- 919 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Suskun Kaldı Dilimiz
Mavi bulutlara yeşil bir renk cümbüşü çizdik
Beden diliyle konuştuk, gecelerce seviştik.
Bütün kaygıların ötesinde olduk, yorulduk
Göğsümüzdeki ateşle bu okyanusları aşamadık.
Sen de yanıyorsun sessiz sevişmelerimizin en koyusunda. Susuyorsun ve ansızın konuşuyorsun binlerce bilmeceyle. Dışarıda mağrur bir gece, gizemli bir dünya varken bir köşede beni düşünüyorsun kimbilir. Asıl serüven ben seni sevince başladı gül dudaklım, çünkü elektriğini aldığım en muhteşem bedendi seninkisi.
Yıldızlardan söz alıp, üzerime salacaktın ışıklarını. Parlayan her ışıkta seni görecek, senin yüreğine değecektim ellerimle. Kimbilir bir güneş olup içime doğacak, bir kuş olup yanı başıma konacaktın. Bir gül olup dudaklarımdan öpecek, bir nefes olup içime girecektin, ömür boyu orada kalabilmek için. Rüzgârları vekil tayin ederek binlerce öpücük gönderiyordun kentime. Sevgiyi tanımak değil, hasreti çekmek zormuş. Gülmeyi unutmak, ağlamaktan zormuş. Yaşamak ya da ölmek, özleyip de görememekle eş anlamlıymış, bilemedik.
Oysa, ruhunun müzikleriyle girmiştim eşsiz yüreğine. Beden diliyle konuştuk, bu sevdaya geceler boyu yol verdik. Dizelerimin sana ulaşan sarmaşıklarıyla yıldızlara da gidecektik birgün. Senin kutsal yüreğin benim için attıkça bu kırılgan sevdalar şairi seni sonsuza dek sevecekti. Bütün kaygıların ötesinde, üzerinde nice şafakların söktüğü sevgi denizlerine akıyorduk ağır ağır. Biraz ışık, biraz tılsım ve biraz büyüydük. Bir büyük resim çizmiştik gökyüzüne. Mavi bulutların üzerine yeşil bir renk cümbüşü oturtmuştuk ve bu muhteşem portreye yüreğimizi koymuştuk.
Suskun dudaklarımız, sakindi fırtınamız. Arada bir esiyor, günlerce birbirimizi özlüyorduk. Dokunmadan birbirimizi buluyor, alev alev yanan bir gökkuşağının altında sevişmelere duruyorduk. Gizemliydi sonsuzluğumuz, gemimiz bizi bekliyor, çığlık çığlığa sevişmelerimizi izliyordu. Geceler boyu şiir diliyle sevişmelerimiz sürdü ve ihtiraslarımızın kapsüllerini patlattık.
Güvercin uçuşlarımla ülkene kanat açmak istiyordum seni her özlediğimde. Göğsündeki ateşe, gülüşündeki inanılmaz güvene ve mavi denizlerine koşuyordum. Asmada üzüm, üzümde şarap tadı vardır bilirim ve bu yüzden okyanuslarında yüzerim. Yüreğin pusula, sevdan yelkenlimdi ve bir gün bu denizleri aşacaktım.
Okyanusların gelgitleri çoğalınca yüreğimdeki inci incini bulacak. Bu gece yatağına yıldızlar yağarken parmaklarım önce yüreğine, sonra bedenine değecek. Sevmelere soyacağım gizemli diriliğini. Ay utanacak, yorulmuş şafak saklanacak kabına. Saçların dağılacak, bedenin hiç bilmediğin yangınlara dalacak ve çığlığımız sallayacaktı dağları.
Ancak tüm sevgilerdeki son bekliyordu bu serüveni. Yüreğimizdeki gemi aşamadı bu hırçın denizleri. Yıldızlarımız günlerce göstermediler yüzlerini. Bekleyişlerimiz kristal bir küre gibi dağıldı, parçalandı binbir yerinden. Hasret koyduk bu şiirin adını, kaprislere beledik avuntularımızı.
Kendimizle uzlaştığımız anlarda hiç bilinmeyen yanlarımıza yenildik gizemin kraliçesi. Güneş her zaman ısıtmaz bedenimizi ve yüreğimizin titremelerini durduramayız. Nöbetlerimizi yalanlara, kaçışlara beleriz hesapsız. Kapris gülleri acıyla boy atar katran karası gecelerde. Ancak, muhteşemdir sevginin bahçesi. Ben halâ oradayım ve yetiştireceğim nice isimsiz çiçeğim var. Bir rüyaydı, ancak kısa sürdü. Bu aşkın hayali gemisi sevgi adası’na ulaşamadı.
Selahattin Yetgin