- 965 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aradığımız Kadın..
Görsel ve yazılı medyada tiraj ve izlenme oranlarını artırmak için kadınlarımız, genç kızlar birer obje olarak sunulmaktadır.
Öyle abartıya kaçtılar ki anlatılmaz.!
Otomobil fuarlarında koca, koca kamyonların koltuklarında şuh ve şehvet dolu bakışlarıyla bakan, cep telefonlu ziyaretçilere (magandalar) akşama kadar poz vermekteler.
Başka bir fuarda gözlük tanıtımını bikinili kızlar yapmakta, Yemek ve Aşçılık fuarında Bolu Mengen’li güler yüzlü, biraz göbekli ustalar yerine çıtır,çıtır mankenler kilo almamak için yemeklerin tadına bile bakmadan kikiri, kikiri gülerek ürünleri ……pazarlamakta..
Televizyonda evli bir adamla beraber olmanın yeni adı ’ düzeyli beraberlik ’ oysa daha birkaç yıl önce bunun adı - metreslik- olarak anılırdı. Ya da sanatçıların güzellikleri, sanat haberleri verilirdi, oysa şimdi tangalı, mayolu yakalanmalar, selülitler yada sıfır beden olma gayretleri anlatılır oldu.
Efendim gelelim olayın anlatılmak istenen esas kısmına,
……yaş otuz beşten fazla, Dante gibi ömrün ikinci yarısındayız.
Kadınlar aradık,salına salına gezen,melekler kadar saf,okyanuslar kadar engin, gözleri yeşil, yanakları elma kırmızısı, saçları rüzgarlarda savrulsun…olacaksa en güzeli bizim olsun…!
Oysa zaten biz bu kadınlarla yan yanayız, kimisi annemiz, kardeşimiz. Kimisi de çeşme başlarında mendilinin ucunu yakmış yavuklusundan haber bekleyen kızlarımız.
Aradığımız özelliklere uygun kadınlar var, lakin biz bakmasını bilemedik.
Onların “ sofrada ki yeri öküzlerimizden sonra gelir” diye yazar şairler, onlar nasırlı elleriyle çapada, tırpanda Anadolu’nun yakıcı güneşinin altında ot yığınlarının, toprak tümseklerin kenarlarında bebek büyüttüler.
Öyle yılan derisinden çantaları, rugan ayakkabıları, allı pullu yazmaları,kadifeden fistanları yoktu, başörtülerinin altında üç-beş günde bir yıkanan saçları, güneşin parça,parça ettiği yanık tenleri ve nasırdan siyahlaşmış elleriyle eşine sadık,evine bağlı kadınlar vardı.
Çeşme başlarında kızlarımız, yanaklarında kan kırmızısı gamzeler, gözleri ışıl,ışıl masumiyet ve sadelik. Orta Asya’dan Ahıska’dan gelen ninelerine inat daha da güzelleşen Çerkez,Gürcü, Türkmen, Kürt, Terekeme, veya şimdiki Avrupalı Arnavut, Kosova güzellerini, sarı saçları, mavi gözleriyle ah nenen ölsün türküsüne konu olan güzelleri (sarı gelinleri) görmediniz mi.?
Onların yalan ve riyadan uzak dünyalarında sadakat, sevgi ve hoşgörü vardır. Onlar sizin görmek istediğiniz gibi şehvetli sevişmediler, Ellerinde kırbaçlar, kırmızı çamaşırlar içinde Dolar, Yüro demetlerinin kölesi olmadılar. Oysa gaz lambasının kısık alevini üfledikten sonra kaz tüyü yastıklar, koyun yünü yataklar dile gelse anlatamaz o zifiri karanlık gecelerde yaşananları.
Yaşam kavgasının tam orta yerindedirler. Şeker çuvalından iç çamaşırı, yatak yüzü diker, deterjan yerine kuru sabunu doğrayıp kazanlarda çamaşır kaynatır,katran karası kirler kar beyazına döner ellerinde.
Belki aktüaliteden haberleri yoktur, Sosyal klasikleri okumamış, Marks’ın teorisinden habersizler, Güler Erkan provalı dergilerde fotoroman kahramanlarına üzülür, Türk filmindeki “al yazmalı “ yerine kendisini özdeşleştirir ağlarlar.
Örfü adeti,Dedekorkut hikayelerini, Köroğlu koşmalarını, halk türkülerini ezbere bilirler. Oynarken manileri, ağlarken ağıtları vardır. Sevdalarını dokudukları halıda ilmek, ilmek işlerler.
Biz onların saf ve temiz duygularına inat “ Türk filmlerinde arzu ve şehvet rolü oynayan, boyalı, yapmacık avratlara özendik” Onların gerçek olmadığını bile, bile inandık, inandırıldık.
Gerçek; yanı başımızda omuz,omuza çalıştığımız, kuşluk vakti demlediği çayı gaz tenekesine koyduğu tezek korunda soğutmadan kilometrelerce ötedeki eşine götüren,Fabrikalarda makinelerin sesine inat sessizce çalışan, atölyelerde, iş yurtlarında emek veren, kadınlarımız,.
Sofraya en son oturup, en önce kalkan, çocukları yesin diye tarladan topladığı otlarla, ya da pazar sonrası atılan yiyecekleri toplayarak yemek pişiren, ailesine bakan kadınlarımız.
Dağ taş dolaşan ebelerimiz, kör ve kahpe kurşunlara şehit olan gencecik öğretmen kızlarımız, onuru ve namusu ile çalışan kadınlarımız, kızlarımız, ya da yetmiş yaşında ağalara para karşılığı satılan, onuru’nu, insanlığını korumak için son çare intihar eden Dilan’larımız.
Velhasıl yürekleri temiz, sevdaları çıkarsız alın teri, emek ve insana insan gibi değer veren, seven kadınlarımız, kızlarımız var.
Komşu kızları bacımız, namusları onurumuzdu, Bir düğüne, bir uzak yere gittiğimizde onlar bize emanet edilirdi. Harman yerinde, Buğday, ot yığınlarının altında üşümemek için birbirimizin ellerini tutarak ısıtırdık. Sarılır yatardık beraber. Ama inanın içimizde kötülük, art niyet yoktu.
Gün geldi sevdalandık içlerinden birine, diğerleri yine bacımız, kız kardeşlerimiz oldu. Sevdiklerimizi kimseler bilmesin, onlara bir zarar gelmesin diye ayna, mendil gönderdik teyze kızlarının yardımlarıyla.
Benim güzel ülkemde halen kar beyazı temiz, anlı açık kızlarımız, eşine can yoldaşı olan kadınlarımız, ömrünü evlatlarına adamış eli öpülesi annelerimiz var.
Dostlar etrafımıza iyice bakmamız lazım. Güzelliklerin uzaklarda değil içinizde olduğunu göreceksiniz.
öyküler,şiirler,makale ve deneme yazıları için
veb sayfam.
www.enginkasap.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.