- 1471 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Şiir ve Biz
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şiirin binlerce tanımı yapılmıştır bu güne kadar. Tariflerin hemen hepsi, şiirle ilgili doğru şeyler içermesine rağmen, hep yeni tarifleri yapılagelir şairler tarafından. Bu, şiirin bütün tarifleri aşan mahiyetinin alametidir.Şiirin tüm tarifleri, şiirin ne’liğini anlama konusunda faydalı olmakla birlikte, bir şekilde nakıs kalmış, kalacak tariflerdir.
Şiirle ilgili en güzel tariflerden, meşhur divan şairimiz Fuzûlî’nin tanımıyla yetinelim:
’Şiir, kaynağı Allahın sanatında bulunan bir marifettir ve şairin ilahi bir yardıma mazhar olmadan şiir söylemeye gücü yetmez’
Elbette şiirin, Fuzuli’nin tanımlamasında olduğu gibi, Allahın verdiği ilhamla söylenen hakiki ya da saf şiir cinsi yanında, şeytanın iğva ve yönlendirmesiyle ortaya konan süfli cinsi de vardır.
Bu ikisini birbirinden, insanı yönelttiği hedefine bakarak tefrik etmek mümkündür. İyi şiir, insanı hep Allah’a yönlendirirken, kötü şiir insanın ilgisini hep Allahtan gayrı şeylere, masivaya bağlamaya çalışır. Bu yüzden eskiler hakiki şiir sahiplerine şair adını verirken, ötekilere müteşair (şair özentisi) adını vermiştir ki, şairlerle müteşairler arasındaki fark, velilerle veli taklitçisi şarlatanlar arasındaki fark kadar barizdir. Az çok ilmi ve feraseti olanlar şairle müteşairleri rahatlıkla ayırdedebilecektir.
Şiir, iki kanadı olan bir kuşa benzetilir. Bir kanadı duygu, bir kanadı düşünce. Bu kanatlarla uçar şiir yükseklere. Yüksekler dedikse, şiirin yolculuğu, bilinç ve bilinçaltı dünyasının yükseklikleri olarak algılanabilir. Hedef ise, bu ortamlarda alınan uçuş hızıyla daha yükseğe ulaşmak denebilir. Her şiir bir ruh çalkantısı, bir kanatlanış, bir yükseliş gayretiyle ortaya çıkar diyebiliriz.
Şiir, önce kendi içine çeker insanı, sarar, sarmalar ve bir yolculuğa çıkarır doğarken şairini ve okurken okuyucusunu. Şair, şiirin bu özelliğini önceden bilen ve şiirinin dünyasını buna göre kuran insandır.
Neticede şiir, yükseltir insanı ta yükselmesi gereken yolun başlangıcına, girmesi gereken yolun sapağına. Ne ki, insan, kendisi gidecektir yolun ötesine. Şiirin yol göstericiliği bu kapıya kadardır. Bu kapıya kadar ruha ve kalbe kanat olur şiir; içeriğinideki duygu seli ve bilgi akışıyla.. Bunu yaparken, şair, şiirin gücünü kullanır. Yani sözünün efsununu.
Şair, yücelerden gelip içine dolan, yücelere yükselmeyi salık veren iç güzellikleri kelimeler vasıtasıyla kendi dışındaki insanlara farkettirme becerisi taşır. Dışından gelip içine dolanı, içinde biriken güzellikleri paylaşmak için şiir olarak sunar kendi dışındaki insanlara. Şaire şiiri yazdıran, bu paylaşım arzusudur. Bu noktada bir tehlikesi vardır yapılan işin. Şairin ulaşacağı şöhretin afetine yakalanma durumu. Buna bir ikilem de denilebilir. Çünkü şair içindekini dışa vursa bu tehlikeye maruz kalacak, vurmasa içinde kalacaktır güzellikler. Şair, içinde tutmakla paylaşmak arasında bir nefis muhasebesi yapmak zorunda kalacaktır. Tıpkı kendi harabesinde hazine bulan bir fakirin durumu gibi. Ya bunu kimselere söylemiyecek sadece kendisi için kullanacaktır veya eşe dosta haber verip paylaşmak, belki de hırsızlara kaptırmak durumunda kalacaktır hazinesini. Bu noktada şairin çok dikkatli davranıp niyetini iyi kontrol etmesi elzemdir. Zira şöhretin yaldızlı basamaklarında şeytanın iğvaları derhal nüfuz etmeye kalkışacaktır şairin dünyasına. Bu noktada şaire düşen, kalbini kontrol edip nefsini zemmetmek suretiyle niyetini Allah rızası doğrultusuna yöneltmektir.
