- 1284 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Baba
Her kayanın altında -onun sıcaklığıyla zemherilere dayanmış… Serinliğinde kızgın güneşe direnmiş... Azgın seller de sürüklenmeden, fırtınalarda yitikliğe savrulmadan- ona tutunmuş, onunla yaşama sımsıkı ve güvenle bağlanmış nice canlı vardır; kayanın yerinden oynatılıp savrulmasıyla darma duman olan nice canlı...
Benim babam da benim güçlü kayamdı, direncimdi, yaşama tutunduğum gücümdü! Fâni dünya aldı elimden; giden bedeniydi, kalan, bende ki ben’ i…
Ruhun şad olsun Baba’m, mekânın cennet... Seni hep rahmetle, saygı, sevgi ve onurla anacağım... Nasıl anmayayım ki...
Bir bebeğin, minik elleriyle dokunuşunu kıskandım
Sana dokunamadım baba!
Bir çocuğun, pervasızca sarılışını kıskandım
Sana sarılamadım baba!
Sevgisini haykıran çocukları kıskandım
’seni seviyorum ’ diyemedim...
Gölge olan kanatları kıskandım
Ben güneşte yandım...
Şeker yiyen çocukları kıskandım
Hiç şeker yiyemedim ki baba!
Babaya kenetlenen elleri kıskandım
Ellerim acıdı baba!
Uyurken, masal dinleyen çocukları kıskandım
Benim masalım olmadı hiç...
İlk aşk, ilk heyecan babayla yaşanırmış
Yüreğim dağlandı baba!
Çocukluğunu doyasıya yaşayanları kıskandım
Çocukluğumu yaşayamadım,
Ben çocukken büyüktüm baba!
Çocukluğumdan beri büyürken; ’altın bileziğim’ dediğin;
Dürüstlüğün, erdemin rehberim oldu
Yönümü ararken, hayat yolun da
Şaşmadan, şaşırmadan…
Sana layık olmanın onurunu yaşadım
Taşmadan, taşırmadan...
Can acıtan yokluğunda yürüyorum, sensizim…
Ne olurdu,
Sevginin bir dokunuş olduğunun ayırdında;
Haykırsaydık, yaşasaydık en masum sevgileri
Baba- kızın sarmalanışın da!
Töre dedin, gelenek görenek dedin, şu dedin, bu dedin
Esirgedin
Gizledin en güzel duyguları!
Biliyorum sevdiğini! Tıpkı, seni sevdiğim gibi
Geceleri üstümü örtüp
Saçlarımı okşadığını biliyorum...
Sevgiyle yüzümü seyrederken
Tanrı’ya yakardığını,
Yanaklarıma kondurduğun buselerin
Sevgi gülleri çıkardığını biliyorum...
Ne olurdu bu kadar çabuk büyümeseydim
Şımarıp, dokunup sana doysaydım, baba!
Sevgine, şefkatine hasret bırakmasaydın
Minik ellerimi ellerinde tutsak etseydin baba!
Keşke...
Dokunduk / sevdik / bulduk birbirimizi, ama
Geç kaldım, geç kaldık…
Geç bulup tez yitirdiğim, doyamadığım babam!
Bir kerecik ’ babacığım ’ diyemediğim,
Kollarımı boynuna saramadığım babam!
Övüncüm
Gururumsun...
Kara toprağın bağrın da rahat uyu sen!
Hâlâ yanağımı okşamakta,
Sevgiyle kondurduğun busen
Babam...
Bugün ’Babalar Günü! ’ Buruk ve Sancılı...
Bazen insanın iki ayağının bir pabuca sokulmak istendiği, ancak; bunu başaramadığı anları olabiliyor ya... İşte bu anları yaşıyorum, elimde olmaksızın!
Biliyorum, dün kara bir gündü... Bağrımıza onlarca hançerin saplandığı, onlarca evladın -kendi şerefli doğrularında yürüdüğü - başka şerefsizlerin (özür dilerim, bu sözcük adına!) yanlışına kurban edildiği…
Dün, babalar vardı; yüreklerinde kola kolay sönmeyecek yangınların çıkardığı savurgan deli fırtınalarla kasıp kavrulan...
Ve nice fidan vardı; henüz köküne su yürürken ülkem pınarlarından; filize duramadan koparılan ve kül eden bir yangının alevleriyle sonsuza savrulan...
Umutları vardı oysa! Çınar olma istenciyle, yarınlara dal budak salmayı düşleyen... O düşlere yangın düşerken; körpe fidanlar, elbette bağrımızda bir çınara dönüşerek büyüyecek, nice meyveler verecek tarihin şerefli sayfaları arasında, verecek ama…
İşte, ama’ sı var dünün yine de... O ama’ ların muamması içinde düğümlenen babalar, hıçkırıklarıyla düğüm düğüm ağıt yakan analar kadar seslice haykıramıyorlardı. Acıtan çığlıklarını zehirli bir sıvı gibi içlerine akıtırken; çelik gibi sağlam, kaya kadar dik ve korunaklı idi evlatlarının arkasında, çıkarsızca.
Ah! Babaların içine düştükleri yangınları kim nasıl söndürecek, hangi korunaklı kayaya dayayacaklardı sırtlarını? Söndürebilecekler miydi, göz pınarlarının tazyikiyle yürek yangınlarını?
Bugün babalar günü...
Benim babam, vadesiyle Hakk’ın rahmetine kavuştu; nice kavuşanlar gibi. Onları bir kez daha rahmetle, şükranla, saygı ve dolu dolu sevgiyle anıyorum!
Bugün; derinliği, anlamı sözcüklere sığmayan babaların günü! Elbette bugünle sınırlı değil, her gün onlarla dolu, onların günü aslında!
Kimi “ babalıyken babasızdır” kimi “ babasızken babalı...” Yetimliğin adı konulamaz oldu… Bir göbek kordonu yetmiyor kurbanım, yetmiyor öksüz yüreklerin açlığını doyurmaya!
Hayatın akışı içinde, her şeye karşın ayakta, dik durabilmeyi, öfkelerimize gem vurabilmeyi…
Umarsızlık tarihinin sayfalarına hapsolmadan; vakti geldiğinde, kendimizle / hayatla yüzleşebilmeyi öğrenmeliyiz.
Bu kırık, bu yarım duygu ve düşün halesi içinde;
Babalık mertebesini kimliğiyle, sorumluluğuyla, onur ve haysiyetiyle hak edebilen babaların önünde içtenlikle, saygı ve sevgiyle eğiliyor; ışıklı, sağlıklı erinç dolu nice günler, nice yaşamlar diliyor;
Babalar Gününüz kutlu olsun diyorum; dostlarım, canlarım...
Refika Doğan – Antalya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.