KOZALAK MAHALLESİ SAKİNLERİ
KOZALAK MAHALLESİ SAKİNLERİ
Tanır mısınız Kozalak Mahallesi sakinlerini? Ya da bilir misiniz? Bilenleriniz nasıl bilir? Tamam tamam iyi bilirsiniz. Öyle demiştiniz yanılmıyorsam. Ama ya demedikleriniz, ya da diyemedikleriniz? Biliyorum sizin suçunuz değildi. Sorsalar derdiniz hiç çekinmeden. Gerçi bir şey fark eder miydi bilmem. Şimdi deyiverin o zaman ne çıkar? Ortak tanıdıklarımız olmasa da, ortak bildiklerimizdir hepsi aslında. Neden baştan bu kadar laf kalabalığı yapıyorum? Bilmem. Anlatmaya nasıl başlayacağımı bulmak için herhalde. Çünkü bu öykünün başı yok. Oysa bir öykünün başı olmalı değil mi? Ya da şöyle afili bir başlangıç yapılmalı. Ama yok işte, bu öykünün başı yok. Hikâyenin geçtiği zamanı ve yeri de söyleyemeyeceğim size üzgünüm. Çünkü bu tür kavramların onlar için bir önemi yok. Siz de onların yerinde olsaydınız, sizin için de önemi olmazdı herhalde. Madem hiçbir şeyin önemi yok o zaman ne anlatacaksın diyorsunuz değil mi? Yoo bu sefer haklı değilsiniz. Benim anlatacaklarımı önemli kılan bütün bu önemsenmeyecek ayrıntılar çıkarıldıktan sonra elde kalanlardır. Anlamadınız mı? Acele etmeyin isterseniz En iyisi anlatacaklarım bittikten sonra karar verin.
Ne demiştik efendim, Kozalak Mahallesi Sakinleri değil mi? Yeryüzünde binlerce örneği olan bu mahalle sakinlerinin ortak özelliği; başta da belirttiğim gibi semtlerinde zaman kavramının olmamasıdır. Mahalleye yeni taşınan biri, daha yerleşir yerleşmez, bu kavramın önemsizliğiyle tanışır önce. Bu yüzden güneşin doğuşu ve batışı ile hiç ilgilenmezler. Özellikle karanlık ortamları severler, o kadar ki; evlerinde ışık da yoktur. Şaşırdınız değimli? Ne yalan söyleyeyim bende şaşırıyorum. Karanlıkta ne yaptıkları bilinmez. Kendileri dışında kimseyle konuşmazlar çünkü. Kendi aralarında öyle sessiz konuşurlar ki, onların hiç konuşmadığını sanabilirsiniz. Hiç dışarı çıkmazlar. Yüzlerce nesildir beraber olan ailelerin dışında, çok farklı yerlerden gelmişleri de vardır. Yaşlısından, yaşsızına kadar kavga çıkaran, olay yaratan görülmemiştir. Mahallenin bekçisi de kavga çıkacağından veya herhangi bir olay olacağından değil, buradakileri dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korumak için görevdedir. Ama diğerleri gibi bekçiler de pek tanımaz buradakileri hatta çoğunun isimlerinden başka bir şey bilmezler. Ancak yeni gelen birileri olacak da… Her kapalı topluluk gibi Kozalak Mahallesi sakinleri için de yüzlerce hikaye uydurulmuş, zamanla ağızdan ağza yayıla gelse de, henüz ispat edileni bulunmamıştır. Yakın çevresinde oturanlar veya yolu o mahalleye düşenler saygıda kusur etmezler Kozalak Mahallesi sakinlerine, bilinmeze karşı duyulan tedirginlikten midir bilinmez, korkuyla karışık saygı duyarlar... Hatta onların bu sakin hayatlarına gıpta ile bakan bile olur. Ama dedim ya kapalı bir topluluk diye. Bilinmeyeni çok. E insanoğlu da en çok bilinmeyenden korkmuştur takdir edersiniz ki. Bazen düşünürüm bu yüzden mi deliler gibi her şeyin gizini çözmeye çalışırız. Bilim adamları hayatlarını insanların korkularını gidermek için mi harcarlar? Oysa her buluşun yanında bir başka bilinmeyen türer ve çözülmeyi bekler. Yani bir yandan çözüm üretirken bir yandan da bilinmezlerimizi, korkularımız çoğaltırız. Neyse lafın ucu kaçacak gibi. Ben yine kahramanlarımıza döneyim. Umarım anlattıklarım anlamanıza yardımcı olmuştur biraz. Olmadı mı? E sizde çok sabırsızsınız canım. Alt tarafı kısacık bir öykü bu. Biraz sabır. Ah bir bilseniz bu mahallenin sakinleri için sabrın ne demek olduğunu. Biliyorsunuz da zaten. En azından tahmin ediyorsunuzdur. Tamam tamam biraz daha açayım konuyu o zaman.
