- 752 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE - İSRAİL İLİŞKİLERİ
TÜRKİYE – İSRAİL İLİŞKİLERİ
Dr. Sadık Özen
Bir zamanlar aramızda çok yakın ilişkiler olan İsrail ile 5-6 senedir hiç de hoş olmayan ve çelişkili denilebilecek şeyler yaşanmaya başlamıştı. Talihsiz Davos zirvesi ile münasebetlerimiz onarılması güç bir yara alırken, IHH tarafından yapılan “İnsani yardım” çıkartmasıyla yara gangrene dönüştü.
Türkiye- İsrail arasındaki dostluk bundan 500 yıl kadar önce başlamış bulunuyor.
Osmanlı İmparatorluğu, İspanya’da engizisyona uğrayan Yahudiler’e büyük bir yakınlık göstererek şefkat dolu kollarını açmıştı. Bu dostluk uzun yıllar devam etti. Yahudiler Osmanlı tebaası içinde müreffeh bir hayat sürdüler.
İkinci Dünya Savaşı sırasında; Hristiyan Avrupa Devletleri’nce aşağılanan, itelenen ve soykırıma uğratılan İsrailliler, Türkiye Cumhuriyeti’nden büyük yakınlık, dostluk ve himaye gördüler. Soğuk Savaş dönemlerinde, bu ilişkiler, dostane bir tutumla son derecede olumlu geçti.
1948 yılında İsrail Devleti kurulunca, Osmanlı’dan gelen dostluk geleneği Türkiye Cumhuriyeti’nce de sürdürüldü ve Türkiye Cumhuriyeti, İsrail’i ilk tanıyan devletlerden biri oldu. Bu arada Türkiye, ABD ve İsrail arasında müttefikane münasebetler gelişti.
Ancak 1967 yılında İsrail’in Arap Ülkeleri’ne saldırması Türk Halkı tarafından hoş karşılanmadı. Özellikle, İslami yönetim beklentisi içinde olan kesim konuyu ileri boyutlara taşımaya çalışarak, dikkatleri “Siyonizm” tehlikesi üzerine çekti.
Kendisini kaptırmış olduğu aşırı ihtirasları ve diğer emperyalist devletlerden gördüğü destekle artık emperyalist bir devlet hüviyetine bürünmüş olan İsrail’in tutum ve tavırları hoş karşılanmamaya başlanmasına rağmen, yine de ilişkiler diplomatik kurallar içinde sürdürülerek, iki taraf arasında açıktan sorun yaşanmamasına çalışıldı. Bu arada; askeri ittifaklar ve ekonomik ilişkiler başta olmak üzere, tarımdan eğitime kadar birçok alanda önemli derecede işbirliğine girildi.
Bu arada İsrail ile büyük bir istihbarat işbirliğine de girilmişti. Ermeni Diasporası’nın “Soykırım” yaygarasıyla dünyayı ayağa kaldırmaya çalıştığı günlerde İsrail, Türkiye’nin, bu uyduruk soykırım iddialarını reddetme mücadelesinde büyük katkı sağladı. 1999 yılında terörist başının Mossad’la yapılan işbirliği sonucu yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesiyle, dostluk ilişkileri Türk Halkı’nda büyük bir sempati yaratırken, iki devlet arasında da daha samimi bir işbirliği oluşmuştu. Daha doğrusu görüntü bu şekildeydi.
ABD, İsrail ve Türkiye arasında yapılan siyasi ittifakların ölçüsü ve içeriği tam olarak bilinemiyor. Ama BOP projesindeki stratejik ortaklık ve işbirliğinde Sayın Başbakanımıza “Eşbaşkanlık” rolünün verildiği ve kendilerinin de bundan büyük mutluluk duydukları bilinmektedir. Bu yakınlık halk arasında kuşkuyla karşılanırken, Sayın Başbakan, partisi ve yandaş medya tarafından hararetle savunulmuştur.
AKP Hükümeti’nin ilk dönemi Türkiye-İsrail işbirliği açısından sorunsuz, hatta yağlı-ballı denilebilecek bir yakınlık içinde geçirildikten sonra, 2008’in Aralık ayında Türkiye’nin İsrail-Suriye ve Filistin arasında arabuluculuk yapması ilişkilerin en üst seviyeye çıktığı dönemdi. İsrail’in bir anda strateji değiştirerek Gazze’ye saldırması ve bin 300 Filistinli’yi öldürmesi Türkiye-İsrail ilişkilerini allak bullak etti.
