- 756 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KOTE... KOTE!...ARDAHAN ÖYKÜLERİ 116
"Getirin ekmeği elimi basem!...
Bu gözlerim okudu...
Görenim hakkı için..."
Norveçli bir kız çocuğu; senelerin akabinde Oslo’ya mı ne gider?
Amerikada yaşadıktan sonra... evet.
Arkasını getireyim... İngilizce konuşmayı harika becerdikten " El gayri " ben Norveçceyi yine söyleşebilirim mi? Derdinde.
Kız çocuğu çocukken ayrıldı ya unutmuşum diye geçirmişse de aklından...
Ama konuşmaya başlar.
Şimdi garip olan ne bilir misiniz?
Norveçce konuşmaya başladı ya çocuk fakat nasıl bir Norveçceyle?
Bu ayrılırken ufak’tı ya bebe lisanıyla konuşmaya başladı. Evet ayrıldığı zaman’ın lisanını konuşmasın mı?
Unutma yok.
O halde!
Bunu davranışcı öğrenme kuramından öğreniyoruz.
" EĞER İNANMAZSAN KOMŞULARA SOR! "
Bilim bilgilerin envanterini tutar.
Yukarıda anlattıklarımız: Eğitim ve ruhbilim’e ait şeyler.
Bunların doğruluklarını ve sahihliğini listeye bakacağız.
Çerçeveye envanter deriz; alanyazım yani " Literatür" de denir e.
Bilimsel bilginin hem birikimini hem listesini üniversiteler tutar.
Literatür tutar veya...
Bir bilginin bilimsel bilginin var mı- yok mu’luğuna literatürden bilebiliriz.
Uzun lafın kısası:
" İNANAMAYAN LİTERATÜRE BAKSIN! BABA!"
" İNANMADIN MI KOMŞUYA SOR! "
Öğrenirken yenilere karşın eskileri unuturuz. Eskiler tüm tümüne bitmez bir kenarda kuruk tavuk gibidir.
İhtiyaç mesabesinden derakap fırlar çıkar. Zihin senin benim keyfimi beklemez.
Zihin :
" Alo’nun, Faho’nun halasının uşağı da değil diyesin: Ola az eğleşin! "
Kor bıçağı bayramda bileyciye götürmüş bilevletmişti. Sanhuliyeli çocuk bilevlenen bıçağın tekrar korlanacağını aklınca düşündü.
Kendi kendine:
" Korlanma bıçaklar da yanlış bir kabül, bileyleyince kıl gibi keskinleşiyor. Uzun müddet’ten ahır gene korarıyor. İkisi sırayla şartlara göre yer değiştiriyor."
Çocuk az zaman sonra Hannover’e gitti.
Posoflular Almanya’ya ’60’lardan beri gider.
Ön başı malumunuz. Sultan Hamit devrinde, Bursa, Afyon, cumhuriyetle de Kars, Ardahan, Zonguldak madenleri, dediğimiz zamandaysa; Almanya, Belçika, Hollanda. Gebze’ye.
Çocuğun ismi neydi?
İsmiyle müsemma: ZEKİ’ydi.
Büyüdü, okudu.
Eğitim bilimleri uzmanı oldu. Ardahan’a yaz ayında geldi. Alman meslektaşlarıyla gezdiler.
Kendi aralarında eğitim bilim konularını konuştular. Başlarından geçen bir olayı bildikleriyle yaşadıklarını cem yapmaya dair söyleşmelerdi bunlar.
Nietzsche’nin Meşhur aforizmasını söyledi Zeki:
" Eyvah Çöl büyüyor.
Çöl büyüyor; vay haline içinde çöller olanın!
Taş sürtüyor taşa, çöl yutuyor ve boğuyor.
Ölü canavarın kıvılcımlar saçan kahverengi gözleri sabit,
çiğniyor - hayatı çiğnemek onun.
Unutma, zevkin yiyip bitirdiği ey insan
taş sensin, çöl ve ölüm de sen..."
Bir ara...
Anlama stillerini söyleştiler.
