- 693 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖNCESİ
I.
Yaz yağmurlarıyla tattım gözlerindeki derin yalnızlığı .Kimi zaman apansız camlara üşüşen , buğulanan gündüzler gibiydi üstelik yüzün.Ve benince ince dökülen,savrulan seyrek seyrek düşen damlaların arasından gözlerine baktım durdum günlerce.Yaz aylarının parlak, berrak, lekesiz gökyüzünü kıvamını bulmuş,yüzünün rengiyle doldururken mevsim gibi içime işlendi gitti.
Yaz yağmurlarıyla dokundum ellerinin ürkek,titrek,yumuşak,telaşlı,günahkar içtenliğine.sıcak yazların toprağı çatlattığı suya hasret bıraktığı demlerde yalnızlığıma deva gördüm paylaştım yalnızlığını.Benliğimi ferahlatan dokunuşlarınla paylaşmanın yüceliğinde büyüdü gitti ellerin.
İnsan nedir ki derdi büyükler :Eti yenmez,gönü giyilmez.Öyle değilmiş yüreğin ince kenarlarına dokunan hafif titremelerle başlarmış her şey. Sesinde sesini bulmak,engini kendi rengin zannetmek.Aldanabilmek bütün teslimiyetinle.Korumak sahip olduğunu zannettiğin gemiyi yeni gemiye ait limanda.bazen gururlanmak gemi de benim limanda benim dercesine.Ve belki de yakmak bütün direklerini geminin , dışardan gelen rüzgarlara kaşı korumak için yelkenlerini.
Aslı en insani duyuşların terennümünden başka bir şey değildi ilk konuşulanlar.Nerde okuduğun ,nelerden hoşlandığın,nelerden nefret ettiği gibi.Kapı aralamak için , belki de sudan bahaneler üretmek için bazen tekrarlanan sorularla geçerdi zaman.Telaş halinde tekrarlanan sorulara çoğu zaman açığı yakalamanın gururu ama belli etmeksizin daima al al olan yanaklarına süzülürdü kelimeler.Başın çoğu zaman önde ,arada muhatabını ölçmek,tartmak,niyetini okumak için bakışlar ve tekrar eğilerek devam edilen utangaçlar soru cevaplar.Coğrafyanın insana acımasızlığı daha çok öğrettiği,altta kalanın canının çıktığı düzen içinde bu kadar masum kalabilmenin ilginçliğiydi belki de seni bu kadar yakından tanımak istemem.Pek çok insan kendini olur olmaz vesilelerle ortaya çıkarma yolları denerken sen keşfedilmenin çok da umurunda olmadığını haykırır gibi duruyordun.Muhataplarının sirk maymunları gibi ilgi odağı olma gayretlerini görmezden gelme hatta alaycı değil ama içli bir kırılganlıkla takip etmen neyin nesiydi.ya sen bu devrin inansı değildin,ya da ben bu devri doğru okuyamıyordum.
Sende neler bulduğumu düşündüm çok zaman.
Yüklenilebilir bir sahip olma duygusuna izin veren teslimiyet mi?
Taşınılabilir sorumluluk, kendine saygıyı paylaşma dürtüsü ,duygusu ya da felsefesi mi?
Fiziksel kabullenmenin epeyce ötesinde ruh dünyasının tek yumurta ikizi olunabileceği varsayımı mı?
Binlerce yıldır söylenen halk türkülerinde karşılığını bulan,onun yüzünden imparatorlukların çöktüğü,savaş tamtamlarının çalındığı,kardeş kavgalarının cinayetlerle sonuçlandığı,kan davalarına dönüşen “kadın” sorununa yeni bakışın olmadığı dönemlerin kültürel etkileriyle oluşan platonik yansımaları kendinde gizli aşk duygusuna karşılık bulma mı?
Denetlenebilir,sahip olduktan sonra kolayca yönetilebilir, ihtiyaçları asgari ölçüde deruhte edilebilecek ,kanaatkar-tevazu dolu duruşundan mı?
Ya da yağmur damlalarının yeniden hayat vermek için düştüğü toprakta tohumla buluşmasının oluşturduğu geleceğe taşınma, yarınlara miras bırakma,ürün verme heyecanının yansımaları mıydı? Ortada bir gerçek var ki ben seni ilk gördüğümde ayakların ve ellerin toprağa bulanmıştı.Şurası bir gerçek ki ben seni ilk gördüğümde sen bu halinden memnundun.Ve ellerinde yine topraktan topladığın yer elmaları vardı.
Sözlerine ve davranışlarına yansıyan bakirliğe ne demeli.Belki de sen en çok bu yüzden bana yağmurlu günlerde tekrar ve geliyor ve uzun süre gitmiyorsun.
Sana yönelirken bir sağanak başlardı ayaklarımda.Uçtuğumu sanırdım.Menekşe çiçeği narinliğini bilir bütün yağış türlerini bırakır dehlizlerimde uysal,saçları okşanacak ve bundan mesut olacak kimliğime bürünürdüm.Aslında hırçın ben,aslında inat ben,bunca okumuşluğuna rağmen çirkin küfürler edebilen ben senden gizledim bu yanımı.Sen açtıkça bütün güzelliklerini bana ben ezildim oysa sen ezdiğinin farkında bile olmadın.Ve ben sende buldum toprağın saflığnı, değerini, Ve bu toprağın çocuğu olduğumu yine sen hatırlattın bana.Ve ben senden kaybedildikçe daha çok sevilebilen,ulaşıldı zannedildikçe uzaklaşacağı aşikar sevdaları ilk defa duydum.
Senden ayrılırken suyun gökten şimşeklerle,gök gürültüleri ile boca edildiği sokaklar gibi yalnızlaşır,bir tuhaf burukluk,bir garip hüzün doldururdu adım aralıklarını.Saniyelerin dakikalara,dakikaların saatlere dönüşebileceği sözler,jest ve mimikler,hatta bütün beden hareketleri büyüye büyüye yepyeni anlamlarla uzaklaşırdım
(DEVAM EDECEK)