Türkiye-İsrail münasebetlerini Türkiye ve İsrail açısından bozulma noktasına getiren son olaylar kısaca şöyle özetlenebilir;
1- 2006 yılında; ABD, İsrail ve Avrupa Devletleri tarafından terör örgütü kabul edilen, ancak yapılan seçimlerde en çok oy alan Filistin Hamas Örgütü’nün Türkiye’de meşru kabul edilmesi ve Parti Lideri Halid Meşal’in Türkiye’ye yaptığı ziyaret ile Filistin’le Büyükelçilik düzeyinde münasebet kurulması, diğer batılı ülkeleriyle İsrail nezdinde büyük bir olumsuzluk yarattı.
1- Ocak 2009 da Davos’taki “Dünya Ekonomik Forumu”nda yaşanan “One minute” olayı her iki devleti de rahatsız etmiş, münasebetlerin olumsuz bir zemine taşınmasında atılan ilk adım olmuştur.
2- Ekim 2009 da yapılan “Anadolu Kartalı Askeri Tatbikatı”na İsrail’in çağrılmaması üzerine, İsrail’in bunun haklı sebepleri olabileceğini araştırması ve kendisine ait hatalar varsa düzeltebilmek için çaba göstermesi gerekirken, maalesef gerginliği artırıcı tavırların içine girmesi, ilişkilerin bozulmasında önemli bir etkendir. .
3- “Ayrılık” ve Kurtlar Vadisi” dizilerinin TRT’de yayınlanması, İsrail halkında ve devletinde büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. Türkiye bu tür olumsuzluklarla defalarca karşılaşmış, konuyu etkin diplomatik girişimlerle daha büyük boyutlar kazanmadan kapatmasını bilmişti.
4- İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın, Büyükelçimize reva gördüğü, son derecede çirkin, aşağılık, anlamsız ve akıl almaz saygısızlık Türk kamuoyunda büyük rahatsızlık yaratmış ve bardağı taşıran damla olmuştur. .
6- Türkiye’nin Suriye, Lübnan ve Ürdün’le sınırlarının açılması, yapılan ekonomik işbirliğinin askeri alanda da gelişebileceği ve bu suretle İsrail’i bir anda dört taraftan kuşatılabileceği, bu kuşatmanın delinebilmesi için Suudi Arabistan’ın hava sahasını İsrail’e açmasının bile yeterli olmayabileceği kuşkusu İsrail’in bir başka huzursuzluk kaynağı olmuştur.
7- Türkiye-İran arasında son dönemde meydana gelen gelişmeler, İran’la imzalanan Nükleer takas anlaşması ve Rusya ile yapılan enerji anlaşmaları ve son olarak, Birleşmiş Milletler’in İran’a karşı aldığı yaptırım kararına Türkiye’nin menfi oy kullanması ise bir başka nedendir.
8- Sebepler arasında en önemlisi, Türk halkında ve devletinde İsrail’in PKK’ya yardım ve destekte bulunduğu hakkında kuşkuların uyanmasıdır. Bu durumun ne derecede gerçek olduğu bilinmemekle beraber bu konu Türk kamuoyunu son derecede rahatsız etmektedir. Teröristlerin elinde İsrail menşeli silahların bulunması ve yapılan çatışmalarda bunların ele geçirilmesi bu konudan duyulan rahatsızlığı artırmıştır.
9- IHH tarafından düzenlenen insani yardım filosunun gönderilmesi sırasında her iki tarafın hatalı davranışları, yardım filosuna İsrail Devleti’nin askeri müdahalede bulunması ve insanların ölümüne neden olacak kadar pervasız bir tutum izlemesi, tabiri caizse yananın üstüne tuz biber ekmiştir.
10- İsrail gençliği tarafından Türkiye üzerine, PKK’ya siyasi destek vermek için bir filo gönderilme girişimi ise, bu saçmalık gerçekleşmemiş olmakla beraber Türk halkında yeni bir infiale neden olmuştur. Böyle bir düşüncenin ileri sürülebiliyor olması, İsrail’in PKK’ya uzun süredir cephane, silah ve para yardımı yapmakta olduğunun kanıtı sayılmalıdır.
İşin geldiği bu noktada yorum yapmak zorlaşıyor. Zira hükümetin konuyla ilgili olarak yaptığı doyurucu bir açıklama yoktur. Sadece Sayın Başbakan hamasi nutuklarıyla, partisine yakın olan vatandaşları; şu anda izledikleri ve bundan sonra izleyecekleri, ne olduğu tam olarak belli olmayan siyasetleri etrafında toplamaya çalışıyor. Sayın Başbakan sinirleri iyice gerilmiş olarak, içine düştüğü hırçın tavrını her gün biraz daha artırarak sürdürüyor.
