- 2173 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kod Adı...
KOD ADI "EKİN",
(DIŞARDAN BAKINCA) ABDULLAH ŞEVKİ Mİ
İ l h a n B ü y ü k c e b e c i
...... “Geleceğin estetiğinin etik olduğunu bellemişsek eğer, edebiyatın da bir kayıbı olmayacaktır..."
(vahdettin yılmaz) 01.09.2006
2005 güzünde, 7.sınıfa giden oğlumun ısrarıyla eve bir bilgisayar aldık. Benim teknoloji ile aram pek iyi değildir. (Hâlâ cep telefonum yok.) Oğlum Ilgaz’ın yardımıyla –biraz da ilk heves- internetten bazı şiir sitelerine üye oldum. Bunların arasında en çok oyalandığım ‘şiirakademisi’ olmuştu. 2006 yazında site epeyce hareketlenmiş, tanıdığım imzalar çoğalmıştı: Ahmet Uysal, Bülent Güldal, Ahmet Günbaş, Aydın Şimşek, Fuat Çiftçi, Perihan Baykal, Halide Yıldırım, Mustafa Ergin Kılıç… gibi. Sonradan bu imzaların çoğu, - polemikler yüzünden- siteden uzaklaştılar.
İnternet denen araç, insanın önüne çeşitli olanaklar koymakla birlikte, bu alanı kötü amaçla kullananları da pek engelleyemiyor. Dahası, internet sitelerinde hasta ruhlu kişiler, rumuzların arkasına gizlenerek; ona buna saldırıp, hakaret etmekten çekinmiyorlar. Eli klavye tutan, hiçbir elekten geçmeden, dilediğince at oynatıyor sanal sayfalarda.
2006 yılında yaşadığımız bu tatsız gelişmeyi, aslında dergilere taşımayı istememiştim. Küllenmeye bırakmıştım ama Ahmet Uysal Ağabey’in, Şehir’in Eylül-Ekim 2009 sayısında (sf.3) bu konuya değindiğini ( “Eleştiri mi saldırı mı: A. Şevki adlı kötü şiirler yazmakla övünen biri, eskiden müstear adla bize saldırırdı; (Şiir Akademisi adlı web site) Eliz dergisinde bu kez kendi adıyla sataşmış. Modern şiir adına söz alarak toplumcu şairleri gözden düşürmeye çalıştığı biliniyor. “) görünce, benim de yazmam gerektiğini düşündüm. Çünkü huylu huyundan vazgeçmemiş.
2006’ya değin, A.Şevki adı bana bir şey ifade etmiyordu. Tanışıklığım yoktu. Birdenbire şiir sitesindeki sataşmasına bir anlam verememiştim. Derdi neydi? Bilemedim. Bende herhangi bir kitabı yok. İnternetten özgeçmişini araştırdım. İki yerde kısaca buldum. Nedense doğum tarihini yazmamış. Mülkiye mezunu, uzun yıllar yurtdışında yaşamış. Ben, oldum olası doğum tarihini gizleyen bu erkek edebiyatçılara hep mesafeli durmuşumdur. İnsan, yaşını niye saklar?
Tıpkı A.Şevki gibi, özgeçmişinde doğum tarihini yazmayan bir-iki erkek edebiyatçımız daha var. Onlar da uzun yıllar İngilterelerde, Amerikalarda yaşamışlar. Ortak özellikleri şu: Kendi adlarını gündemde tutmak, sürekli reklam yapabilmek için, akla hayale gelmeyecek yollara başvururlar. Derdi günü popüler olmaktır bu kişilerin. Yeter ki ünlü olsunlar, her daim onlardan söz edilsin. Bu insanların, bu ülkenin değerleriyle bir gönül bağı olduğunu da düşünmüyorum: Alçakgönüllülük, imece, paylaşma, özveri, kıymetbilme, vefa… gibi.
Ve 2006’nın yaz aylarına dönecek olursak… Abdullah Şevki’nin Ankara’da çıkan Damar Dergisi’nin temmuz ve ağustos sayılarında yayımlanan yazılarını okuyunca çok şaşırdım. Çünkü yazdıklarının bir bölümü, forumda "ekin" kod adıyla yazan kişinin yazdıklarıyla neredeyse aynıydı. Üslup ve söylem öylesine benzeş ki. Dergidekiler daha yumuşak,biraz daha usturuplu.
Yazarın saptamalarında doğruları da olmakla birlikte; şiirde(yazında) yerel/ulusal basamağını âdeta atlayarak, globalleşmenin rüzgârıyla evrensele koşma. Gökten zembille inip, küreselleşmenin kucağına oturmak. Özellikle 80’lerden başlayarak piyasanın allayıp pulladığı, pompaladığı Amerikan destekli, kimisi intihalci romancıları (Ahmet Altan, Orhan Pamuk, Elif Şafak... gibi) iyi inceleyelim. Örneğin O. Pamuk’un "Beyaz Kale" kitabını, kimden, nasıl aparttığını, edebiyat dergilerinden araştıralım. Genç okurların -ne hikmetse- Orhan Kemal’i, Yaşar Kemal’i, Kemal Tahir’i, Leylâ Erbil’i, daha yenilerden H.Ali Toptaş’ı okumadan yukarda adını andığım popüler kılınan adlara yönelişini düşünmenizi isterim. Bir lise öğrencisinin, S.Ali ya da S.Faik’ten tek kitap bile okumamışken; fuarda O.Pamuk’un (muhtemelen 20 sayfa sonra bırakacağı) kitabını aramasını. Çünkü eserin değil, yazarın gündeme oturtulmasını, magazin boyutlarıyla. Çünkü "cilalı sanat devri." Bir de eleştirmenimizin, köylüyü küçültücü, incitici tutumundaki hastalıklı ısrarını, anlamak zor.
