orda, burda, olcak '' kelimelerindeki ''a'' ların atlandığını da eleştiri olarak belirtmem gerekiyor galiba.
Fikret TEZAL tarafından 6/28/2010 5:19:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
aynur hanım çok hoş bir mektup olmuş. küçük olaylara bile bir felsefi bir boyut kazandırıp yazıyı derinleştirmişsiniz. tebrikler.
anneye yazılmasına rağmen genel olarak duygu dozu iyi ayarlanmış mektup. sadece sonlara doğru bu duygusallk biraz yoğun hissediliyor.
fakat bu mektup anneye yazılmasaydı bu kadar paylaşım yapılabilr miydi? denemeden bilinmez..
aynur hanım sizin sitede birkaç mektubunuzu okudum. güzel bir yetenek edebi mektup yazmak. geliştirilip çok rahat kitaplaştırılabilir de onlar.
bilmiyorum halil cibran'ın aşk mektupları'nı ve kafka'nın milena'ya mektupları'nı okudunuz mu? okumadıysanız hiç durmayın derim. zira çok güzel mektup yazıyorsunuz..
ben mektupla ilgili ne okusam o mektuplar aklıma gelir dönüp birkaç mektup okurum onlardan.
şimdi de öyle yapacağım..
sevgilerimle..
Aynur Engindeniz
Ama keramet annemde...
Bu mektup biyik çoğunlukla kurgu olsa da, hep annemin ışıklı yüzünü karşımda hissederek yazdım...
Söylediğiniz yazarları okuyacağım. Bir kitap halaim hiç olmadı...Olmayacak hayaller kurmamaya gayret ederim...Ama kendimi geliştirmek isterim...Kendim için...
Teşekkür ederim...
Sevgiler...
Aynur kardeş ,kızın annesine iç dökme ve dertleşmesiydi okuduğum, gözlerim yaşardı.Dünyanın inişli çıkışlı hallerini, öyle bir kaleme alışınız var ki , işte diyorum, sıkılmadan okuduğum bir kalem. Sağlıcakla kal, hep yaz ki kardeşim, bizler de okuyalım, sevgilerimle.
handan akbaş tarafından 6/27/2010 11:26:09 AM zamanında düzenlenmiştir.
handan akbaş tarafından 6/27/2010 11:26:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
İnsan kimseyle konuşamadıklarını, anlatamadıklarını hep annesiyle konuşur, dertleşir. Sabahın seher vaktinde okuduğum mektup yüreğime taş gibi oturdu.
Bazı bölümleri beyim cimnastiği gibi... Aynurdan önce Abdullah gibi. Hayattaki imza defteriyle gerçek hayattaki hesap defterlerinin çizilmesi gibi
. Mektubun beni düşünceye sevk etti. Beğenerek okudum. Emeğini kutlarım.
Sevgilerimle...