- 3873 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Başkadır Sazan Aşk'ı! (Öykü)
[I]Yıllar önceydi; yaz tatilinde hem tatil yapıyor hem, İğneada da orman işlerinde çalışan akrabalarıma yardım için bazen ormana gidiyordum. Fakat akşamları saldıran sivrisinekler yüzünden hiç yatıya kalmamıştım. Dayıoğulları bana, yatıya kaldıkları rezve deresi yakınlarında, sabah güneş ışığının derenin üzerine vurduğu kenarlarda; insan boyundaki balıkların güneşlendiğini söylüyorlardı.
Bu arkadaşların abartma huyları olduğu için pek inanmıyordum ama içimi de sürekli bir kurt kemiriyordu!
Ya anlatılanlar doğruysa? Öyle anlatıyorlardı ki, sanki balığı söyledikleri yerde gidip bulacak ve hemen yakalayacaktım!
O’ yaz,İstanbul’dan gelirken yanımda kasnak ve 0.60 ile 0.90 arası misine ve iri iğneler almıştım . Gerçi bir süredir mert gölünde küçük sazan ve tatlı su kefalleri yakalıyordum ama hemen her gece trofe bir sazan tutmayı çok arzuluyordum.
Deringeçit, Altındere, Efendi deresinde yakaladığım balıklar hep normal boyutlarda idi. Oysa bir gün yaşlı bir balıkçının bir buçuk metrelik bir ağaç dalına bağladığı gamlı bir misine ve paslı bir kancayla yakaladığı kara sazan beni şok etmişti! Mükemmel büyüklükteydi. Demek ki, bu sularda ararsam daha büyüğüne ulaşabilirim diyordum.
İğneada da bana sazan yakalamayı Allah rahmet eylesin (sucu) Şaban ağabeyim öğretmişti. Bir gün hiç aklımda yokken “Hadi Talip, benimle gel biraz sazan tutalım” demişti.
Çamurla ekmeği yoğurur ve yemleme yaptığımız yerde kendimizi sazların arasına gizlerdik. Küçük balıkların yemlenme şölenine katılan büyük balıkların, suyu yararak geldiğini… suyun üzerinde bıraktıkları izlerden anlıyorduk. Kocaman bir girdap oluştururlardı bölgede.
En iri solucanlarla en eri sazanları yakalar, suyun hemen iki karış yükseğindeki çimene uzatırdık tuttuğumuz sazan balıklarını.
İki veya iki buçuk metrelik bir dala balıkları dizer bir ucunu Şaban ağabey, diğer ucunu da ben omzumuza koyar öyle taşırdık. Aşağı mahalleden evimize gidene kadar, birer ikişer dağıtırdık komşulara balıkları.
Mahallede gezerken, sundurmalıklarda veya bahçelerdeki gölgeliklerin altında oturan komşularımız “akşama yemek yapmayacağız, balık bekliyoruz” diye takılırlardı bize!
(Yıllar sonra bir gün Şaban ağabey; İğneada da limanda, deniz balığının çıkmadığı günlerde bir gün, kendi yakaladığı bir kasa kaya balığını, çadır kuran tatilcilere sevabına dağıttığını görmüştüm; Beni görünce “Talip kardeşim çok güzel kaya balıkları var, senin için yakalamamı ister misin” diye sormuştu.
Allah rahmet eylesin nur içinde yatsın...
Çekik gözleri, simsiyah, dümdüz fırça gibi saçları vardı. Çinlilere benzetirdim ben onu ve ona “Çeng çink” derdim. Onun da hoşuna gidiyordu. Boğuk bir sesle bana gülerken, karnı da hop hop oynuyordu.
İyi niyetli Şaban ağabeyim benim, seni hep "iyilik meleği" gibi hatırlayacağım iyi ki seni tanımışım...bazen seni çok özlüyorum be ağabey...)
Sonunda rezve’ye ormana yatıya gitmeye karar verdim...
Devamı var…[/I]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.