Bu tablo içinde en görünür gerçek; PKK terörüne karşı verdiğimiz şehit sayısının katlanarak artışıdır. Sayın Başbakan bu gelişimin bir taşeron ihalesi olduğunu söylediler, ama ihaleyi yapanın kim olduğunu açıklamadılar. Genelkurmay Başkanlığı ise yaptığı açıklamasında, Sayın Başbakan’ın bu konuşmasına açıklama getirecek bir söylemde bulunmadılar. Ama ortada bir gerçek var ve terör her gün biraz daha tırmanıyor.
Yaşanan olumsuzluklar sadece Sayın Başbakan’ın ve iktidar partisinin sorumluluğunda görülmemeli ve devletimizin bütün anayasal kuruluşları tarafından birlikte ele alınmalıdır. Zira bu ülkenin geleceği sadece bir kişinin veya bir partinin vesayetine bırakılamaz. Terörle mücadele eden kahraman askerlerimizin ve değerli komutanlarımızın hain ve terörist gibi ilan edilmelerine ve yargılanmalarına son verilmelidir. Ülkemiz daha fazla gerginlik ve huzursuzluk içinde bırakılamaz.
Konunun görünmeyen yanlarını bir tarafa bırakarak, görünen yanları üzerinde biraz kafa yormaya çalışalım. İktidar partisinin görev başına gelişinden bu yana İsrail ile Türkiye arasında; özellikle askeri alanda, uçak ve silah alımı ve teknoloji transferinde çok önemli ve sıkı-fıkı denilecek türde bir süreç yaşanmıştır.
Birçok devlet kuruluşu İsrailliler’e satılmış, çok sayıda ihale İsrailliler’e verilmiş, İsrailliler’in Türkiye’de banka açmalarına ve büyük ticari şirketler kurmalarına fırsat yaratılmıştır. Tarımda neredeyse İsrail’in vesayeti altına girilmiş bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Medyada yer alan haberlerden İsrailliler’in Güneydoğu Anadolu Bölgemizde geniş araziler satın aldıklarını, bazı İsrailli kadınların doğum için Türkiye’ye geldiklerini ve çocuklarını Türkiye üzerinden nüfusa kaydettirdiklerini duyuyoruz. Özürlü çocukların eğitimi konusunda bile İsrail’le işbirliği içindeyiz. İletişim sektöründe ve istihbaratta akıl almaz yakınlıktayız.
O zaman soruyorum? İsrail’n PKK’ya destek sağladığı yolundaki kuşkular ortada iken; bu devletle, bu milletle nasıl olmuş da bu kadar yakınlık içine girilmiştir? Bu kadar yakınlık içine girilmişken, bir başka ülkenin halkını koruma uğruna nasıl olmuş ta bu kadar pervasızlıkla hareket edilmiş ve iki ülke arasındaki ilişkiler onarılamayacak bir seviyeye getirilmiştir?
Devlete ait saklı kalması gereken konular olduğunun bilincindeyim. Ülkeyi yönetenler bu soruları, bize açıklamasal bile, kendilerine sormalılar ve yanıtlarını da kendilerine vermeliler.
Dış Ülkelerde devletimizi temsil etmiş değerli diplomatlarımıza “Monşer” diyerek onlarla alay eden, yargı mensuplarına, askerlere, muhalefete, halkımızın ulusalcı kesimine karşı olumsuz tavırlar takınan, dışişlerinden içişlerine, milli eğitimden sağlığa kadar her türlü yetkiyi kendi iradeleri altında toplayan, içinde bulundukları haleti ruhiye içinde milli iradenin temsilcisi olan TBMM Başkanı’na bile hırçın davranan Sayın Başbakan tek başına yüklendikleri bu görevi ve bu kadar sorumluluğu acaba nereye kadar taşıyabileceklerdir?
Aslında bir hekim olarak; Sayın Başbakanımızın bu kadar stres içinde olmalarını, sağlıkları için sakıncalı buluyor ve endişe duyuyorum. Zira hiçbir şey bu kadar stres altında kalmayı değmez.
Bu yazımı henüz bitirmeden, PKK’nın planlı bir şekilde tertiplediği haince saldırı sonunda dokuz askerimiz şehit oldular. Mayın tuzağına düşen iki askerimizin şehit olmalarıyla sayı on bire çıktı. Bir türlü sonu gelmeyen terör belasına bugün de dördü asker beş vatandaşımızı şehit verdik. Çok sayıda da yaralılarımız var. Bu kötü gelişimler ülkemiz ve ulusumuz için artık bir felaket halini almış bulunuyor.