Şair, şiirseverlere, şiiri vasıtasıyla bir iç yolculuk, ya da iç yükselme, başkalaşma, dünyasını geliştirme, genişletme imkanı sunabilen insan olduğundan, onun sanatı asla hafife alınamaz. Çünkü hafife alınsa, gücü azalacağına çoğalacaktır şiirin. Şiir, biraz da insanların bu hafifsemesinden güç alır. Etkisi önemsenmediğindendir ki, şiir rahatça nüfuz eder gönüllere. Hiçbir engellemeye maruz olmamasıdır nüfuz gücünü artıran şiirin.
O halde başkaları şiirini kaale almasa bile şiirin bir güç olduğunun farkında olan şair, bunun bilinciyle yazmalıdır şiirini. Bu bilinçle muamele etmelidir şiire ve okuyucusuna. Bir cümlenin, hatta bir kelimenin bile kılıçtan keskin olduğunu bilerek, insanların arasına salacağı şiirinin muhtevasını oluşturan kelimeleri, cümleleri doğru seçme çabasını gün gün artırmalıdır şair.
Şiirin götüreceği hedefi iyi tespit etmelidir şair. Çünkü, sıradan sözlerle kıyaslanamayacak derecede tesirli sözler oluşturduğuna göre, bu sözlerin Mizandaki ağırlığının da aynı nispette ağır olacağı ortadadır. Şiirin gideceği, aynı zamanda götüreceği hedef, şairine günah değil sevap kazandıran bir hedef olmalıdır. Şiirin sonucuna şair, kendi katlanacaktır son tahlilde.Şiir, herkesten çok şairini bağlayıcı bir kelam olarak tebarüz edecektir.
İnsanoğlunun her devirde şiire ihtiyaç duyduğu söylenebilir rahatça. Zira, konuşan canlı olan insan, her devirde kelimelerle anlaşır yekdiğeriyle. Konuşmaya, dinlemeye, yazmaya, okumaya ihtiyaç duyan insan elbette şiire de duyacaktır ihtiyaç. Çünkü, kulların söyledikleri içinde, en kâmil söz şiirdir.
Şairi şair yapan üç unsura göz atacak olursak, bunlar, kabiliyet, ilham ve farkındalıktır.
İlki, doğuştan gelen bir özelliktir. Kabiliyeti olmayan bir kişinin şair olması beklenemez. Kabiliyeti olmıyan bir insanın mimar ya da doktor olması beklenemiyeceği gibi...
İlham ise, insanda doğuştan gelen bir özellik olabileceği gibi, sonradan kemalatın kazanımıyla da olabilecek bir olgudur. Bu, kişinin ruhen ve kalben belli bir olgunluk düzeyinde bulunmasıyla açıklanabilir. Kendisine her ilham gelen şair olmasa da, her şairin şiir ortaya koyabilmesi için ihtiyaç duyacağı şeylerin en başında ilham gelir. Şiirin asli kaynaklarından biri diyebileceğimiz ilham, insana yücelerden, Allah tarafından indirildiğindendir ki; has şiirin; yücelerden; Allah katından izler, imgeler, güzellikler taşıdığını söyliyebiliriz. Böyle olmasaydı, şiirin ne kıymeti olurdu ki? ..