Her öğrenci öğrenebilirmiş ama kendince öğrenirmiş.
Onunda bireysel özelliği; görerek görsel olarak öğrenirmiş. Eşyaya değerek öğrenirse dokunsal zekaymış. Bedensel zekaysa dans ederek oyun oynar gibi davul - zurna curcunasında dahi öğrenme hazzına erişirmiş. Sosyal zekalarsa koca bir stadyumda cem-i cümleyle karışık öğrenici simalarmış.
Ne denli geçikmişiz. Bu tip öğrencileri öğrenciliğimden bilirim...
Mal meydanın’dan gelince Levent’in Kahvenesi; öğrenciler çaylarını hem içiyor, hem konuşuyorlar...
" Levent’in kahveyi yazma, başkasını yaz!"
" Niye?"
" Kobuk’izm öyle emrediyor."
" Ya yürrügit işine!"
" Bari ey kulak ver bak ne diyerler. Düz, aklında tut, ne diyerseler"
" Bunu de bak! Neler varmış dünya’da eğitim Kuzey Amerikan ekolü nerelere gitmiş."
Öğrenme stili öğrenme’nin biçimi’ymiş dinlediklerimden anladığım:
Çevre şartları uygun olmalı.
Öğrencinin sandalyesi ve oturması rahatsız edici olmamalı.
- Bunlar AYHURİYE laflar değil.
Işık’ın kararında olması
Oda sıcaklığı.
Çocuğun derse oturmadan önce moralini bozmuşsanız.
Çocuğun sebatlı dikkatli olmayı taktik olarak kullanmayı bilmesi.
Sabretmeyi.
Denemeyi! Mücadeleci olmalı.
Öğretmeni veya başkalarıyla mı daha iyi ders çalışır?
Yeme- içme gibi şeylerden hoşlanır mı, ders çalışrken?
Gezerek mi, oturarak mı çalışır?
Sabah mı, öğlen mi, herkes uyuduktan sonra mı çalışır, çalışmayı sever?
Hırman’da komşularla ayakta selam- hoş ettiler. Danızkom’u ziyarete halasına gitti.
Sığırpet’ten kalkmış gelin gelmişti Tuntul hala.
Eğitim bilimci genci yola vuracaklar. Kalakları hırman’ı boydan adımlayacaklar. Yol’un başına erersin. Kalaklar da: " Labirent " aynı. Yukarıdan, aşağıdan her taraftan.
Misafir gede yüreğini kusarcasına:
- KOTE!.. KOTE!.. dedi.
İt aniden Vığğ dedi... kalağın köşeden çıktı.
Kudik eğitim bilimciye çarpmamak için şaşalayınca. Genç ondan korktu. Kudik’te ondan korktu.
Hav!.. Hav!... Nasıl zığıltı koparmaktı.
Misafir korktu.
Su getirdiler; içti.
Çoban kolonyası getirmişti ev sahabının kızı. Camii’li iki minaresi vardı kolonyanın daha ziyade süslük için büfeye kordular. Çocuk annamamış getirmiş.
Bilmem hatırlarmısınız? Hakkı Bulut bir filminde; kızı sevdi alamayınca iki gözüne bu kolonya ile müdahale etmişti.
Nerden geldi AKLIMA?
Eğitim bilimci ey korktu ve aklı tren gibi koşuyor. Anlamaya çalıştı:
- Neden? Ben çocukluk korkma nida’ma geri döndüm? Bunu düşündü.
Davranışçıların " Norveçli kız" örneği aklına geldi. Sebep buydu.
Kudik gene geldi. Gene havladı.
Şartlanmışlığını günceldiğinden artık:
" KOTE!..KOTE!.." demedi.
- HOŞT!.. HOŞT!..
Daha bir kibarca:
- HOŞTUNUZ!.. HOŞTUNUZ!..
Kudik’te az " TANKO" kudik değildi..
- HEV!.. HEV!..
- HEVİNİZ!.. HEVİNİZ!...
y.yılmaz
28/06/2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.