Efendim Kozalak Mahallesi konuçlandırılıdığı yere göre büyük veya küçük olabilir. Bu mahalleye yolu düşenler bilir, tüm sakinliğine rağmen yaşanmışlık kokar buraları. Eskiden kurulmuş olanları ekseriyetle daha büyük ölçekli olur. Yapıların eskiliğinden ve isimlerinden de kolaylıkla anlaşılabilir bu çok önceden yaşanmışlık… Hatta çoğu eski yazıyla yazılmıştır. Bu kişilere özgü bir başka ayırt edici özellik yapılarında kapılarının olmamasıdır. Avluya açılan geniş duvarlı bahçede bulunan ortak bir kapının dışında başka hiçbir kapısı yoktur. O kapı da sadece ziyaretçiler içindir. Dedim ya hiç dışarı çıkmazlar ki, içeri girme ihtiyacı duysunlar. Gereksiz hiçbir ayrıntıya yer yoktur burada. Yapılarda hiçbir eşya bulundurulmaz. Zamanında, zamanında dediysem sizin anlayacağınız bir dilde söyleyeyim iyisi mi; çok ama çok eskiden varlıklı olanlarının, hatta şöhretli olanlarının şahsi eşyaları varmış. Ama zamanla onlara da gerek duyulmadığı anlaşılmış ve vazgeçilmiş. İçinde yaşayanların yararlarından dolayı çok bereketli olur toprakları. Ve birçok ağaç yetişir buralarda. O kadar geniş alana yayılmıştır ki bu heybetli ağaçlar. İçinde yaşayanların tüm mütevazılığine karşı, uzun bol yapraklı yani çok gösterişlidirler. Çam ağacı mı dediniz? Ha mahallenin adından dolayı soruyorsunuz. Tabii, asırlık çınar ağaçları ve çam ağaçları buralarda bolca bulunur. Ama bu ağaçlar, bitkiler ve bilumum sokak hayvanları bile bu sokağın sakinlerini ilgilendirmez.
Bu ilgisizlikleri mahallelerine öylesine yansımıştır ki, her an bir köşede biri öldürülebilir. Hatta cinayet işlemek için en uygun mekânlar buralarıdır. Hayat kadınlarının iş tuttukları yerler, hırsızların inleri… Uyuşturucu bağımlıları ve alkoliklerin ikinci evidir bu sokaklar. Sokak dediysem, öyle bildiğiniz sokaklardan değil. Sokakları birbirinden ayıran duvarlar yoktur burada. Ee anlattığım bu kadar tuhaf şeylerden sonra buna da şaşırmayacağınızı umuyorum. Tüm bunlara duyarsız kaldıkları gibi, kendilerini ziyarete gelenlere de aynı davranırlar. Hele bayramlarda öyle kalabalık olur ki bu mahalleler. İğne atsan yere düşmez. Ama dedim ya hiçbir şeyin önemi yoktur onlar için. En azından bizim için önemlşi olan değerlerin onlar için önemi kalmamıştır. Tüm bunların farkındadır ziyaretçileri. Bu garipliklerini umursamazlar… Duruma alışık oldukları için öyle bayrama gider gibi giyinmezler, bayram dahi olsa. Oldukça gösterişsiz giyinirler, kadınlar hiç makyaj yapmazlar. Çocuk ziyaretçileri pek olmaz. Çocuklar anlayamaz çünkü olanları. Büyüklerine sorsalar, onlar da anlatamaz.
Aralarında tanıdıklarımız vardır ama, o mahalleye yerleştikten sonra, onlar da bizi önemsememeye başlamışlardır. Kızamayız onlara tüm bunlar için. Bizi artık önemsemedikleri için, sevdiklerimizi, arkadaşlarımızı, şehrimizi, hayatımızı, güzelliğimizi, çirkinliğimizi… Biliyoruz, artık siz de biliyorsunuz, aslında hep biliyordunuz, onlar için hiçbir şeyin önemi yok… Yok! İşte onlar için önemi olan bir söz. Yok, yokluk… Belki bu sözü de farklı algılıyorlardır ama en azından onları en iyi tanımlayan kelime bu… En azından bizim açımızdan böyle. Nasıl olsa onlar için bunun da önemi olmayacak, o zaman istediğim gibi tanımlayabiliriz onları. Evet yok. Yok olmak, ölmek… Ölüm! Onlar içinde bu kadar zor mu bilmem ama bizim için ölü lafını kabullenmek çok zor. Ölümü biliyoruz da, tanıdığımız birisinin ölümünü kabullenemiyoruz.
İşte böyle, sonunda ben söyleyebildim, sizler de rahat ettiniz değil mi? Ama insan en başından söyleyemiyor işte ne yaparsınız. Tanıdıklarımız yaşarken pekiyi bilmeyiz de, hiç tanımadığımız biri, için nasıl bilirdiniz dedikleri zaman hep bir ağızdan “iyi bilirdik” deriz. Ne tuhaf… Neyse uzattıkça, dağılıyor yine konu. En iyisi burada bitireyim. Konu hakkında söyleyecek sözüm kalmadı zaten… Kalın sağlıcakla…
Nermin Oral