Kimileri, şiirin gayesi, temasında bulunandır derken, kimileri, şiirde anlatım tarzının anlatılan şeyden önemli olduğunu söylemektedir. Şüphesiz bunlar, yanlış olmıyan yargılardır şiir için. Fakat, bunlar mutlak olmıyacak yargılardır ve şiirin oluşumu bu tür mutlak yargılardan uzaklaşabildiği müddetçe, şairin manevra alanı genişler ve ona
orijinal şiirler oluşturabilme imkanı sağlar. Şairin özgürlüğünün mutlakiyeti daha kesin bir yargı olarak varlığını korur. Her bir imge, söz ya da mısranın her insanın iç dünyasındaki yankı ve uyandırdığı karşılık farklı olabileceğinden, şiirin, kendi temasını da aşan bir ufku olduğunu söylemek yanlış olmıyacaktır. Bu da şairin şiir örgüsünde kılı kırk yarmasını, herkesten çok dikkat etmesini gerekli kılar.
Şiirde çokça tartışılan konulardan biri şekil konusudur. Şiir şekilleriyle ilgili hemen akla gelenler, aruz vezni, ölçülü şiir ve serbest nazımdır. Mevcut şekillerden herbiri ile etkili ve estetik değeri yüksek şiirler ve isim yapmış şairlerimiz mevcut olduğundan, bu konu, üzerinde durulması çok önemli bir konu değildir. Çünkü şekil adı üstünde dış görünüştür. Kabuğun nasıl olduğundan çok içinde gizlenen öz önem taşır şiirde. Şair, duygu düşünce veya bilgisini kendi seçeceği bir ambalajla sunacaktır. Şiiri etkili kılan bu ambalajın içinde sunulan öz’dür. Şiirde sunulan öz, şairi ve okuyanını bir yerlere götüren vasıtadır. Bu yüzden şiirin şeklinden ziyade özü önemlidir. İnsana lazım olan da işte budur.
Farkındalık konusuna gelince, bu, şairin şuur uyanıklığı içinde bulunması gerektiğini vurgulayan bir husustur. Şair farkında olması gereken şeylerin farkında olmalıdır. Herşeyden önce kendi benliğinin kıymeti harbiyesini bilmek, yani tabiri caizse nefsini bilmek durumundadır. Nefsinin bilmeyen kişinin şairliği de tartışmaya açıktır. Zira nefsi bilmek diğer bütün bilinmesi gereken şeylerin ön koşulu olarak karşısına çıkar insanın. Farkındalık, nefsini bilmekle başlar ve şairliğin olmazsa olmazlarından olarak karşımıza çıkar.
Okumak için şiir ve takip etmek için şair seçerken, gençlerin bilmesinde yarar gördüğümüz şiirle ilgili hususlar bunlardır.
Salim Kanat
YORUMLAR
Salim dost...
bu çok kıymetli yazınız için kendi adıma çok teşekkürler ediyorum...
keşke sitemizde, her zaman okunacak bir yerde asılı bırakmak mümkün olabilse bu değerli yazıyı....
okumayan tüm dostlara tavsiye edeceğim...özellikle genç ve heveskar kardeşlerimize...
müteşairlikten şairliğe gidişin yolu çilelidir...
kabiliyetin donattığı kaleme ilham edilen tüm duyguların ve önce kendi benliği sonra dünyanın bütününü kapsaması gereken farkındalığın ışığında yürümek epey müşküldür...
zaten heveskar olan bir çok kalem bu çileyi göze alamadığı için ile ben yaptım oldu mantığı ile yazar ve müteşairlikte kalır...hemen ayrışır her yerde...
tekrar teşekkürler ediyor , kutluyor ve bu konularda yeni yazılarınızı bekliyorum dost...
selam ile...cg
bir edebiyat sitesine yakışacak nitelik ve nicelikteki yazınızı defalarca okudum. Düşüncelerinize katılıyorum. bu konuda bilgili olduğunuz belli. Şiiri anlatırken şekle önem vermediğinizi, her türde de çok güzel şiirler olduğunu söylemeniz bile şiire tarafsız bakan bir kişi olduğunu gösterir. Keşke diyorum şiir yarışmalarında görev alan bütün jüri üyeleri, seçki kurulunda yer alan görevliler yada gönüllüler sizin kadar tarafsız bakabilse. Sizi kutluyorum efendim saygı ve selamlar.