- 1542 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ankara'da Deniz
Karamsarlığın hükmettiği beynimden sesleniyorum sana Ankara.
Kasvetli bir haziran akşamındayım, rüzgarın uğultusu tüylerimi diken diken ediyor. Dinliyorum, olasılıksız iç hesapların yoğunluğunu yaşıyor beynim. Nedendir bilinmez ama her şey üzerime geliyor bir taş da ben ekleyim dercesine. Sahi ne istiyorlar benden?
Bilemedim ben: kim iyi kim kötü, ayırt etmek mümkün değil, bu karanlıkların esir aldığı gecende.
Gündüzlerinse bunaltıcı kuraklığını insanların gözüne sokarcasına hissettiriyorsun. Yaşadıklarının sorumlusunu arıyorsun. Biliyorum hiçbir şey aniden meydana gelmez elbet vardır nedeni. Sen çok farklısın Ankara, sorgulama yaparken insanları kavuruyorsun. Her anın aşırılıktan ibaret; rüzgarların fırtınaya dönüşüyor, yağmurların beraberinde şimşekleri getiriyor, güneşinin cehennem ateşinden farkı kalmıyor. Kalbinde yaşattıklarına tüm bunları düşünmeden çektiriyorsun, sonrada insanlar senden nefret edince suç oluyor. Sen dengeyi buldun mu? Onların dilinden, yaşayabilecekleri sıcak bir yuva oldun mu? Bunları yapmadan bir şeyler bekleme hakkını nasıl olur da kendinde görüyorsun. Ben acımasız biriyim, seni eleştiriyorum hiç utanmadan; bak, duy, anla diye. Kötü niyetle yapmıyorum bunları inan, sadece fark etmeni sağlıyorum.
Denizin olsaydı, dalgalarının kıyıya vuruşuna hayran kalırdın. Kokusunu hissetmek için daha bir sokuldu kıyıların dalgalara. Esir olurdun, içinde zilyonlarca şey barındıran o, denize. Seni iyi tanırım acımasızın tekisin kalbinin kuraklığını gösterir, ürkütürdün onu. Kabuğuna çekilirken uçsuz bucaksız o yaşam dolu deniz, gün geçtikçe göle dönüşürdü. İçine attıkların artık gölünü daha çok etkiliyor farkındasın değil mi? “Oysaki bu kadar alıngan değildin. Ne oldu sana en ufak bir olayı bile su yüzüne çıkartıyorsun”. Tanıyorum Ankara seni, hem de çok yakından, kalbinden geldim senin; içini biliyorum. Bunun gibi konuşma geçecekti aranızda. Muhtemelen deniz: “ Senin içinde oluşturduğum keskin ufuk çizgimi, dalgalarımı, kıyılarınla buluşmanın verdiği heyecanı, her şeye gülerek baktığım zamanları hatırlıyorum. Haklısın sen kalbinin yakan sözlerini bana çevirmemiştin, kurutmamıştın içimi, yaşam doluydu dalgalarım. Bak bana! Sitem edeceğine bak, ne hale geldim. Sığ bir suyum artık, içime attıklarım elimde olmadan su yüzüne çıkıyor. “diyecektir.
Bırakmazdın denizi be Ankara.
Bu cümleyi sarf edebilir miyiz umarsızca?
Denizi anlamadan, şehrin huyunu bilmeden söylemek mümkün mü bunları dostlar?
Sonuçta kim haklı tartışması yapmıyoruz. Olay bundan ibaret denizi de tanıyoruz Ankara’yı da…
Kararı siz verin…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.