ayna
Acaba, aynalar mı söyler yalanı insanın yüzüne bakarken, yoksa gözlerimiz mi yalancıdır, aynada kendi gözlerimize bakarken?
Aynamıdır kılık değiştiren, yoksa kılığımızı saklayamadığımız aynamıdır?
Bizim gözyaşımız mıdır buğulanmış camdan usul, usul damlayan, yoksa duygularımız mı içimize aynı usuldanlıkla akan?
Gözlerimiz mi buluyor yaşını nereye akıtacağını, yoksa damlayan inciler mi belirliyor kendi yolunu? Nedendir, kimedir bu kadar gözyaşı, bu kadar mutsuzluk?
Neden görmez sisli, bulutlu gözler o gözleri, gerçekten görüp seveni? Neden sızlatır sevilen gözler sevenin yüreğini, niyedir aldatır insan önce kendini sonra karşısına geleni? Kime, niye söyler diller yılandan beter yalanı, o yılan zehirlemez mi önce kendi dilini, sonra aşkı sevgiyi?
Niye kandırır ki insan hep kendini? Kimedir bu kin, bu isyan kendide bilir mi ki? Bilir mi ki, kin beterdir kötüdür, insanı çirkinleştirir, çok kötü çizilmiş resim gibi.
Dili olsaydı aynaların ‘gülmek sana yakışıyor’ derdi herkese. Gülmeyi başarınca, işte o zaman görürdü insan, aynadaki gerçek kendini.
İnsan önce kendi görmeli, kendindeki kıymeti kaliteyi.
Ah o her yerde aranıp bulunamayan,
Bir ağaç gövdesinde adı yazılıp kalan,
Unutmak için çalışıp her an hatırlanan,
Bu gidiş nereye, yolun sonu nerde?
Ah şimdi, elimde bir sihirli değneğim olsaydı keşke....
NAZ