Yirmi gün kadar önce, Türkiye’yi kana bulayacaklarını söyleyen PKK, terörist başı ve BDP’lilerin haince söylemlerini gerçekleştirdikleri görülüyor. Bu vahim durum artık, ne pahasına olursa olsun devletimiz tarafından durdurulmalıdır. Bu şartlarda, terörlü büyük mücadele vermiş olan askerlerimizin, bazı çevrelerce kurulan tuzakla yargılanmaları çok anlamsız olmaktadır. Terörü önlemek için açılım başlatanların, bu konuda gerçek bir açılım başlatmaları yerinde olacaktır.
Bu menfur olayların meydana gelmesi, Barzani, ABD ve İsrail konusunda şüphelerin daha da yoğunlaşmasına neden oluyor. Özellikle bu devletlerle yapılan istihbarat ilişkileri iyice sorgulanmaya başlamış bulunuyor. Devletimizin bu konuda iyi bir değerlendirme yapacağını ve gereken önlemleri alacağını düşünmekteyiz.
Gelişen olaylar üzerine Sayın Başbakanımızın, Sayın Genelkurmay Başkanımızla birlikte çatışma bölgesine gitmeleri son derecede olumlu olmuştur. Kahraman askerlerimizle sağlanan iletişim yıllardan beri halkımızın beklediği şeydi. Kahraman askerlerimizin büyük bir içtenlikle ifade ettikleri sözler, büyüğünden küçüğüne bütün Türk halkına emsalsiz bir örnek olmalıdır. Vatan sevgisi ve görev aşkı ancak bu kadar dile getirilebilirdi.
Sayın Başbakanın, bugün TBMM Parti Grubu’nda yapmış olduğu konuşma ve sergilediği sakin tavır, kendisinden yıllardan beri beklenen bir düzeyde olmuştur. Dileriz bu tavırlarını sergilemekte devam ederler. Tabii aynı şey muhalefet partilerinden ve medyadan da beklenir. Önemli olan bu tavırların geçici olmayıp sürdürülmeleridir.
Bunu bütün varlığımla temenni ediyorum. Zira ülkemiz ve ulusumuz büyük bir tehlike altındadır. Birlik ve beraberlik içinde olmaya çok ihtiyacımız var.
Makalemi bitirirken bir taraftan da Sayın Başbakanın konuşmalarını dinlemekteydim. Bir anda itidallerini kaybettiler ve konuşmalarını, eskiden olduğu gibi son derecede sert, hırçın ve uzlaşmasız ifadelerle bitirdiler. Böylece bulunduğum temenniler de boşa çıkmış oldu.
Ne yapalım, hayırlısı Allah’tan demekten başka elimden bir şey gelmiyor.
Saygılarımla…
22. 06. 2010
www.fikirplatformu.net
www.edebiyatdefteri.com
www.antalyabugun.com
YORUMLAR
''Bunu bütün varlığımla temenni ediyorum. Zira ülkemiz ve ulusumuz büyük bir tehlike altındadır. Birlik ve beraberlik içinde olmaya çok ihtiyacımız var.'' Tüm kalbimle katılıyorum. Siyasetcilerimiz de koltuk, oy kavgalarını, bir birinin kuyularını kazmayı bir tarafa bırakıpta güzel vatanımızın selameti huzuru için birlik beraberlik içinde bir çalışma içine ne zaman girecekler acaba ? Yoksa bütün bu olanları, üzerimize oynanan bu oyunları seyretmeye devam mı edecekler...
Büyük emek sarfedilmiş yazınızda sadece bir noktaya değineceğim. ABD ve İsrail kendileri zaten terörist devlet ( ABD, Kızılderiler'den tutunda dünyada katliam yapmadığı, yaptırmadığı sömürmediği yer çok az kalmıştır İsrail'in terörist devlet olduğu zaten tüm dünyada tescillendi. Avrupa hele hiç konuşmasın Sırp'lıları terörist ilan ettiler mi yoksa boşnak katliamına seyırcı kalıp el atından desteklediler mi ? Filistin halkı haması sandıkta tercih etmiş. ABD ve İsrail'in Filistin Devletini ne olarak gördüğü hiç önemli değil... Selamlar saygılar
ÜZÜMKARASI tarafından 6/23/2010 10:46:36 AM zamanında düzenlenmiştir.