- 1432 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİNİN ÖLÜMÜ...
...Mavi renklerin en güzeliydi... Mavi umuttu, mavi özgürlük, mavi içimdeki sevdanın rengi... Mavi herşeydi. Ama; Mavisini yitirmişti yaşamak. Mavi tükendi. Renklerin en neşelisini ve en çocukcasını yitirdik. "Mutluluk Mavi Çocuğu" katlettik... Göz ve gönül ışığımız, içimize umit, özgürlük ve sonsuzluk getiren renk, uçup gitti. Karardık... Tükendik... Bakıyor ama görmüyoruz. Gözlerimizde kat kat perdeler... Bakın Güneş doğup batıyor, karanlık iniyor pencerelere, deniz eski maviliğini koruyor, gökyüzü yerli yerinde... Değişen sadece biziz... Kirlenen beyaza ve zifir karanlık siyaha dönüyoruz ve siyah ve beyazın karışıklığın dan oluşan denge gri’yi meydana getiriyor... Tabi bu karışıklıkta ortaya çıkan renk bir içtenlik sunmayacaktır, hep kül, hep duman, hep sisli olacaktır hayat... Hatta soğuk olmasından içinizi ısıtmayacaktır... Gri suskun ve hareketsizdir. gri kirlidir...
...Mavinin ölümü, masmavi bir Dünyanın ölümü gibidir gri... Beyaz bir gelecekle, siyah bir geçmişin tam ortasıdır. Bütün hızıyla havayı delen bir kurşundur... Geçmiş yada gelecek gibi sonsuzdur... Zaman zehirli bir ok gibi içimden geçip gidiyor durmadan... Ve Behçet Necatigil’in dediği gibi:
"Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı.
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az bukdunuz
Yahut vakit olmadı
...
Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı"
...Ve kalbiniz gri’ye bulandı. Aslında mavi bir renkten çok, belkide bir göz dü veya bir söz söylenince mavileyin koca bir tebessüm... Ve hayat bize, o iki kelimeyi söylemeye bile fırsat tanımadan hızla geçip gider bazan. Sevgilerini yarınlara bırakanlar bir gün sevdiklerini yitiriverdiklerinde, onlara sunmak için hazırladıkları mavi çiçeklerle, orada öylece kalırlar. Ve gri maviyi öldürür... Yüzyıllar öncesinde olsa da birileri kuş kanadında maviyi bulur...
...Derlerki, Dünyanın çukurlar ve tepelerden oluştuğu zamanlarda. Küçük bir kırlangıcın yolu düşmüş bizim gezegenimize, Kırlangıç ürkek gözlerle bakmış, bu kara parçasından oluşan gezegene. Yalnızca kayalar ve korkunç çukurları olan dünyamızı yaşanır kılmak istemiş. O sırada rengarenk bir gökkuşağı belirivermiş. İşte o anda kırlangıç’ın aklına çılgınca bir fikir gelmiş, uçmuş gökyüzünün sonsuzluğuna doğru. Gökkuşağından renkleri taşımaya başlamış yeryüzüne.
...Beyazları getirip yeryüzüne bıraktığında; Papatyalar açmış, kırmızılar dan gelincikler...
...Sonra yeşil. Her taraf çayır çimen olmuş. Maviyi taşırken yorgun kanatları daha fazla çekememiş bu yükü ve kocaman bir yarıktan düşüvermiş renklerin en güzeli olan mavi...
...Kırlangıç çok üzülmüş. En fazla o rengi severmiş. Öyle ağlamış öyle ağlamış ki gözyaşlarından çukurlar suyla dolmuş...
...Derler ki, deniz ondan mavidir ve gözyaşı tuzludur...
...Çoğumuz bu hikayeyi büyüklerimizden dinlemişizdir. Biliriz gözyaşının tuzlu, denizin mavi olduğunu ama güzellikleri görmenin bir meziyet olduğunu unuturuz, bunların varlığı bile bizi mutlu etmeye yetmedi... Bu yüzden ölen mavi yüreğimizin rengidir...
...Güzellikler ki sadece görsel değildirler, Güzellikler ki yaşamımızı çekilir kılarlar...
...Çoğu zaman karşımızda ki güzelliğin bizim için nekadar değerli olduğunu fark etmeden yaşarız. Taki onu kaybedinceye kadar. O zamanda aynı Kırlangıç’ın yaptığı gibi oturup ağlarız. Ama göz yaşlarımızdan çukurlar dolmaz, denizler oluşmaz. Sadece kaybettiğimiz güzelliğin acısını çeker, Kendi kendimize mavi’yi öldürürüz ve gri’ye dönüşürüz...
"Bilirim ki sevgimiz
Aslında veremediklerimiz
Bir bilinmez denizde
Yitip gitti bedenimiz."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.