Eleştireceğimiz unsur köylü değil. Köylülük olmalı.Toptancı bir yargı değil. Köylülüğün olumsuz tarafları. Feodalitenin acımasız yönleri. Öte yandan kadın tarlada çalışırken, erkeğin kahvede pişti oynaması. Kız-erkek evlat ayrımı, vb.
Köylülüğe en keskin eleştiriyi -şair olarak- sevgili Şükrü Erbaş yapmıştı, 90’lı yıllarda. Büyük tartışmalar yaratan "Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?" şiirini, ben hep "Köylülüğü Niçin Öldürmeliyiz?" diye okumuşumdur. Önemli bir şiirdi. Ayakları yere basan. Bizden bir şiir.
Bir Aziz Nesin yürekliliği bulmuşumdur o şiirinde Erbaş’ın. Ama Şükrü, hiçbir zaman "küçük köylü kurnazlıkları"na kaçmamıştır şiirinde. Sanalda kod adının ardına sığınıp, matbuatta gerçek adla yazmamıştır. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok şimdi. Ne demişti Ahmed Arif:"Erkekçe olsun isterim/ Dostluk da düşmanlık da."
Bir-iki ay önceki "zatturi" tartışmasında; Emre Gümüşdoğan’ın foruma kattığı isimsiz iki iletide de aynı söylem vardı. Bana, "aslında o şair bile değil. Asıl onun gibi köylü şairleri öldürmek gerek!" gibi keskin, incitici ifadeler.
"şiirtüven ezgileri" adından nefret ediyorum. Bu saçma başlık kaldırılmalıdır. Bu başlık altında yayımlanan her şey sulu, köylüce ve arabesktir!
Önemli olan Kaz dağında değil -o da yapılmalı ama- HAZRO’da, Dicle kenarında şiir günleri düzenlemektir! Kaz dağında şiir okumaya, rakı içmeye ninem de gider!" (EKİN)
Ahmet Uysal’ın yazdıklarına "köylüce" diyen kalemşörün, yazdığı şiirleri -gerçekten- merak ediyorum. Çıtası nerede duruyor?
İnsanız. Zaaflarımızla... Köylü, kasabalı, şehirli. Bazen de "akrep gibi"yiz. Önemli olan: Küçük kurnazlıkları, ayak oyunlarını, kalleşlikleri, vefasızlığı bırakıp insan olmaya gayret etmek.
Bir semahın son dizeleriyle
selamlıyorum sizi:
"Eksiklik kendi özümde
Dârına durmaya geldim"
***
YAZ VE EDEBİYAT
Abdullah Şevki
............ ......
Festivaller de ilginç, bir kiraz festivalinin arasına şiir yarışması da sıkıştırılabiliyor. Birkaç tanınmış şair ve yazar ağırlanıyor. Yöre halkı kültürle tanıştırılıyor. Okumaya önemli etkisi olmuyor bu tür etkinliklerin. İstatistikler ortada. Yani okuyan yurttaş sayısı artmıyor. Nedense festivallerin çoğu batı bölgemizdeki turistik yörelerde yapılıyor. Hazro’da şiir festivali düzenleyen çıkmıyor örneğin... Daha çok halka değil de şairlerin birbirine şiir okuyup içki içtikleri Diyonizyak öykünmeli festivaller; ikinci sınıf, özensiz, sıradan şiirlerin değerlendirildiği, eş dostların kazandığı yarışmalar... Sanat ve kültür doğuya gitmeli asıl. Oradakilerin de sanata, kültüre gereksinimi var. Daha doğrusu açlığı! Yazın İstanbul’da, Emirgan’da, Nedim, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Bodrum’da Cevat Şakir anılsın ama Dicle kıyılarında da şiirler okunsun. Edebiyatın tatile çıkarıldığı bir yaz mevsimini istemiyorum.İçimizdeki edebi coşku yaz mevsiminde de sürsün; edebiyat dergileri sararmasın raflarda. Edebiyat tatile çıkmasın. Kültürü, sanatı bekletecek kadar geniş zamanlarımız yok çünkü. "
Damar Dergisi,185.sayı (Ağustos 2006, sf.59)
Meraklısına Not: Yukardaki alıntı, yazının dörtte biridir.
YORUMLAR
Edebiyat dergilerinin şiirlerimiz ve nesirlerimiz için tam bir akedemi olduğunu düşünüyor ve tüm yaz boyunca bir kaç dergiye merhaba demeyi düşünüyorum....
internet sadece bir pencere ama dergiler pencereyi açan dünyanın ta kendisi...
ve tatilde tatile çıkmayacak en değerli ayrıntılardır yaşamı işleyen dizeleri tutmak kalemlerimizde...
Saygılar...
Mehtap ALTAN tarafından 6/20/2010 11:48:48 PM zamanında düzenlenmiştir.